komsu-teyze-9
Sibel Karaca

ISPANAKLI BÖREK

Odalar arası mekik dokumaktan helak olmuştu Fikriye Hanım. Ortopedik tabanlı kırmızı Ceyo terliklerinin rahatlığı olmasa bu kadar hızlı hareket edemezdi. Kerem ile Selin’in anneler günü hediyesiydi, giymese olmazdı. Topuk dikenli yorgun ayakları rahat etmişti etmesine de koşturma bitmiyordu ki. Bu evdeki bütün dertler, lüzumsuz bütün telaşlar Fikriye Hanım’a aitti. İhsan Bey, hiçbir şeye karışmaz, koltuğuna yapışmış gibi oturur, sürekli bir şeyler isterdi. Olmadık zamanlarda kahve ister, meyve ister, çay ister, kurabiye ister, börek çörek isterdi. Tekaüt olduğundan beri böyleydi. Sabah sabah da istekleri bitmemiş daha öğlen olmadan, yorgun düşmüştü Fikriye Hanım.

Bak şimdi yangın alarmı gibi telefonu çalıyordu ama bulamıyordu, nereye girmişti bu telefon. Kesin Kerem arıyordu ve yine azarlayacaktı. Ev telefonundan da aramazdı sağ olsun, yeri belli yurdu belli oradan arasa, yok illa dört döndürecekler beni. Bu cep telefonları el kadar bir şey, ara ki bulasın.
“İhsan Beyyy, telefonumu bulamıyorum, gördün mü?” Sağa sola bakınmaktan başı dönmüştü Fikriye Hanım’ın. Kerem’den yiyeceği azar da cabası. Telefon tekrar çalmaya başladığında Afrika menekşelerinin dizili olduğu kalorifer peteklerinin üzerindeki beyaz mermerde, yanıp sönen kırmızı mavi ışığı gördü Fikriye Hanım.
“E aşk olsun İhsan Bey,  gözünün önünde ya, hiç demiyorsun!”
“…….”
İhsan Bey, Fikriye Hanım’ın söylediği hiçbir şeyi duymadı, başını camdan yana çevirdi, koltuğunda kıpırdandı, gazetenin ilave magazin sayfaları, bulmaca ekleri yere saçıldı. Fikriye Hanım, tuşlu metalik gri telefonun sol taraftaki cevapla tuşuna bastı. Karşıdan gelen tanımadığı sesle İhsan Bey’in yanındaki koltuğa düşen yüzü ile oturdu.
“Değerli müşterimiz size özel evde/işte internet kampanyası temmuz ayı boyunca hız kesmeden devam ediyor. Çifte bayram kampanyasına katılmak için lütfen bekleyiniz. ….dıııtt dıııtt dıııttt.”
Telefonun, kapat tuşuna basan Fikriye Hanım eğilip yere saçılan gazeteleri toparlamaya başladı. İhsan Bey görünürlerde yoktu, ne vakit kalkmıştı koltuktan fark etmemişti. Şekerleme yapacaktı herhalde aman daha iyi, ayakaltında dolaşmasındı. Sonra da ıspanaklı böreğe girişirdi. Ispanaklı böreğin sıcağı makbuldü, soğuyunca bir şeye benzemiyordu. Süzme mercimek çorbasını sabah erkenden hazır etmişti, helmelenince tadı daha iyi çıkıyordu. Tatlı yapmamıştı. İhsan Bey dayanamıyor yiyor, yetmiyor gizli gizli yiyor sonra da şekeri fırlıyordu. E benim zaten tatlıyla pek aram yok. İki gündür ıspanaklı börek aşeriyordu İhsan Bey. Bugün mutlaka yapacaktı, yapmalıydı. Telefon, telefonu neredeydi? Hay Allah Kerem arar, cevap veremezse hah cebindeydi. Hırkasının cebine koymuştu demek ki. Ah Fikriye Hanım, iyice unutkan oldun. Gelini Selin ona bir kese getirmiş, telefonu bunun içine koyup boynunuza asın demişti. Yapmamıştı tabii. Ne o öyle, silgisini ortadan delip boynuna asan ilkokul çocukları gibi. Peki, demişti ama yapmamıştı. En iyisi hırkasının cebine koymaktı. Keseyi nereye koymuştu acaba? Bekri Efendi de nerede kaldı? Aylak adam bir gün olsun vaktinde gel ama di mi ya? Ispanaklı börek yapılacak daha. Kolay mı zahmetli iş, ıspanaklar kaç sudan geçecek, soğanı doğra, kavur, peyniri didikle, aşamalı işler hep bunlar. Neyse ki hazır yufka kullanacaktı. Eskiden olsa yufkayı kendisi açardı ya, şimdi hali yoktu. İhsan Bey, hazır yufka böreği sevmezdi ille de el açması ama alışmıştı sağ olsun, şu aralar önüne ne koysa ses çıkarmadan yiyordu. O da farkında artık tabii yaşımızı başımızı aldık, eski gücümüz kalmadı, kalanı da idareli kullanmalı değil mi? Canımızın kıymetini bilmeli. Canımız, kıymetimiz. Ev soğudu mu ne, petekler ılık gibi. Bekri Efendi geldiğinde söyleyeyim de bir baksın, unutmayayım, İhsan Bey üşür. Kesin öyle üzerini örtmeden uzanmıştır yatağa, bir bakıvereyim.  Olmaz efendim, uyuyanın üzerine kar yağar derler. E aşk olsun İhsan Bey, böyle yatılır mı, cam da açık. Ev niye soğudu diyorum ben de. Kesin Yıldız açık bırakmıştır, sabahtan beri temizlik yapıyor  tüm camlar açık. Tamam İhsan Bey’in alerjisi var ama temizliği biten odanın camını da kapatıver bir zahmet.
“Zııırrrr, zıııırrr, zııırrrr”
Tam zamanını buldu Bekri de gelecek, uyanmasa bari İhsan Bey. Uykusu bölününce aksileşiyor. Kapıyı usulca ardından çeken Fikriye Hanım, hızlı ama sessiz adımlarla ulaştığı kapıyı açtı.
“ Nerde kaldın Bekri Efendi? “
“Buyur, Fikriye Hanım teyze”
Saygıda kusuru yoktu, o yüzden kızamıyordu pek ama safçaydı biraz işte, karısı Yıldız gibi değildi.
“ Sen şimdi bana bir kilo yufka, bir kilo ıspanak, on yumurta al gel hemen ama çabuk ol.”
“……”
“Ne bakıyorsun Bekri Efendi çabuk dedim, işim acele, ıspanaklı börek yapacağım.”
“Tamam anladım Fikriye Hanım teyze de.”
“E anladıysan ne duruyorsun? Hadi bi koşu getiriver.”
“Bu mevsimde ıspanak bulunmaz da onun için şey ettim. “
“ Ne demek bu mevsimde bulunmaz. Aaa sen de iyice tembelleştin, manava gitmemek için bahane ediyorsun.”
“Yok olur mu Fikriye Hanım teyze aşk olsun bahane…”
“Hadi hadi oyalama, beni işim gücüm var, yumurtaları kırmadan getir.”
Fikriye Hanım’ın arkasından kaş göz işareti yaparak, elindeki toz bezini sallayan Yıldız’a gözlerini belerte belerte baktı, Bekri Efendi. “Allah, sen sabır eyle yarabbi” diye, söylenerek asansör kapsına yöneldi.
“Kaloriferler de yanmıyor. İşittin mi? Dönüşte kombiye de bir bakıver.” diye seslenen Fikriye Hanım’a tamam anlamında el işareti ile cevap veren apartman görevlisi Bekri Efendi telefonunun son aramalar listesinden. “Kerem Bey” i tuşladı.
“Kerem Bey, ben Bekri.”
“Söyle Bekri.”
“Rahatsız ediyorum kusura kalmayın”
“Tamam Bekri uzatma yine ne oldu?”
“Fikriye Hanım şey.”
“Bekri ne söyleyeceksen söyle, telaşlandırma insanı, kötü bir şey mi oldu yoksa?”
“Yok yok Kerem Bey, Fikriye Hanım yine ıspanaklı börek, diye tutturdu.”
“……..”
“Bir de kombiye bak, diyor kaç gündür kaloriferler yanmıyormuş, tövbe estağfurullah İhsan Bey…”
“Tamam tamam anladım Bekri Efendi, sağ ol.”
Daire kapısını kapatırken Fikriye Hanım, arkasından sessiz sedasız gelen İhsan Bey’i duymamıştı. Bir an karşısında görünce “Aaa ne o öyle kedi gibi sinsi sinsi geliyorsun arkamdan İhsan Bey” dedi ve devam etti. “Bu Bekri’nin de işi gücü aylaklık. Ne demek bu mevsimde ıspanak bulunmaz. O bulunmaz, bu bulunmaz lafügüzaf hepsi. Bu Bekri’ye de güvenmiyorum ya şimdi çürüğünü çarığını getirir. Birkaç gün sabretsen, Cuma günü pazardan taze taze istediğim gibi kendim alsam. Pek seversin, canın da çekmiş şimdi, hayır yani üşendiğimden değil üşenmem, üşenmemiştim. Durmadan konuşan Fikriye Hanım’a şöyle bir bakan İhsan Bey, camın önündeki rahat koltuğuna yayılmak üzere sessizce uzaklaştı. Arkasından endişe ile karışık bir üzüntü ile bakan Fikriye Hanım, aynalı mermer sehpanın üzerindeki koyu yeşil telefonun dantel örtüsü ile oynadı bir süre. İşaret parmağını mermerin üzerinde gezdirdi, tozunun alınıp alınmadığını kontrol etti. Telefonun yanında duran küçük not defterini ve kalemi düzeltti. Kafasını kaldırıp aynada kendisine kaçamak bir bakış atarken, duvarda asılı saatli maarif takvimine kaydı gözleri. 21 Aralık 2022. En uzun gece dedi. Cılız bir inilti gibi çıktı sesi, omuzları düştü. (Güneşin Oğlak Burcuna girmesi- Kış Faslı-Gün Dönümü- Fırtına) Tarihin altında yazılanlara gözlerini kısarak baktı, ezbere okudu. Zaman dursa, bir anlığına dursa, donsa, akmasa diye düşündü. O ânın içinden pişmanlıklarını, keşkelerini, yaşadıklarını, yaşamadıklarını, hiç yaşamamış olmayı dilediklerini çıkarıp atsa,  sonra yeniden akmaya başlasa. Arkasında elinde toz bezi ile dikilen Yıldız’ı gördü aynada. Buğulu, iri siyah gözlerinden dökülüyordu kelimeler.  Seviyordu bu kızı, kocası Bekri gibi patavatsız değildi. Gençlere özgü enerjisini, yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesini, en çok da seni anlıyorum bakışlarını seviyordu. O anlıyordu, anlamasa bile anlıyormuş gibi yapıyordu en azından. Sözcüklerle avutmaya çalışmıyor, pırıltılı ve sevecen bakışları ile huzur serpiyordu gamlı yorgun yüreğine.  Takvimle ayna arasında gidip gelen gözleri ile sessizce konuştular bir süre. Buruşuk çilli derisinin arasından engebeler oluşturan yeşil damarlı ellerini göbeğinin üzerinde kavuşturdu.
“Yıldız.” dedi, genizden gelen kuru kısık sesiyle.
“Buyur Fikriye Anne, deyiver ne diyeceksen.” dedi, heyecanla.
“Aynayı iyice sil, bak köşelerde lekeler kalmış.”
Hayal kırıklığına uğramış gibi omuzları çöken Yıldız, “Peki.” dedi sakince. Şakaklarından fırlayan titrek beyaz saçlarını elleri ile yatıştırıp, topuzunun firketelerini düzelten Fikriye Hanım, kapısı olmayan salondan başını uzattı, İhsan Bey’i koltuğunda uyuklarken gördü. Son zamanlarda her yerde uyukluyordu. Şekeri fırladı yine herhalde diye iç geçirdi. Dinlemez ki kimseyi sağ olsun öyle bir inadı var tuttu mu tutar. Geçenlerde Kerem’in getirdiği görmesin diye sakladığım çikolataları yemiş olmasın sakın. Çocuk gibi ayol nereye saklasam buluyor. Bir tane iki tane derken kutunun dibine darı ekiyor. Şeker fırlamasın da ne olsun.
“İhsan Bey, kahvelerimizi içmedik daha ayol, ne uykusu bu böyle”
“……”
Uyku mahmurluğu ile gözlerini kırpıştıran İhsan Bey, koltuğunda keyifli keyifli gerindi. Elinde tepsi ile sabah kahvelerini getiren Yıldız’a baktı minnet dolu gülen gözleri ile Fikriye Hanım.
“Şöyle koy Yıldızcım, İhsan Bey’e köpüğü bol olanı ver, kendine de yapsaydın.”
“İşim bitsin de hele Fikriye Anne, yaparım ben sen merak etme.” Diyerek, İhsan Bey’in oturduğu koltuğun önündeki yuvarlak sehpaya dikkatlice bıraktı tepsiyi. Arka odaları süpürmek üzere elektrikli süpürgeyi gürültü bir şekilde peşinden sürükleyerek çıktı salondan. Karşı evin balkonundan kendine el sallayan komşusuna kahve fincanını kaldırarak selam verdi Fikriye Hanım. Hadi soğutma kahveni İhsan Bey. Bizim Melahat yine balkonlarda evin içini gözetleyeceğim diye, güzelim çiçekleri çürütecek ya da bir gün düşüverecek balkondan aşağıya maazallah. Bu kadar da meraklı olunmaz ki canım. Hayır perdeleri de kapattırmıyorsun.
Zıırrrr, zııırrr, zııırr
Bekri’dir gelen.  “Geldiimm, geldiiim sağır var sanki bu da çekmiyor parmağını zilden.”
“Aaaa Kerem sen miydin ?”
“Benim anne, kimi bekliyordun ki başka ?”
“Bekri Efendi sanmıştım. Baban ıspanaklı börek istedi de siparişleri getirecekti “
“………”
“Biz de babanla kahve içiyorduk dur sana da yapayım hemen, birlikte içelim ya da aç mısın bir şeyler ye önce ha oğlum.” Telaşlı Fikriye Hanım’ı ellerinden tutarak durdurdu Kerem.
“Anneee… anne gel otur şöyle lütfen. Ben kahvemi içtim, karnım da tok. “
Afrika menekşelerinin dizili olduğu camın önündeki az önce Fikriye Hanım’ın kalktığı koltuğa oturdu Kerem. Fikriye Hanım, azarlanacağını hissetmiş masum bir çocuk gibi geniş kanepenin en ucuna ilişti. Kerem gözlerini, sehpanın üzerindeki biri tam, biri yarım dolu kahve fincanlarına dikti. Başını dikleştirip çenesini yukarı kaldıran Fikriye Hanım otoriter bir ses tonu ile:
“Biz de İhsan Bey ile kahve içiyorduk.” dedi
“ İlaçlarını alıyorsun değil mi anne?”
“ Alıyorum alıyorum.”
“Hangilerini kastettiğimi biliyorsun. “
Hangilerini kastettiğimi biliyorsun! Sen hiçbir şey bilmiyorsun Kerem Efendi! Romatizmadan eğrilmiş kalın damarlı parmakları ile eteğinin üzerindeki görünmez tüyleri toplayan Fikriye Hanım, için için söylenmeye devam etti. Aklımla kalbimin birbirine taban tabana zıt konuşmalarından ne kadar bunaldığımı, bile isteye kalbimin sesine kulak vermeyi tercih ettiğimi bilmiyorsun. Nasıl sisler içinde kaybolduğumu, bunca yıl sonra kendimi nasıl çırılçıplakmışım gibi hissettiğimi, yatağın soğuk masanın boş tarafının ne demek olduğunu bilmiyorsun. Koparamadığım takvim yaprağı gibi zamanı durdurabilmeyi ne çok istediğimi, kalbimde canlı tuttuğumu zihnimde de yaşatmaya çalıştığımı anlamıyorsun.
Bir damla gözyaşı yuvarlandı buruşuk yanaktan, kahverengi eteğin üzerine damladı, belli belirsiz yayıldı. Dalgın ve çaresiz gözlerle annesini izleyen Kerem, keyifle kucağına atlayan İhsan Bey’in gıdısını okşamaya başladı. Sessiz odada İhsan Bey’in mırıldamasına, camın önüne konan bir kumru eşlik etti.

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

2 thoughts on “ISPANAKLI BÖREK / Sibel Karaca

  1. Binnaz DEMİREL dedi ki:

    Sibel hanım, kaleminize sağlık… Severek okudum…Yeni hikayelerinizde buluşmak üzere…

  2. Dursun Akkurt dedi ki:

    Çok güzel olmuş. Akıcı ve okunaklı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir