JEAN-BAPTISTE POQUELIN NAMIDİĞER MOLIERE
Cimri, Kibarlık Budalası, Hastalık Hastası…
Hayır! Elbette bu sözler onu anlatmıyor. Aksine o bizleri bu şekilde betimliyor. Yalın bir üslupla kaleme aldığı eserlerinin güncelliğini koruduğu su götürmez bir gerçek. Oyunları birçok dile çevrildi ve sayısız kez sahnelendi. Bu arada evimizdeki radyo ile yapışık ikiz gibi yaşadığım günleri anmadan geçemeyeceğim. Tahmin ettiniz bence. Radyo Tiyatrosu! Birçoğumuzun tiyatro sevdasının başlama nedeni. Peki ya Poquelin´i hiciv ustası Moliere´e dönüştüren şey nedir?
Sevda, hüsran, hayal kırıklığı, iyi bir gözlemci olması? Bu soru bana yöneltilmiş olsa yanıtım kesinlikle, Fransa olurdu. Bu nedenle de Fransız Tiyatrosu’nun gelişimine, tarihinin ışığında bir göz atmak gerektiği düşüncesindeyim.
Fransa, 17. yüzyılda kültür, edebiyat ve sanat alanında parlak bir dönem geçirdi. IV. Henry, özenli kent planlaması ve büyük yapılarla, yeni bir görünüm kazandırdığı Paris’i soylularla edebiyat çevrelerinin kaynaştığı bir merkez durumuna getirdi. Mimarlara ve ressamlara kanat geren Richelieu, 1634’te Fransız Akademisi’ni kurdu ve tiyatronun gelişmesini destekledi. XIII. Louis döneminde, Avrupa’da gücünü sürdüren Fransa, 30 yıl savaşları, mezhep çatışmaları ve köylü isyanlarıyla uzun süre uğraştı. XIII. Louis 1643´de öldüğünde, ana kraliçenin yönetimi verdiği Mazarin de sanatçıları koruma geleneğini sürdürdü. Onun ölümünden sonra XIV. Louis başbakanlık ünvanını kaldırdı ve Versay Sarayı’nı monarşinin görkemini yansıtan bir anıta dönüştürdü. Müzik ve tiyatroya büyük önem verdi. Genelde soyluların koruması altında gelişen sanat dallarında, düzenliliği ve yalınlığı temel alan, klasik bir üslup egemen oldu.
“XVI. yüzyıl ortalarına kadar Fransız Tiyatrosu’nda bir atılım gerçekleşmemişti. XIV. Louis’in baskıcı tutumu Fransa’nın kötüye gitmesine neden olurken, Kardinal Richelio ile arasındaki çatışma tiyatronun gelişmesini sağlamıştır. Ortaçağ Fransız Tiyatrosu, İtalya, İspanya ve İngiltere’den çok sonra gelişmiştir. Bunun iki temel nedeni vardır:
-
Rönesans’ın etkisiyle gelişen, temeli dine dayalı iç savaşlar ve krallıklarla yapılan savaşlar.
-
Kralların, soylu kişilerin, belediyelerin yakınlık duydukları kişilere sağladıkları imtiyazlar, yani tekelcilik.
Confrérie de la Passion amatör bir grup olarak başladığı tiyatroda, 1400’lü yıllardan 1600’lü yıllara kadar mystery oyunları (dinsel oyunlar) sahneledi. Dolayısıyla 200 yıllık geçmişiyle Fransız Tiyatrosu’nu elinde tutan bir kurumdu.
Tiyatrodaki tekelciliğe ve Confrérie’ye rağmen hokkabazlar, cambazlar pazarlarda işi oyunculuğa vuruyor, kaşla göz arasında farslar oynuyorlardı. Bu gezici kumpanyalarla baş edemeyeceğini anlayan Confrérie, bu üstü kapalı salonları gezici kumpanyalara kiralamaya başladı. Bir süre sonra Bourgogne Oteli tiyatro salonu haline getirildi. Burası da yüksek fiyatla kiralandı. Roma İmparatorluğu’nun dağılışından beri yaptırılan ilk tiyatro salonu burasıydı ve böylece saray halka açılmış oldu.“(1)
Moliere 15 Ocak 1622`de mobilyacı Jean Poquelin ile burjuva mensubu zengin bir ailenin kızı Marie Cresse`nin oğlu olarak doğdu. Daha on yaşındayken annesini kaybetti. Babası ile sıkı bağları olmadığı söylenir. O dönemin ayrıcalıklı işlerinden biri olan saray döşemeciliği yapan babası ile burjuva sınıfından kişilerin evlerinin bulunduğu bir mahallede yaşadılar. Eğitimine Paris`te başladı ve 1641´de bırakana kadar Paris`in en iyi okullarından olan Collège de Clermont’da öğrenim gördü. İki yıl kadar babasının işini devam ettirmeye çalışmışsa da bundan vazgeçip 1643´de güzel aktris Madelaine Bejart ile birlikte İllustre Theatre adlı bir tiyatro topluluğu kurdu. Böylece bağlı olduğu sosyal sınıf ilişkilerini geride bıraktı. Sahne adı olarak Fransa’nin Midi bölgesinde Vigan şehri civarında bir köyün adı olan Molière ismini kullanmaya başladı. 1945´de borçları yüzünden hapse atıldı. Babası veya arkadaşları ödemeleri yaptığı için bir gün sonra serbest kaldı. Sonrasında Moliere ve Madelaine Bejart 12 yıl sürecek bir gezici tiyatro hayatına başladılar. Gezici tiyatroların alışılagelen yarı tuluat şeklindeki stilinden ayrılıp, kendine has bir oyun üslubu geliştirmeye başladığı görülmektedir. Bu arada Moliere Languedoc Eyaleti valisi Conti Dükü ile iyi arkadaş oldu ve onun mali desteğini alabildi. Fakat bu kişi dinsel baskılar dolayısıyla tiyatroculardan elini çekti.
1650´de Lyon’a gitti ve orada iken Moliere’in topluluğuna Markiz sahne adlı Mademoiselle Duparc katıldı. Markiz, tanınmış oyun yazarları olan Pierre Corneille, sonra da Jean Racine ile ilişki kurdu ve hatta bir müddet Racine’in metresliğini yaptı. Racine, hazırladığı ilk eserini Moliere’in sahnelemesini istemiştir ama Moliere bunu kabul etmemiştir. Alexsander Hardy, Corneille ve Recine o dönemde isimlerini duyuran yazarlardı. Akademisyenlerin trajedi ve komedi türünde denemeler yaptığı bu dönemde, halkın kaba çizgili güldürüyü benimsemesi, klasik anlayıştan uzaklaşması romantik anlayışı da tetikledi.
1658’de Paris’e döndü. Kral XIV. Louis’nin kardeşinin himayesinde, 1658’de eski Louvre’ da Kral’a Corneille’in “Nicomedes” adlı trajedisini ve “Aşık Doktor” adlı oyunu oynadılar. Kral’ın kardeşi Orleans Dükü I. Philippe’in desteğini kazandılar ve yine onun desteğiyle Commedia dell’Arte ile birleşip Paris’te tanınan yeni bir tiyatro topluluğu oluşturdular. Bu topluluk Louvre Sarayı yakınlarındaki Petit Bourbon Tiyatrosunda merkezlendi. 1659`da Gülünç Kibarlar eserini sahnelediler. Bu oyunla Moliere çok dikkat çekti ise de Paris’in tiyatro seyircileri bu oyundan özellikle hoşlanmadılar. Bu sefer Moliere toplulukta arkadaşı olan İtalyan Tiberio Fiorelli’den Commedia dell’Arte hakkında epey ders alıp bunları uygulamaya koyuldu. 1660’da sahnelediği (Hayalde Aldatılmış Koca ) oyunu çok tutuldu. Kral huzurunda birkaç kez oyunlar oynadı. 1661’de Kardinal Richelieu’nün bir tiyatro binası olarak yaptırdığı yeni Theatre du Palais-Royal´de oyunlar sahnelemeye başladı.
“Tiyatro tarihinin en önemli ve etkili komedya yazarı sayıldı, töre komedyaları ve karakter komedyalarıyla klasik komedyanın başlıca temsilcisi oldu; halk tiyatrosu kaynaklarından, commedia dell’arte’den yararlanarak, yeni Fransız komedisini yarattı. Komedyanın görevi, insanın, öncelikle de çağımız insanının kusurlarını göstermektir ilkesiyle yazdı. İnsanın kendi doğası gereği bu kusurlarını ve güçsüzlüklerini ancak güldürmecenin gücüyle düzeltebileceğine, onun için de hiçbir konunun yergisel bakış alanı dışında kalamayacağını vurguladı. Bu bağlamda, yarattığı kişilerin güçsüz yanlarını deştikçe, insancıl yanlarını ortaya çıkardı. Olaylar örgüsünün yavaş yavaş çözülüşü içinde bir öykü öbürünü izledi.
Aleksandriner ölçüsüyle, sonra düzyazıyla yazdı, beş perdelik oyun yapısını kurdu, komedyalarıyla tüm batı ve dünya tiyatrosu üzerinde çok geniş bir etki bıraktı, örnek oluşturdu.”(2)
1662´de yakın arkadaşı Madeleine Bejart’ın kızı Armande Bejart ile evlendi. Üç çocukları oldu ama bunlardan yalnızca biri yaşadı. Kral tarafından maaşa bağlandı. 1664´te Kral, Moliere’in oğlunun vaftiz babası oldu. Sarayın himaye ve denetiminde olması bir süreliğine düzenli yaşantı getirse bile uyması gereken kurallar onu rahatsız etti. 1650´li yıllarda birçok bale eserinin müziğini besteleyen İtalyan asıllı adaşı Jean Baptiste Lully ile yolları kesişti. Versay Sarayı’nda oyun yazarlığı yapan Moliere, “Zoraki Evlenme”(1664) ve “Aşk Doktoru”(1665), “Kibarlık Budalası” (1670) oyunlarında Lully ile ortaklaşa çalışmıştır. Hatta XIV.Louis´nin isteği üzerine Kibarlık Budalası oyununa Osmanlı Elçisi’ne ithafen sahne eklemiştir. Gerçi bu sahne pek de kralın istediği yergiyi içermemektedir. Birlikte çalışmalarından önemli bir Fransız sanat geleneği olan komedi-bale türü gelişti.
“Lully telifi aldı. Bu oyunlar onun müziği olmadan oynanamaz. Moliere,Lully´e telif ödemeden oyunlarını sahneye koyamaz. Moliere bu duruma yaklaşık 2 yıl dayanabildi.“ (3)
Moliere drama kuramcısı Boileau, La Fontaine ve Racine ile de arkadaştı. “Kadınlar Okulu” ve “Tartuffe” oyunları yüzünden koyu dindarların tepkisini çekti. Sağlığı bozuldu. Başrolünü oynadığı “Hastalık Hastası” oyununun oynandığı 17 Şubat 1673’ teki oyunun dördüncü perdesinde, Molière sahnede fenalaşıp yere düştü. Verem olan yazar kanlı öksürük krizini atlattıktan sonra, ısrarlara rağmen rolünü tamamladı. Oyundan birkaç saat sonra evinde yeniden fenalaşan yazar, krizi atlatamayarak öldü.
Kilisenin ısrarıyla çıkartılan devlet kanunlarına göre de aktörlerin kilise töreni ile ve kiliselerin takdis ettiği mezarlıklara gömülmeleri yasaktı. Fakat Moliere’in karısı Armande krala başvurarak kocasının cenaze töreninin tamamıyla geleneklerden uzak olarak gece yapılması ve normal bir kilise cenaze törenine benzemesi için özel izin aldı. Moliere’in cesedi takdis edilmiş bir kilise mezarlığının duvarla ayrılmış bir köşesinde bulunan ve vaftiz edilmeden ölen bebeklerin mezarlığına gömüldü. 1792´de Fransız Devrimi idaresi sırasında Moliere’ in cesedi mezardan çıkartılarak o zaman kurulan “Fransız Anıtlar Müzesi” ne taşındı. 1816´de ise Paris’te tanınmış kişiler mezarlığında (Père Lachaise ) La Fontaine’in mezarına yakın bir yere defnedildi. Hayvan karakterleri kullanıp, kötülükleri anlatarak iyiye dikkat çeken La Fontaine ile ortak noktaları ise burjuva tarzı yaşamı benimseyemeyip zorluklarla geçecek bir ömrü seçmiş olmalarıdır. Edebiyat aşkı, tiyatro aşkı…Son nefesine kadar sahnede olmak! Sürçülisan ettikse affola…
Yazarımızın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.
Kaynakça
1ve 2: Selin Geçici/Fransız Tiyatrosu/1Ekim 2011
3: Cem Başeskioğlu ile Film Okumaları
Fransa Tarihi: Erken Dönemde Avrupa, Meery E.Wiesner-Hanks, Çeviri: Hamit Çalışkan, İş Bankası Kültür Yayınları
Harikasın Sema Molier’i bize tanıttığın içün ne güzel bir çalışma olmuş secvgiler