ARKA PENCEREkk
Feyza Görgü

HERKES ÖLDÜRÜR SEVDİĞİNİ

(Oğuz Atay’a ithafen…)

 

“Kan mı o? Hay Allah ne yaptın sen öyle? Dur bir bakayım.”

Bekâr evinde pek yemek yapılmadığı için bıçaklar keskindi haliyle. Taşınmalarına az bir süre kalmıştı. Yakında evleneceklerdi.

Sade döşenmiş salon; iki mavi koltuk, duvara yaslı sehpada Playstation, İkea’dan alınmış bir okuma lambası, mavili beyazlı bir halı, kenarda bir yemek masası, dört sandalye. Hoş, hep sehpada yerdi ama nişanlısı onun yanına geleli beri masayı kullanır olmuşlardı.

“Hemen saralım!” Gülümsedi kız. “Küçücük bir kesik, ben hallederim. Hadi sen git odanı topla.”
“Of yaa, çok üşeniyorum ama tamam toplayacağım bugün.”
Ali’yi tanımayan biri, evlenmek istemediğini sanabilirdi. Oysa tam bir ilişki adamıydı o. Hep bir yuvası olsun, çoluk çocuğa karışsın, bayramlarda memleket ziyareti yapsın, karısıyla eş dost ziyaretlerini gitsin isterdi. Öyle bir tipti. Ama niyeyse uzun süredir yaşadığı bu evi toplamak bir türlü içinden gelmiyordu.
Nişanlısı çoktan mutfağa dönmüştü. Bitmek bilmeyen bir enerjisi vardı. Belki de kendine göre, evcimen bir koca adayı bulduğu içindi coşkusu.
Biraz suçluluk, biraz sorumluluk hissiyle yöneldi yatak odasına. Sorumluluk sahibiydi müstakbel eşi, o da üstüne düşeni yapmalıydı.
Önce gardıroptan başlayayım diye düşündü. Her gün açıp kapadığı dolapların içi ağzına kadar gömlek, tişört, kot pantolon doluydu. Bazılarının rengi solmuş. Niye tutmuşum ki bunları diye iç geçirirken, kullanmadığı eski bir spor çanta çarptı gözüne. Ona doldurup verebilirdi apartman görevlisine.
Gömleklerin yakaları genişçe olanlarını koydu önce çantaya. Modası geçmişti bunların artık. Ona dar gelen kot pantolonlarına baktı uzun uzun. Sapasağlamdılar. Kilo verir miyim diye düşündü ama ümitsizdi. Nişanlısı o kadar güzel yemek yapıyor, o da o kadar iştahla yiyordu ki. Bu mümkün değildi. İstemeye istemeye koydu çantaya.
Sıra çekmecelere gelmişti. Orada ütülenmiş, renk sırasına göre dizilmiş tişörtler duruyordu. Çekmecenin en arkasına elini daldırdı. Hiç kullanmadıklarını oraya tıkmış olmalıydı temizlikçi abla. Lacivert üstüne büyücek Lacoste baskılı, rengi hafif solmuş tişörtü görünce yüzü bembeyaz oldu. Eski sevgilisi geldi aklına. Onun hediyesiydi bu. Birlikte geçirdikleri ilk hafta sonu Beyoğlu’ndaki mağazadan almışlardı. Otelde kalmışlardı iki gün. Ne kadar heyecanlıydı ikisi de. TV’de çalan şarkıyı hatırladı birden. Sevişirken çalmaya başlayan. “Biz beceremedik, sevmeyi de terk etmeyi de” derken sevgilisi, “Bu bizim şarkımız olsun” demişti. Sanki anlamıştı bu ilişkinin böyle bir sonla biteceğini. Duştan sonra giydikleri beyaz bornozlarla uyuyakalmış, arada uyandıklarında sanki sözleşmişler gibi gözlerini açıp açıp bakışmışlardı birbirlerine hayran hayran.
Otelden ayrıldıklarında Tepebaşı’ndaki otoparka gitmek üzere ayrılmıştı sevgilisi ondan. O da Taksim dolmuşlarına yürüyüp Kadıköy’e geçerim diye düşünmüştü ama yapamamış, takip etmişti onu. Tişört bakarken yanında bitivermişti. Şaşkınlıkla karışık mutlu hali bugünkü gibi aklındaydı. Neden gitmedin sorusuna cevap verememişti. Sadece kopamamıştı işte. Oysa bir gün bıçak gibi ilişkilerini bitiren kendisi olmuştu. Utançla karışık üzüntü kapladı içini. Cesaret gösterememiş, kesip atmıştı ilişkilerini.
Severek ayrılmak böyle bir şey olsa gerek dedi içinden. Sonra kızdı kendine. Bitmesi gerekiyordu işte, nasıl anlatacaktı böyle bir kadınla evlenmek istediğini ailesine. Nasıl açıklayacaktı yasak aşkı. O kadar okudum hâlâ böyle şeyleri takıyorum diye kızdı kendine. Gidip gidip geliyordu bir sürü duygu arasında.
Bunca tişörtün içerisinde onu görmek de neydi şimdi. Unutmuştu hâlbuki varlığını çoktan ya da unutmak istemişti. Belki de bir şeye işaret ediyor diye geçirdi aklından. Çantaya koyup koymamak arasında ikircim yaşadı. Sonunda çantanın en dibine koydu onu.
Evet, çok utanıyordu kendinden. Utancıyla yüzleşmek ne zordu. Diğer tüm olumsuz duyguların içinde en kolay gizleneni buydu hâlbuki. Kimse utanmıyordu artık kendinden, yaptıklarından. O neden utanıyordu? Âşık olduğu için mi? Yok yok, çok güzel bir duygu yaşamışlardı birlikte, niye utansındı ki? Yalnız bırakmıştı ama onu, desteksiz, tek başına bir çocukla. O utanmasın da kim utansındı. Bunu da deminki tişört gibi çantanın en dibine koyabileceği geldi aklına. En iyi yaptığı şeydi duygularını örtmek ne de olsa.
Dolabın karşısına dikilmiş boş gözlerle çekmecelere bakarken nişanlısı kapıdan demli bir çay uzatıp gitti. Çayı yudumlayıp kendine gelmeye çalıştı bir süre. Bittiğinde dolabın geri kalanını da toparladı. Verilecekleri çantaya koydu çabuk çabuk. Epeyce rahatladı burası dedi içinden. Dolap boşalmıştı ama içindeki huzursuzluk artmıştı.
Sıra şifonyer çekmecelerine gelmişti. Neredeyse hiç kullanmadığı bir sürü şey vardı burada da. Tedirgin ellerle uzandı.
Her şey olduğu gibi duruyordu. Eski fotoğraflar, kullanılmayan aletler, mektuplar. Mektup yazılırdı değil mi eskiden, mail falan yokken. El yazıları gerçekti, çok eskiye gitti anılarında. Onların arasında küçük bir kutu gördü, kapağını sıkıca örttüğü. Kutuyu öylece atmalı mıyım derken merakına yenik düştü. Kapağı oynadı ansızın. Küçük bir şey kımıldıyordu sanki içinde. Şaka mı bu diye geçirdi içinden. Eski sevgilisi, her zaman giydiği beyaz geceliğiyle kutunun içinde uzanmış yatıyordu. Ama kolları kesik içindeydi. Kalbi atıyor mu diye eğildi, derinden bir yerden gelen kalp atışını duydu. Çok sevindi, ölmemişti. Ama böyle paramparça nasıl yaşayabiliyordu? Hayret etti. Utanç duygusu tekrar sardı bedenini. Emin olamadı. O mu kesmişti kollarını? Dr Jackyl, Mr Hyde geldi aklına. Günlük hayatta munis, sakin, çok konuşmayan biri olarak tanınan, dünya iyisi, ailesinin göz bebeği Ali,  içerlerde bir yerde katil olabilir miydi? Ama katil olsa çoktan ölmüş olurdu sevgilisi. Yaşadığına göre en azından niyeti öldürmek değildi.  Şiir geldi aklına, oysa herkes öldürür sevdiğini
Bıçağı aradı gözleri. Farkında olmadan kesmiş olmalıydı kollarını. Bunu yapabilecek biri değildi çünkü. Midesi bulandı, öğürmek istedi. Kendinden utanıyordu. Derin yaralar açmış ama öldürememişti onu. Tek vücut oldukları anı hatırladı. Ne büyük tezatlık diye düşündü. Hem bu kadar sevip hem de kesmek sevdiğini.
Ne çok kez ayrılmaya teşebbüs ettiklerini hatırladı. Acaba onu terk etsin diye mi yapmıştı bunu? İkisinin gelecek hayallerinin farklı olduğunu hatırladı. En büyük hayalinin evlenmek, çoluk çocuğa karışmak olduğunu söylediğinde karşı çıkmıştı sevgilisi. Korkuyordu. Elime yüzüme bulaştırmaktan korkuyorum diye açıklamıştı ağlayarak. Biten evliliği nedeniyle büyük bir yanılgıya kapılmıştı. Sanki her ciddi ilişkisi başarısızlıkla sonuçlanacak ve üzecekti onu. İkna etmek istemişti içinden, bu sefer öyle olmayacak demek istemişti ama o da korkmuştu. Ya dediği doğru çıkarsa, ya üzerse beni de. Emin olamamıştı bir türlü. Evet, o da çok korkmuştu.
Yarı yolda bırakmıştı. Zor zamanlarında yanında olmayarak, başını yaslamasına izin vermeyerek. Kolları kesik bir kadın için hayat çok güç geçmiş olmalı diye düşündü. Sonra bir anda sahneler belirdi zihninde. Eline bıçağı aldığı günü hatırladı. Onun kollarını kestikten sonra bıçağı kendi kalbine saplamıştı. Kalbini yokladı. Bütün gibi görünen vücudunun içinde kalp atışlarının olmadığını anladı. Bıçak bir kez daha saplanmış gibi oldu kalbine. O bıçağı bulmalıydı. Nereye koymuş olabilirdi? Her daim iyi olmasını istediği kadın orada kanlar içinde uzanmış yatıyordu. O ise hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ediyordu. Haksızlık diye geçirdi içinden.
Çekmecedeki diğer kutuları açtı hızlı hızlı. Bıçağı da onlardan birinde buldu. Elinde bıçak, ne yapması gerektiğini düşündü. Elleri titriyordu. Madem onu burada kanlar içinde bir başına bırakmıştı, öyleyse yarım bıraktığı işi tamamlamalıydı. Bıçağı hızlıca yukarı kaldırdı. O an göz göze geldi eski sevgilisiyle. Gözleri yaşardı. Biliyordu artık. Onu öldürse de unutması mümkün olamayacaktı.
Can havliyle kapattı kutuyu, çekmeceyi sertçe itti. Bıçağı mutfak çekmecelerinden birine tıkıştırdı.  Panikle açılmış gözlerini yere eğerek “Bir çay daha alabilir miyim?” diye seslendi elindeki kesiği bantlamaya çalışan nişanlısına.

 

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir