Gülden Taş

SÖZ

“Söz, söz sana döneceğim” diyordu. Ellerimi tutup veda ederken bakışı mıh gibi çakılmıştı kalbimin orta yerine. Tren kalkmak üzereydi, onu son görüşüm olduğunu nereden bilecektim… Vagonlar ardı ardına sıralanıp giderken garın orta yerinde öylece kalakalmıştım.

Güneydoğu ölüm çemberinin içindeyken sevdiğim adamı bile bile ateşin orta yerine göndermiş olmanın verdiği korku ve endişe tarif edilemezdi. Yapacak bir şey yoktu, elim kolum bağlanmıştı. Vatan görevi sözdü, namustu…

Aradan on beş gün geçmiş mide bulantılarım baş dönmelerim artmıştı. O gitmeden önce de defalarca yoklayan bulantılarım ve baş dönmelerim için “Kalk aşkım, doktora gidelim,” demişti. “Gerek yok, iyiyim, midemi üşüttüm herhalde” diyerek geçiştirdiğimdeyse sinirlenmiş “Bu inadın yok mu senin!” demişti.

İki- üç gün ara ile arıyordu. Tetikte bekler gibiydim, endişeleniyordum. Sevdiğim adamın kokusuna, sıcaklığına doyamamıştım. Aradığında operasyonlara çıktığını anlatıyordu. Bazen telefon çekmiyor, bazen şarj bitiyor, bazen de vakit olmuyormuş. “Dua et!” diyordu. “EDİYORUM!” derken için için ağladığımı belli etmemeye çalışıyordum.

Her aradığında kendisinin ateşin içinde olduğunu hiçe sayarak benim için telaşlanıyor, baş dönmelerimi soruyordu. Onu üzmemek adına “geçti,” diyordum. Oysa her geçen gün daha da sıklaşıyordu.

O gün iş yerinde uzun süre midem bulandı, çıkardım. Arkadaşlarımın zoru ile acile gittik. Muayene, tahlil derken epey bekledik. Doktor hem iyi hem kötü bir haber verirken ne yapacağımı bilemedim. Sevinsem mi üzülsem mi? Hamileydim sevdiğim adamdan…  Kitle vardı ve bebeğimi aldırmam gerektiğini söylüyordu doktor, ne yapacağımı bilemedim. Birkaç ilaç verdi ama daha fazlası gerekiyordu ve kullanacağım ilaçlar bebeğe zarar verebilirdi. Eşimin ailesi ve kendi ailemle bunu konuşmamız gerekiyordu. Yalnız başıma karar verecek durumda değildim, o askerde yeterince zor günler geçirirken bunu ona anlatıp üzmek istemiyordum.

“Allah´ım bana yardım et, ben ne yapağım şimdi” diye yalvarıyordum. Arkadaşımdan, bu durumdan kimseye bahsetmemesini rica ettim. Şimdilik aramızda kalmalıydı.

O gün gelen telefonda üzüntümü belli etmemek için çok çaba sarf ettim, o bana operasyonda ölen arkadaşını anlatıyordu. Konuşmamın arasında sadece hamile olduğumu söyleyebilmiştim. O an attığı çığlık yankılandı kulaklarımda, sevinci karşısında ötesini diyemedim! Mutluluktan havalara uçmuştu, onun bu sevincini yok etmeye hakkım yoktu.

Doktorum ısrarla hamileliğime müdahale edilmesi gerektiğini söylüyordu ama bunu yapmak istemiyordum. İnattım işe! Taşa söz geçerdi ama kendime söz geçiremiyordum. Oysaki içinde bulunduğum hayatî tehlikenin farkındaydım.  Ölüme her gün biraz daha yaklaşıyordum günler böylesi ıstırap içinde geçerken karnımda taşıdığım bebeğimle dört ay geçmişti. İçimde kıpırdanmalar başlamıştı bile adeta ben buradayım diyordu. Baş dönmelerim ve mide bulantılarımın hamileliğe dayalı olan tarafı geçse de her gün ölüme bir adım daha yaklaştığımı biliyordum. Ailem öğrenmişti durumumu daha fazla saklayamazdım. Doktorumun ve ailemin ısrarları fayda etmiyor, ölüme meydan okuyordum. Bu bebeği doğurmak istiyordum, sevdiğim adamın bir parçası içimde ve onun o sevincini hayatım pahasına da olsa yarıda bırakmak istemiyordum.

Sevdiğim adam gideli aylar olmuştu. Her gün yaşanan olaylar yüreğimi ağzıma getiriyordu, onun için endişeleniyordum. Ama ben de zor günler geçiriyordum. Bu durumda yanımda olmasını ne çok isterdim. Sevdiğim adam sağ salim dönsün diye her gün dua ediyordum. Onu öyle çok özlemiştim ki… Kimbilir oda nasıl özlemişti beni. Böyle karmaşalarla yaşarken bebeğim yedi aylık olmuş, karnım epey büyümüştü. Bebek sağlıklıydı, bana bir şey olursa babası sahip çıkardı nasılsa. Bu uğurda ölümü göze almıştım.  İzne ayrılacaktım, daha erkendi ama çok yoruluyordum. İçimde taşıdığım o yaşam beni yavaş yavaş bitiriyordu farkındaydım.

İşten geldiğimde kanepeye uzandım, dalmışım. Sevdiğim adam tam karşımdaydı, ellerimi tuttu, buz gibiydi elleri içim ürperdi gözlerinde yaş vardı. Vedalaşmaya geldim diyordu. Bebeğimize iyi bak!” derken çığlık çığlığa uyandım. Sesi kulaklarımda çınlıyordu. Kâbusla karışık bir rüya, “Hayırdır inşallah!” derken içime kurt düştü. Telefona sarıldım, uzun uzun çaldırdım, açmadı. Duymamıştı belki de müsait değildi. Israrla defalarca aradım ama açan olmadı. Büyük bir kasvet çöktü ruhuma, kalktım yüzümü yıkadım. Televizyonu açtım. Akşam yedi gibiydi, haberlere takıldım. Güneydoğudan şehit haberler veriliyordu her gece olduğu gibi ağlıyordum.

“Bugün üç şehit verdik” diyordu spiker sıradan sesiyle, isimleri okurken içimde bir şeylerin koptuğunu, tüm ışıkların karardığını hissettim, bayılmışım. Kanamam başlamıştı. Bir yandan sevdiğim adamın şehit edilmesi haberi, diğer yandan bebeğimi kaybetme riski… Sevdiğim adam bebeğimi de beraberinde mi götürüyordu yoksa? “Allah´ım!” dedim, “bebeğimi bana bağışla…” Kendimi bırakmışım, dünya ışığını söndürmüştü, her yer zifiri karanlıktı…

Aradan kaç gün geçti hatırlamıyorum, günlerce haftalarca hastanede ölümle yaşam arasında defalarca git gel yaşamıştım, nihayet gözlerimi açtığımda ailem yanımdaydı.  Hüzün ve acı dolu bakışlılarla gülümsedi, yanımda bebeğim vardı. “Günlerdir bebeğin seni bekliyor, “dedi. Yutkundum. Yalnızca “Anne!” diyebildim. Oğlumu ilk kucağıma alışım, o minik elleri, yumuk gözleri… Sevdiğim adama benziyordu her şeyi, kokusu sinmişti üstüne…

Bünyem çok zayıftı ama kollarımın arasında tuttuğum bu minik şey bana muhtaçtı. Allah, canım dediğimi benden alırken başka bir armağan vermişti. Oğluma sımsıkı sarıldım, kulağına “Hayatıma hoş geldin bebeğim” dediğimde her hücreme sevginin tohumları serpildi. Babasını adını taşıyacaktı fakat kaderi onun gibi olamazdı!

Hüzün baharları yerini yeni umutlara bırakmıştı. Bir yanımız eksik, bir yanımız kırık dökük olsa da hayata sıkı sıkı sarıldık.

Hayat ne garip şeydi, sevdiğimiz elimizden alınırken sonsuz acıların koynunda, bir başka tomurcuk açıyordu…

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir