kadın
Mehmet R. Ceylan

BİRLEŞME VE DAĞILMA

  Gövdesini göstermeden oturma odasına başını uzatıp kocasına eliyle ‘gel’ işareti yaptı. Mutfağa girdiklerinde Gülnar kapıyı fark edilir bir şiddetle kapayınca, Mesut bir şeylerin olacağını sezmişti; ne ki bir şey sormadı, bekleyip görmeyi yeğledi.  Sessizlik uzun sürmedi. Karısı elinde tuttuğu telefonu Mesut’un yüzüne sertçe yaklaştırıp “Hamit kim?” diye bağırdı.

Gülnar ile Mesut’un her ikisi de içinde yaşadıkları toplumda kabul gören evlilik yaşını çoktan geçmişlerdi. Bu arada ana-babalarının onlara uygun bulduğu eş adaylarını yaşadıkları çağa ters düştüğü gerekçesiyle hep geri çevirmiş olmaktan gene de pişman değillerdi.  Bu süreçte farklı yer ve zamanlarda onların da beğendiği insanlar olmadı değil, oldu. Ne var ki ya onları beğenenlere bunlar burun kıvırdı ya da öykü karakterlerimizin başkalarına beslediği hoşlanmaya benzer duygular karşılık bulmadı. Gerçi her iki tarafın da kayıtsız kalmadığını belli ettiği duygusal durumlar da oldu tabii. Ama ya karşı tarafın iş bilmezliğinden yahut daha sonraları acıtırcasına eleştirdikleri kendi kişilik özelliklerinden dolayı, karşılıklı delice çarpan genç kalplerin gövdelere yaydığı kösnül ateş bir türlü buluşamadı. Haliyle Gülnar’la Mesut birbirlerini görene kadar hayatlarını mutsuz ve yalnız yalnız sürdürdüler.
          Mesut, Gülnar’ı gördüğünde evlilik işlerinden umudunu kesmek üzereydi.  Kendini uygun bulmadığı öğretmenlik yerine tercih ettiği bankanın tayiniyle geldiği o uzak, sapa kentte Mesut’un, liseyi bitirdikten sonra üniversiteye gidemeyince evlenmek dışında seçenekleri kalmayan kimi kızlarla Gülnar’la karşılaşmadan önce bir iki gönül oyunu olmuştu. Evlilik yaşında kızları olan ev sahipleri, bu taşra şehrine bekâr gelmiş devlet memuru erkekleri daha çok tercih ediyordu. İşte o evlerden birinde kiracıyken neredeyse karar aşamasına vardığında, ev sahibinin kızı bir süredir her akşam yaptığı yemeklerden ona da getirmekte, belli aralıklarla yaşadığı evi derleyip toparlamaktaydı. Becerikli eli her işe yatkındı kızın. Bütün bu gördüğü ilginin oradaki insanların konukseverliğinden daha farklı bir şey olduğunu anlaması fazla zaman almamıştı Mesut’un. Geceleri uyumadan önce uzun uzun hesaplar yaptı. Evlenirse kira vermeyecekti. Kadına ait olumlu özelliklerin birçoğunu barındıran bu güzel kız onu hayatının sonuna kadar mutlu edebilirdi. Gene de hesapların tıkandığı bir yer oluyordu. Ne olduğunu somutlaştıramadığı bir eksiklik. Denklem orada karmaşıklaşıyor, çözüme ulaşmıyordu bir türlü. Bir hafta sonu akşam yemeğinden önce kendisi gibi yalnız yaşayan iş yerinden kız arkadaşı, Mesut’un en sevdiği balık kızartması ile kapısına dayandığında denklem kendiliğinden çözülüverdi. Ev sahibi ertesi gün uygun bir dille, ay sonunda evi boşaltmasını istemişti Mesut’tan. Evin uysal, ağırbaşlı kızı ondan aldığı kaset, kitap gibi şeyleri geri vermedi. Anlaşılan onları sunduğu hizmetlerin karşılığı olarak alıkoymuştu.
          Gülnar’ı gördüğünde yeni evine çoktan taşınmıştı Mesut. Bu küçük ücra kentte neredeyse bütün evler deniz görürdü. Mesut’un sevdiği şeylerden biri buydu, buraya ilişkin. Yaz mevsimini kısaltan serin iklimi nedeniyle, sahip olduğu bütün o doğal güzellik gürültücü tatilci kalabalıkları uzun süre orada tutmaya yetmiyordu. Bütün sokaklarından denize inilen şehrin, bu sayede yılın büyük bölümü koruduğu dinginliği de ayrı bir mutluluk nedeniydi onun için. Ah, bir de o olsaydı: Belgisiz adılın imlediği kadın. Talihin kendisinden şimdilik uzak tuttuğu dişil varlık. İşte onu gördüğünde o varlığın, Gülnar olabileceğine dair güçlü bir duygu kabardı içinde. Sordu soruşturdu, herkesin birbirini tanıdığı bu ufak yerde, onun öğretmen olduğunu öğrendi. Sert hatlı, mahcup gülüşlü bu genç kadının yüzü onda güven uyandırdı. İşte, dedi kendi kendine, annelerinin bu kadın olacağı bir kız, bir erkek çocuk istiyorum. Sabırla ustaca yöntemler kullanarak, ona ulaşabileceği arkadaşlar edindi ve en sonunda aynı masada yan yana düştüler.  Kadının sert mizacı, Mesut’un ona daha fazla yaklaşmasına izin vermedi. Ortak arkadaşların bulunduğu masada buluştular, en fazla yan yana oturabildiler uzun süre. Bunu kızın kendine güvensizliğinden çok yetiştiği değerlere bağlılığı ile yorumladı. Eh, bu da sonuçta çok kötü bir şey sayılmaz, diye düşündü.  Okullar yaz tatiline girip memleketine hareket eden otobüse binmeden Gülnar’ı uğurlamaya gittiğinde, onun elini tutmak isteyince tepkiyle karşılaşmıştı Mesut. Uzak kalacakları sürede kendisine yazmak istediğini söylediğinde de kız açık bir yanıt vermemişti. Mesut gene de yılmamış, her hafta bir mektup göndermişti, yolcu ettiği sırada yanında bulunan kitabın kapak içine not ettiği adrese. Hiçbir mektubuna karşılık alamadı bütün yaz. Kim bilir, belki de bilerek yanlış bir adres vermişti.
          Okulların açıldığı Eylül ayının gelmesini dört gözle bekledi Mesut. Uzun yaz kolay geçmedi. Bir süre sonra diğer kadınların, yağmurun, ağaçların, evlerin yüzü Gülnar’ın suskun, uzak yüzüne dönüşmeye başladı inanılmaz şekilde. Bütün yaz onu düşündü. Uykusuz geçen gecelerde daldığında rüyasında sık sık onu gördü. Her zaman anlamakta zorlandığı zamanın göreliliğini Mesut, işte o zaman daha iyi kavradı. Yıllık izne çıkan arkadaşları için çabucak geçiveren zaman, onun dünyasında kaplumbağayla yolculuğa çıkmış gibiydi. Yavaşlığı Mesut’u çıldırtan, ilerlemekte isteksiz, uyuşuk varlık: Ah, Gülnar’dan uzak, geçmek bilmeyen zamanın çıldırtıcı durağanlığı.  Neyse ki aklını korudu Mesut. Çalıştığı okuldaki o yılki işleyiş nedeniyle Gülnar’ın iki hafta öncesinden gelecek olması da bu konuda ona yardımcı oldu. Bunu duyunca çok sevindi. Ve geleceğini düşündüğü günün akşamı Gülnar’ı görmek umuduyla aynı okuldan arkadaşıyla birlikte kaldığı evin önünden birkaç kez geçti Mesut. Dolaşmak üzere buluştuğu iş yerinden bir erkek arkadaşıyla sahili turladı, lokantaların dışarıda yemek yiyen müşterilerine tek tek baktı, çay bahçelerini dolaştılar. Neyse ki Mesut’un arkadaşı anlayışlıydı. Yanındaki özlemle sakatlanmış bir aşıktı.
          Gülnar’ı o uzun yazın ardından tekrar görebilmek için üç gün daha beklemesi gerekti, ne yazık ki. Sancılı geçen üç günün ardından arkadaşları öğle yemeğinde buluşturdu onları. Yemek sonrası çay içerken, onları daha özgür kılacağını düşünerek “Nişanlanalım,” dedi Mesut. “Nişanı da uzatmayız. Evleniriz sonbahar bitmeden.” Kız şaşkınlığını gizleyemedi. Belli belirsiz bir şeyler söyledi, önüne baktı ve sustu. Sanırım, bu kabul ettiğini gösteriyor, diye düşündü Mesut. Öyle de oldu, Eylül sonunda iki aile arasında birkaç akrabanın katılımıyla nişanlandılar.
         Nişandan önce istemeye gidildiğinde baba kızıyla ne kadar gururlandığını tekrarladı durdu. “Kızımı bir yıldır kadın yüzü görmemiş askerlerin arasında kışlaya bıraksam, gözüm arkada kalmaz, o kadar güvenirim yani.” Baba gönendikçe, Mesut da inatla düşleminde oluşan askerlik yapan nişanlı imgesini gözünün önünden kovmaya çabalıyordu. Bu sözler Mesut için kimi sorunların habercisi olsa da ana-babasının keyfi yerindeydi. Her iki tarafta ana-babalar,  nişanlılığı fazla uzatmama dilekleriyle memleketlerine döndü. Mesut’la Gülnar bu dileği gerçekleştirmek için iki ay sonra evlenmek düşüncesine sıcak baktılar. Bu arada bin bir türlü sorun çıktı. Hangi ev eşyasını hangi tarafın alacağından, geline takılacak yüzüğün taşına kadar tartıştılar. Ne mutlu ki hepsini aştılar, utku evliliğin oldu.
          Kasım ayı sonunda evlendiler.  Gülnar Şahin, nikah defterine attığı imzayla Gülnar Karınca’ya dönüştü. Ne var ki evliliğe dair önemli bir başka şey bu kadar kolay olmayacaktı. Mesut Karınca, karısının yalvarırcasına ertelediği o kösnül gece, bir haftayı doldurduğunda bile, bu sorunun kendi sabırsızlığından kaynaklandığını düşünmekteydi. Öyle ya, bir iki kadeh içkiyle çakır keyif olsak, gövdemiz gevşese; ailenin, toplumun her şeyi zorla tıkıştırdığı zihnimizin malum bölümü üstümüzdeki baskısını biraz hafifletse… O cumartesi misafirlere, biz evde yokuz, dendi. Geç kalkılan o gün akşama doğru Gülnar mutfağa girdi, elinden geldiğince her ikisinin de damak zevkine uygun yemekler yaptı. Mesut masaya çiçekler koydu.  Havaya girmek için açtıkları şarap şişelerinden birini yemek öncesi bitirmek üzereydiler bile. Arka planda sevdikleri duygusal ezgiler çalıyor; kısaca, her şey yolunda gidiyordu. Yemeğin ortasına doğru Mesut, gözleri yoran elektrik ışığını söndürmeden önce, farklılıkları yumuşatan ışığında birbirlerine daha çok odaklanacakları mumları yaktı. Gülnar, odanın kalın perdelerini çektikten sonra yatak odasına gitti. Döndüğünde güzel gövdesi şeffaf geceliğinin içinde kocasını içine almaya istekli gibi görünüyordu.
          Yatağa uzandıklarında, “Bu gece de birbirimize sarılıp uyuyalım. N’olursun beni anla,” diye yalvardı Gülnar. “Öpüşürken ağzıma giren tükürüğün, akışkan salgıların, ıslaklık,  o berbat ıslaklık duygusu, buna katlanamıyorum, “demedi Gülnar. Fakat öyle anlaması gerektiğini anladı Mesut. “Bunu aşacağım, bana zaman tanı,” derken karısının, onun düş kırıklığı mı yoksa kendisininki için mi ağladığına karar veremedi. Belki mutsuzluğa evrilen evlilikleri içindi döktüğü gözyaşı, diye düşündü Mesut.
          Ailenin basitçe çocuk sahibi karı koca anlamına geldiğini düşünen Gülnar, bu amaca ulaşmak için bir süredir aldığı eğitimin ardından her şeyi yapmaya hazır duruma geldiğini duyumsamaya başlamıştı. Kararlıydı. Buna rağmen gövdesinin terk etmediği duyarlılığa kendisi de şaşırıyordu her seferinde. Çok sevdiği kocası, ki aksi düşünülemezdi, istekli parmaklarıyla vücudunu okşadığında istemeden tepki veriyordu. Baştan çıkarıcılığın kocasında artırdığı tükürük salgısı etine bulaştığında tiksiniyor; hele birbirine karışıp akan cinsel salgılar onu dehşete düşürüyordu. Her şeye rağmen bakir gövde Mesut’u kabul etti sonunda.
          Hamileliği ve ardından anneliği Gülnar’ı kocasından biraz uzaklaştırdı. Bebeğine yakın olma dürtüsü Gülnar’ı kocasından ayrı yatmaya zorladı. Gövdelerin arasına girdiği düşünülen uzaklık, bebeğin ev içinde sevinç dalgası yaratan sesleri nedeniyle pek fazla duyumsanmadı. Her şeye rağmen, duyarlı koca yakınmasız hayatına devam etti. Giderek daha çok bağlandığı karısının kendi imgelemindeki yansımasını ona Gülnoş’um diye seslenerek yumuşatmaya çalıştı. Sanırım bu, karıma tutkumu her şeye rağmen sürdürmeye çalışmanın çabası, diye düşündü. Öyle de olsa kendi imgesinde oluşturduğu karısına yönelik anlayışlı yaklaşım, asıl olması gereken yerde; yani karısının gövdesinde, yüreğinde karşılık bulmadı. Gülnar bebeğine hiç ninni söylemedi, masallarla uyutmadı onu. Biraz büyüdüğünde, kızının saçını örmedi. Biraz daha büyüdüğünde ona yemek yapmasını, elbise dikmesini de öğretmedi. Bu Gülnar’ın kızını sevmediği anlamına gelmez; sadece benden farklı sevdiğini gösterir, diye düşündü Mesut. Bu yüzden bunları hiç sorun etmedi. Karısının yetişemediği her yere koştu. Yemek yaptı. Evi süpürdü. Çocuğu doyurdu. Karısına çay doldurdu. Ona meyve soydu. Her istediğinde ona su taşıdı. En önemlisi istemediğinde onu yatakta asla rahatsız etmedi. Çiçekleri çok severdi Mesut, oturma odasına yeşil, geniş yapraklı bitkiler yerleştirdi. Güneş ışınlarının dik gelmediği pencere kenarlarına, balkona mevsimine göre farklı çiçekler koydu. Ve Mesut’un her şeye rağmen bir kez bile başka bir kadını imgelemediği on beş yıllık evliliği böyle geçti.
          O zamanlar Mesut’a hangi duygunun baskın olduğu sorulsa, Gülnar’a duyduğu sevginin ondan korkusuna ağır bastığını söylerdi hiç duraksamadan. Evet, sevmesine çok severdi; ne var ki Gülnar’ın içinde, ne zaman kapağını fırlatacağını kestiremediği buharlı kazan gibi fokurdayan nedensiz bir öfke yatardı. İşte o gizil, yıkıcı güçten korkardı Mesut. Ta en başından beri defalarca tanık olmuştu o ayarsız patlamalara.
          Yukarıda dondurduğumuz gergin ana dönmeden önce, buraya okur için bir bilgi yerleştirmeliyiz. Yoksa eksik kalacak, anlaşılmayacak anlatı. O olaydan bir hafta kadar önce Mesut’u yıllar öncesinden bir ses, üniversite günlerinin tasasız günlerine taşımıştı. Mesut, numarasını eski bir okul arkadaşından aldığını söyleyen o sesin sahibini elbette hemen tanımıştı.  Nasıl unutabilirdi ki zihninde hâlâ sakladığı siyah beyaz fotoğraftaki gibi yan yana durduğu güzel, masum yüzlü İnci’nin sesini. Bellek de fotoğraflar gibi, zamanın yıkıcı etkisinden uzak tutuyor, hep o anı koruyor, diye düşündü. “Kaydet bu numarayı, biz bazı okul arkadaşları seyrek de olsa buluşuyoruz. Ulaşabildiğimiz öğretmenlerimiz de geldiğinde toplantılarımız daha bir sınıf havasında geçiyor. Eksiklerin hüznü kadar hoş duygular da sökün ediyor. Mutlaka gel,” dedi, İnci’nin sesi.
          Kaydet de, nasıl? Sonra birden kısa bir süre önce şubelerine gönderilen genç bankacı Hamit geldi aklına. İsim yerine Hamit, altına da İnci’nin numarasını yazacaktı. O sırada çok yaratıcı bulduğu bu buluş istediği gibi işlemedi tabii, anlatıdaki girişten anlaşılabileceği gibi.
          Mesut’u mutfağa çağırdığında, Hamit kim, sorusunun yanıtını Gülnar çoktan öğrenmişti. Ortada Hamit diye biri yoktu zaten. Telefondaki numarayı aradığında erkek adı altında kaydedilmiş kadının varlığı ile karşılaştığında Gülnar,  böyle bir şey ne anlama gelebilecekse, hepsinin önce kafasının içine, oradan bütün gövdesine saldırmasını engelleyemedi. Kocasına yönelik korkunç, dayanılmaz şüphe, denetlenemez öfkeye dönüştü. O aşamada Mesut’un hiçbir açıklaması inandırıcı gelmezdi Gülnar’a. Duymak isteyebileceği bir açıklama da yoktu artık. Her şey gün gibi ortada değil miydi? Gülnar, ekranında mutlu göründükleri aile fotoğrafı bulunan telefonu var gücüyle duvara çarptığında, onlarca parça mutfağa yayıldı. Mesut olduğu yerde dondu kaldı, bir süre kıpırdayamadı. Bir tek gövdesi mi, her şey durdu o an; zaman, zamanı algılama yetisini yitiren zihni ve daha bir sürü şey. Gülnar’ın kapıyı şiddetle çarpıp mutfaktan çıktığını bile fark etmedi Mesut; sadece bir ürperti hissetti gövdesinde belli belirsiz. Kafasıyla bağlantısını koparmış gövde dizlerinin üstüne çöktü, kendinden bağımsız eller dağılan parçaları mutfak yüzeyinden bilinçsizce toplamaya başladı. Mesut dağılan parçaları uzun süre bir araya getirmeye çalıştıysa da, evlilikle aynı akıbete uğrayacak telefon bir daha hiç çalışmadı.

 

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir