YARIM KALMASIN
Yapmak istediklerimizin, düşlediklerimizin gerçekleşmesi için ne denli direnirsek direnelim, sonunda yarım kalmışlık duygusuyla sarmalanırız.
Hatice Günday Şahman’ın, insan davranışını irdeleyen Yarım Kalmasın adlı okunası öykü kitabından etkilenmemek olası değil. Kadın ya da erkek, kimliğimizin sorgulandığı bir burgaçta dolandığımı duyumsadım.
Beklentilerimizin, yapabileceklerimizin peşinden giderken başka pencerelerden ışık vurur yüzümüze, havanın kararacağını düşünmeden aydınlığa koşarız. Ancak, kimi zaman hedefe varacağımızı sanırken tökezleriz, inciniriz, yaşam yolculuğumuz yarım kalır. Biz koşturdukça, sanki eksik kalan bir şeyler vardır. Gerçekleştirmek istediklerimize yolculuk yapmak ereğimizdir ama başka yolculukları keşfettikçe, bu kez yapabileceklerimizin tümümü yerine getirmekte güçlük çekeriz.
Hatice Günday Şahman, Kırmızı Etek’ ten sonraki ikinci kitabı Yarım Kalmasın için, “Yaşam, yarım kalmış bir aşktır” diyor. Bu doğru bir saptamadır. Coşkuyla, hevesle içine dalınan yaşam tamamlanamıyor bir türlü. Yazarımız, kaleminin çağrısına uyarak usunda, yüreğinde sakladığı anılarını, birikimini yazın edebiyatı sanatının ustalığıyla yerine getiriyor. Kısacası öyküyle tamamlıyor, öykülerinin kahramanlarıyla selamlıyor okurunu.
Hatice Günday Şahman, Çok okuyan, okuduklarını yorumlayıp anlamlandırabilen, edebiyatın mutfağındaki deneyimleriyle kendini geliştiren, çalışkan olduğu denli araştırıcı, yaratıcı kimliğiyle tanıdığımız iyi bir yazın sanatçısı. Öykünün çatısını, rengini, kokusunu abartmadan el becerisiyle, yüreğiyle, aşkla, akılla kurabilen bir yazar. Yazdıklarını, okuduğu kitaplardan çağrışımlarla varsıllaştırır. Üstelik okurundan çekincesi yoktur. Cinsel yönelimleri, algılama düzeyi farklı olan kahramanları yaşamın dışında yarım bırakmaz, ötekileştirmeden öykünün, yazarın sıcacık koynunda saklar.
Dünyanın en kısa öykü bildirisini yazan, Galeano’nun, “Öykü anlatıcıları yitik hatıranın, aşkın ve acının görünmeyen ama hiç silinmeyen izini arar” dediği gibi Sevgili Hatice de öykü kahramanlarını derinlemesine irdeleyip psikolojik analizini yapıyor. Öykülerinde, bizlerden çok uzakta ya da yakınımızda var olup da göremediğimiz hayatların, aşkın, ölümün, anlaşılamamanın, toplumsal dayatmaların kişiler üstündeki etkilerinin izini görüyoruz.
İnsan yaralanır ve yarasını sağaltamazsa yani tam olmayınca, sevgiler de aşklar da öyküler de yarım kalır. Bilmediğimiz, duyumsayamadığımız acıları, açığa çıkmasından korktuğumuz gizemli hayatımızı, yapabilecek daha çok şey varmış duygusunu öykü kahramanlarının üstünden yaşatıyor.
Beğeniyle okuduğum öykülerinin ilki çok tanıdık geldi bana. Nasıl tanıdık gelmesin? İlmek ilmek öykü dokurken, sahaftan bulduğu yarım kalmış öyküleri getiren bilge insan Mutahhar Amcası, diktiği giysileri öykünün bedenine tam oturmasını sağlayan terzi Mediha öyle hoşlukla gezinirler ki öykünün içinde! Yanlarına katılasım ya da son öyküsündeki “Adoş” teyzesi gibi bir iki sözcükle tümcelerine düğüm atasım gelir.
“Değişen Perdeler” öyküsündeki edilgen kimlikteki anne karakterinin toplumun, kocasının kendisine dayattıklarını hazmedemeden, sonunda kızının buyurgan davranışlarına başkaldırışı, “kadın sorununa koyduğu son nokta” diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi.
Sevgili Hatice’nin, dağarcığında oluşturduğu kimi projelerini gerçekleştirmek için, hiç duraklamadan, direngen yüreğiyle yolu yarım bırakmadan yürüyecektir. Hem de inadına sonuna değin gideceğine inanıyor ve içtenlikle kutluyorum.
Diğer analiz yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.