beyoğlu
Filiz Sever

ROMANLARLA İSTANBUL SOKAKLARINDA

Zamanda yolculuk neyle mümkün olur? Bana göre bu tür bir seyahat en iyi şekilde kitaplarla olur. Nasıl mı? İşte şimdi sizi, 1800’lü yılların İstanbul’una götürerek bunu ispatlamaya çalışacağım.

Son günlerde Ahmet Mithat Efendi’nin peş peşe iki kitabını okudum. Ahmed Midhat Efendi 1844-1912 yılları arasında yaşamış, Tanzimat devrinin önde gelen yazarlarından olan Ahmet Mithat Efendi’nin iki önemli eseri Dolaptan Temaşa ve Henüz 17 Yaşında romanlarında İstanbul’un semtlerinde gezindim.

1890’da basılan Dolaptan Temaşa adlı romanın geçtiği tarih ise 1826 yılından çok daha evvel. Bunu nereden anlıyoruz, tabii ki kahramanlardan birinin yeniçeri olmasından. Malum, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılma tarihi 15 Haziran 1826’dır.

Kitap, 1800’lü yılların İstanbul’unda, özellikle Balat, Kesmekaya civarında geçen ve mahalle kavramını işleyen, hatta o devrin esnafının ‘Helva Sohbeti’ne gittiği sırada cereyan eden olayları anlatır.

İşte, bu romandan öğrendiğim bazı semtlerden söz etmek istiyorum. Şimdi Fatih ilçesine bağlı olan ve bugünkü Nuruosmaniye Camisi ile Çemberlitaş arasında kalan ve bir ucuyla da Kapalıçarşı’ya bakan semtin adı, çok eskiden Tavuk Pazarı imiş. Günümüzde o semtten, Tavuk Pazarı Sokağı diye, sadece bir sokak ismi kaldı yadigâr bizlere.

Ve bir de çok güzel adlara sahip iskeleler varmış. Ya onlara ne demeli? Bir zamanların Limon ve Yemiş İskeleleri… Eminönü Balıkpazarı’nda bulunan Limon İskelesi, eskiden meyhaneleriyle meşhurmuş. Öteki de Eminönü Zindankapı yakınlarındaki eski bir iskele olup her türlü yaş ve kuru meyve geldiğinden dolayı Yemiş İskelesi olarak adlandırılmış.

Evet, romanda Kesmekaya civarındaki bir ‘Helva Sohbeti’ne gidiyor o günün esnafı. Toplumsal kaynaşmanın bu tip etkinliklerle sağlandığı bir sosyalleşmeye de dikkat çekiyor ve hem o dönemin eğlence dünyasını hem de mahalle kültürünü tanıtmış oluyor.

Bugünkü Balat’ta, bir zamanların mahallesi olan Kesmekaya’nın adı artık cadde olarak geçiyor. Günümüzde yine, tıpkı 1800’lü yıllardaki gibi evlerin ve yaşamın olduğu bir muhit diye söz edebiliriz kendisinden.

Yazması ile Meşhur Semt

O zamanların civar köylerinde yapılan, kendine özgü boyası ve desenleriyle çok ünlü olan, kalem işi yazmalar Kandilli de üretildiği için semtin adıyla anılır olmuş.

Kandilli yazmasını daha önce hiç duymadığım için bu kitapta rastladığıma ve öğrendiğime çok sevindim. İstanbul’un boğaz semtine özel bu yazmaları artık hiç unutmam.

 

Şimdi de Ahmet Mithat Efendi’nin diğer romanı olan Henüz 17 Yaşında’ya bakalım. Eski İstanbul’da ekalliyetten çok insanın yaşadığı bilinir. İşte böyle bir Rum ailesi, eski adıyla Ayastefanos, yani Yeşilköy’den -bu arada romandaki aile, semtten ‘köyümüz’ diye söz ediyor- Tatavla’ya (Kurtuluş) taşınıyor. Roman, maddi durumu kötüleşen bu ailenin kızını konu ediyor.

En Gözde Mekânlar

Biz okurları Beyoğlu’nda dolaştırıyor yazarımız. Ve Abdülhamit döneminin ünlü şarkılı kahvehanelerinden (Fransız deyimiyle Café Chantant) birisi olan Kristal ya da ‘Palais de Kristal’ adıyla bilinen bu kafe, tarihi Elhamra Sineması’nın yerindeymiş bir zamanlar. Ve bu kahveye bitişik olan Fransız Tiyatrosu’na varıyor roman kahramanlarımız. İki yapının yan yana olması sebebiyle seyircilerin çoğu, perde aralarında bu kahvede bir şeyler içerek soluklanırlarmış.

Ve bir kahvenin daha adı geçiyor ki, o da Cenyo kahvesidir. 19. yüzyıl sonlarında Karaköy ana cadde üzerinde, köprüye yakın olan bir gazino ve birahane. Keza yine aynı dönemde Beyoğlu’nda, tıpkı Cenyo gibi gündüz kahve, gece meyhane olan ünlü bir mekân daha var; onun ismi de Couranne Lokantası. Bu arada meşhur Pera Caddesi için de o zamanlar ‘Doğruyol’ deniyormuş.

Mesire yerleri olarak Feriköy, o devirde yaşayanlar için deyim yerindeyse tam biçilmiş kaftan imiş. Kırlık alana sahip semtin gündüz vaktinde ‘kır sefası’ yapılırken, gecesinde de mehtaba çıkılırmış.

Bildiğiniz gibi, 20.yüzyılın ortalarına kadar İstanbul dendiğinde Suriçi anlaşılırmış ki bu romanda da sıkça öyle bahsediliyor Tarihi Yarımada’dan.

Evet, Ahmet Mithat Efendi Beykozlu’dur ve semtte kırmızı boyalı yalısı vardır. Tabii, yazarımız İstanbullu olduğu için bu kadar güzel anlatıyor şehrimizi.

Gelin şimdi de bambaşka bir romana geçelim. Mehmet Coral’ın Zamanın Kızı İstanbul’un Sarı Gülü adlı eseriyle Bizans devrine uzanalım. Yazar bu kitabında, dünyadaki tüm kentlerin kraliçesi olarak nitelediği İstanbul’un gizlerini konu ediyor.

1960 yılında, yeni belediye binasının inşası sırasında Saraçhane’de keşfedilen St. Polyeuktos Kilisesindeki arkeolojik kazılarda başlıyor roman. Hani bugün Belediye Sarayı’na yakın, alt geçide gelmeden hemen önceki kalıntılar var ya, işte o kiliseden kalmadırlar.

Romanın kahramanlarından “zamanın kızı” Anastasia’yla ve kâh Karanlıklar Sarayı’nda kâh Rüzgârlar Sarayı’nda gezinen erkek kahramanla birlikte, biz okurlar da o zamanki gizli mekânlara yolculuk yapıyoruz.

Peki, Karanlıklar Sarayı nerede acaba? Bugün Eminönü’ndeki Valide Han civarında bulunuyor. Hazır hanlar bölgesinden söz ediyorken, gene kitaptan öğrendiğim bir kuleden de bahsetmesem olmaz. Evet, Çakmakçılar Yokuşu’ndaki Valide Han’dan içeri girince, kemerli koridorun altına indiğinizde Irene Kulesi işte tam orada. Şu anda yerinde ne var bilinmez, ama romanda yakın zamana kadar iplik atölyesi olarak kullanıldığı vurgulanıyor. Kösem Sultanın yaptırdığı bu handa böyle bir kulenin varlığı ilginç doğrusu.

bahçekapı

Aslında Botaneiates Sarayı’nın alt bölümlerinden biridir Karanlıklar Sarayı. Günümüzdeki tam yeriyse Eminönü’ndeki Acı Musluk Sokağı’dır. 1078-1081 yılları arasında Bizans tahtında bulunan imparator III. Nikeforos Botaneiates’in adıyla anılmaktadır.

İsminden de anlaşıldığı üzere, karanlık işler için kullanılmış. Pek çok gözden düşmüş kişiyi zindana atmak yerine bir süre burada tutarlarmış.

Bir de Rüzgârlar Sarayı var ki, acaba o nerede? Yazarımız, onun olduğu yerden karşı taraftaki Khalkedon’un göründüğünü belirtiyor. Antik çağdan bu yana haberleşme kulesi olan Büyük Saray’ın önemli bir yapısına ve batısındaki rıhtıma yakın Bukoleon Sarayı’nın varlığına dikkat çekiyor. Zaten geçmişte sarayların Avrupa yakasındaki sahillerde konuşlandığını biliyoruz.

Kitaplar, kitaplar… İnsana yaşama sevinci veren, tarihe ayna tutan ve aynı anda okurlara da yolculuk yaptıran, en güzel dostlardır onlar. Her kitabın ayrı bir dünyası vardır;  alır içine sizi, gezdirir de gezdirir. Nasıl da güzel bir “zamanda yolculuk” oldu, öyle değil mi?

Kaynak:

  • Ahmet Mithat Efendi, ‘Dolaptan Temaşa’, İş Bankası Yayınları.
  • Ahmet Mithat Efendi, ‘Henüz 17 Yaşında’, İş Bankası Yayınları.
  • Mehmet Coral, ‘Zamanın Kızı, İstanbul’un Sarı Gülü’, Doğan Kitap.

 

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Dergimizin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir