Melih Cevdet Anday’ın Teknenin Ölümü Adlı Şiiri Üzerine / Furkan Kemer

Eşya ve insan arasındaki ilişki insanlık tarihinin en yakın ilişkilerinden biridir. Dolayısıyla antropolojiden edebiyata kadar birçok disiplinle belirli biçimlerde yakınlıklar barındırır. Sisifos’un kayasına bir “eşya” olarak bakmadan önce, insanın bu dünyadaki yaşamına, eşyanın insan için ifade ettiklerini incelemek önemlidir. Lacan’ın ayna evresi, sembolik etkileşim, imge kuramı ve dolayısıyla sanat tarihi, insan ve eşya arasındaki ilişkiyle belirli temellerde ilgilidir. Dilin varlığı bile, insanın algıladığı, dış dünyaya ait olan, öznenin dışında olana bağlı olduğuna göre, eşya, aynı zamanda çeşitli anlamları temsil eder, taşır ve sunar. Bu anlamda, eşyayı bir “dışsallık” olarak görmek, aynı zamanda insanın dünya karşısında bir konum elde etmesi anlamına gelir. İnsan, dünyadaki varlığını, algıladığı, kodlarını çözdüğü, temaşa ettiği eşyalarla pekiştirir. Çünkü dış dünyayı nesneleştirmek, ona bir “şey”, bir “eşya” olarak bakmak, aynı zamanda kimlik ve varoluş inşa etmek anlamına gelir. İlgi duyulan, meşgul olunan, bir şekilde anlam ifade eden eşyalar, bu bağlamda kültürel ve düşünsel olarak önemlidir. Max Scheler, İnsanın Kosmos’taki Yeri adlı eserinde, şeylerle, eşyalarla, genel anlamda nesnelerle arasına mesafe koyan insanın “tinsel” bir statü kazandığını ortaya koyar. Çünkü tinsel varlık olan insan, nesnelerle arasına mesafe koyar, onları adlandırır, onları sahibi olduğu dünyaya göre kullanır. Bu statüye gelmiş tinsel varlık, “artık itkiye ve çevreye bağlı değildir: Çevrenin bağlarından kurtulmuştur” (Scheler, 1988: 41). Çevrenin bağından kurtularak, dünyaya gözlemci olarak bakan, onu tanıyan, analiz eden, anlamlar üreten insan, böyle yaparak kendini de tanıma şansını bulur. Çünkü nesneleştirmeyi öğrenmiştir. Böylece “kendi benliğini de nesneye dönüştürebilir, daha doğrusu bir ben bilinci oluşturabilir” (Nohl, 2018: 38). Eşya ve insan arasındaki ilişki birçok farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Covid-19, bunun en belirgin ve güncel ifadelerinden biridir:

Yaklaşık bir senedir, tüm dünyada etkisi gösteren Covid-19’un, cerrahi maskeyi her zaman orada olan bir “eşyaya” dönüştürmesi, bu bağlamda düşünülebilir. Birkaç sene öncesine kadar, hemen hemen sadece hastanede gördüğümüz maskeler, bir anda Covid-19 salgınının en net imgesi hâline gelir. Maske, bir eşya olarak takıldığında koruyucu, hatta ölümcül olandan uzaklaştıran bir “eşya” anlamına gelmiştir. Nesnel bir durum ifade eden maske takmayı reddedenler veya ihmal edenler tehlikeli, ölümcül, “illegal” varlıklar olarak temsil edilirler. Bir eşya olarak maske, bir anda sağlığa, salgından kaçınmaya, kendimizi görece güvenli hissettiğimiz bir nesneye dönüşür.

Eşya ve insan arasındaki ilişkiye dair yukarıda verilenler, Sisifos’un cezasına uygun nitelikler de gösterir. Sisifos, kayayla, kendinden olmayanla ve bir eşyayla “meşgul olur.” Bu, onu hayatta tutar. Her ne kadar sürekli tekrarlanan, acımasız bir ceza olsa da, aynı zamanda o, bir gayesi, amacı ve “cezası” olan bir karakterdir. Her insanın meşgul olduğu şeyler, odaklandığı, uğrunda ömründen harcadığı, kendisini bulduğu şeyler vardır. Geçip giden bir şeyleri hatırlatan eşyalar vardır; artık hayatta olmayan birisinin eşyaları mesela. Eşyanın bir hafızası da vardır dolayısıyla.  Yaşamı, anıları, geçiş zamanı temsil eder. Pek tabii, tüm bunların yanında, eşya her zaman ötekidir; el altında olan ve sıradan bir şeydir.

Tam da burada, Melih Cevdet Anday’ın Teknenin Ölümü adlı şiirini, teknenin özne olduğu bir bağlamda okumak önemlidir. Melih Cevdet, imgeleriyle, teknenin, bir nesnenin, denizciler için bir eşyanın ne olduğunu, bizzat teknenin gözünden anlatır. Sisifos’un kayası gibi, tekne de bir meşgul oluş, bir oyalanma ve amaç varlığını ifade eder. Eşyaya, imgeye, şiire başka bir gözle bakmak, böylece mümkündür.

İşte şimdi, şiiri okuma zamanı:

Kara yakındı önce, hem çok yakın,
Elimi uzatsam tutardı.
Yıldızsız teknemdi inip çıkan gece,
Kurumuş gece, kum, kömür, arduvaz…
Kara yakındı önce, hem çok yakın,
Denizleyin inip çıkan önümde
Bir tanrının atardamarı.

Açtım, yorgundum ama uykum yoktu.
Günlerce yekesiz yelkensiz
Ne de çok kuş takılmıştı ardımıza,
Ne çok harman gördüm köpükten beyaz…
Açtım, yorgundum ama uykum yoktu.
Güneşler hala sağımda solumda,
Sürer gibiydi açık deniz.

Deniz en ince hayvanı belleğin
Nerden kalktım, o rıhtım, o çan…
Bilmiyorum o gök kıyı nereye gitti!
Bir masal şebboyu çarmıhtaki yaz.
Deniz en ince hayvanı belleğin
bir kuşluk vakti tanrının sevdiği
Görünür zaman yaratan.

Canlı mıydım? O uğursuz kıyıda
Öldüğüm gün de bilemedim.
Hep o sallantı, o devinim, o avcıl
Bayrak, bir aş tenceresi, bir az
Küfür, karı kız öyküleri, sonra
Dipteki ölülerin fısıl fısıl
Konuşmalarını dinledim.

Doğdum mu? Nasıl? Belki bir tezlik
Yeli kımıldadı, kan gibi.
Ağaç ve kızak, demir, yağ, halat, katran,
Boya kutuları, sünger, tel ve gaz…
Derken gün kokulu yüreğimdi ilk
Yapının boş gömütünde dikili
Sabırsız kaburgama çarpan.

Ruh, şarabı gördü üzümden önce
Süt, kan olmak için devinir
Tohum bildi herkesten önce ekmeği
Gün, denizi salıvermeden batmaz.
Ruh, şarabı gördü üzümden önce
Ağaç ne diye kalktı çiçeklendi,
Denize inmesi nedendir?

Ah yalnızlığın gömük kapıları,
Aysız ayışığı gibiydim,
Geceleyin gece, gündüzleyin gün
Gibi suyun altınavuran yalaz.
Ah yalnızlığın gömük kapıları
Bir yağmuru dinlercesine bütün
Anları iç içe bilirim.

Bir tekne her zaman düşüncelidir.
Bizimle demirledi gece.
Karaya çıktı tayfalarım uykulu.
Pruvamda çok acayip bir yıldız
Konmak istercesine gider gelir,
Suları budanmış bir yolculuğu
Sürdürmek isterdi kendince.

Kara yakındı önce, ödağacı
Kokusu sarmıştı geceyi.
Ve bir kuş bağırdı çağırdı tepemde,
Fosforlu sesi kabarık ve ıssız.
Lale rengindeydi şimşeğin dalı,
Ve güneydoğunun yangını pembe
Nakışlı bir çanak gibiydi.

Unutmak istemiyorum bunları,
Göğün damarlarını gördüm,
Fırtına kırının yaban keçisini,
Koşar küpeşteme saçsız sakalsız…
Ağaç gibi yırtılan karanlığı,
Koca kulaklı lodosu, o fili,
Ah yay biçimdeydi ölüm.

Yalnızlıktır denizin tek yasası,
Aşkın altın yasasıdır o.
Bir gün kum uaynır, ay gıcırdarsa
Çalınırsa bir gün gömük kapımız
Kalamazsın sabaha inen suda,
Kalk kürek, yola düşmenin sırası
Aşkın altın yasasıdır o.

Kükürt rengindeki ağzı gecenin
Üfürdü huysuz karanlıkta
Sintineme düşçül bir ateşböceği
Kömürdüm, tahtaydım, kurumuş anız,
O böcek oldu yangımı teknemin,
anladım kuşun, yıldızın gizini,
Başladım usuldan yanmaya.

Söndüremezdi kimse bu ateşi,
Kıyıdan kesilmiş sularda,
Kara hem yakındı şimdi, hem çok uzak
Bir yanyanaydım onunla, bir yalnız.
Devirdim bütün yüklediklerimi
Ve demiri uykuda bırakarak
Bindirdim eskil kayalara.

Parçalanıyordum kimse bilmeden,
Ateştim cevizin içinde,
Ve bir gece içinde bilmeden öldüm.
Ey gece, nereden yol bulacağız,
ey yaralı göğsüme düşen yelken,
Ya sen kürek, solmuş rüzgar gülüm,
Ya sen ne diyeceksin, söyle!

Deniz durdu, mumyası yıldızların
Erir gün görmüş kayalıkta,
Ve yürüdü sabah, denizin ineği.
Ölünce ne yapsak sabah oluruz…
Ah kara yakındı ve darmadağın
Kuşları durmuş zaman kadar eski,
Taşları hüzün olan kara.

Kopmuş uykunun iskeletiyim ben,
Artık yelin göğsü olamam.
Gördün mü ölümün gözündeki mor rengi,
Söyle, ölüp dirilen Tanrı, Temmuz,
Ay yapraklarının indiği bu dam,
Eski düşleri taşır mı yeniden,
Koca karınlı kuşlar gibi.

Bir yanda parçalanmış teknem durur,
Sert tütünüyle gün bir yanda.
Kara yakındı önce, hem çok yakındı,
Elimi uzatsam tutardı ama
Yalnızlıktır denizin tek yasası,
Bütün ölüler unutulur,
Yaşayanlar kalır tek başlarına.

Akşamleyin kaptan, birkaç gemici
Gelip dizildiler kıyıya.
Tutunacak bir tekne arar gibiydi
Ayağı kayan meltem ve cigara
İçerek konuştular gizli gizli,
Bense dalgın bakıyordum, boşuna
Koparılmış süsendim sanki.

Çalıştılar bir hafta, Ağustosun
Altısında bütün iş bitti.
Kesik baş çapa, iplerim, küreklerim
Kumsalda şaşkın bir yığındır şimdi.
Tüter el ayak, tüter ıslak odun,
Denizin uzaklardan getirdiği
Yabancı, anlamsız bir şeyim.

 

Nohl, A.-M. (2018). Eşya ve İnsan. (Ö. Saatçi, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Scheler, M. (1988). İnsanın Kosmos’taki Yeri. (T. Mengüşoğlu, Çev.) İstanbul: Yaprak Kitap.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir