BENİM BABAM SENİN BABANI DÖVER
Kocaman kolları var babamın, o kadar güçlüdür ki.
Boyu dağ gibidir. Ona bakarken başımı en geriye yatırıp bakabiliyorum. Bazen başımın arkası acıyor çok duramıyorum öyle. Sokakta yüksek apartmanlara bakarken de aynı öyle oluyor başımın arkası.
Nefesini bir tutarsa hiç bırakmadan çok uzun durabiliyor benim babam. Annem hadi artık Ahmet bir şey olacak bir yerine demese babam nefes almadan çok daha uzun kalır.
Ya da ben onu gıdıklayıp güldürmezsem. Babam çok gıdıklanıyor benim. Gülerken gözlerinden yaşlar geliyor her seferinde.
Denize gittiğimizde bir dalıyor, o kadar uzaktan çıkıyor ki annemle ben kıyıda birbirimize sarılıp beklerken fena oluyoruz. Annem her seferinde bu adam bir gün yüreğime indirecek, diyor. Çok seviyor babamı.
Babam fabrikada çalışıyor; bekçi. Koskoca fabrikayı hırsızlardan o koruyor; kimse giremiyor içeri onu geçip de.
Bir keresinde anlatmıştı bize, eve çok heyecanlı gelmişti o gün. Kapının önünde beş adamı yere devirmiş patronu korumak için. Adamlar arkalarına bakmadan kaçmışlar da babam polisi aramış, yakalatmış hepsini. Ona teşekkür etti Zeki amca. Zeki amca, patronu olur babamın. Bin lira da para verdi maaşının üstüne. Bu yaz köye gideceğiz o parayla, babam işinden izin alacak. Hiç harcamıyor annem o parayı.
Babam mahallede bilek güreşinde herkesi yeniyor. Çok şişman bir amca var; kasap amca o da çok güçlü. E tabii her gün et yiyor nasıl güçlü olmasın? Benim babam bazen annem et pişirdiğinde benim kemikli etimin kenarlarını sıyırıyor. Başka et yemiyor. Yine de kasap amcayı bile yeniyor bilek güreşinde. Babam etini hep bana veriyor. Sen ye, ben kenarlarını daha çok seviyorum, diyor. Onun için ben de daha çok et bırakıyorum kemiğin üzerinde, o yesin diye.
Babam en ağır şeyleri bile, kuşu kaldırır gibi kaldırabiliyor. Annem seslendiğinde hemen koşup gelip koskoca masayı kaldırdı geçen gün. Halıyı çırpacakmış annem. Gözlerime inanamadım, çok sevindim. İyi ki böyle güçlü bir babam var, diye düşündüm o gece uyumadan önce. Ben de onun gibi güçlü olacakmışım büyüdüğüm zaman, babam öyle diyor.
Anneme sarıldığı zaman annem küçücük kalıyor babamın yanında, bir kolları var ki iki kolumla zor sarılıyorum onlara.
Çok da güzel kokuyor babam. Sanki ağaç gibi; Mustafa’nın babası gibi pis kokmuyor hiç. Beni kucağına aldığında omuzunun üzerine oturtuyor hep. Orası benim için yapılmış; benim özel koltuğum. Oraya oturunca herkes küçük görünüyor gözüme ve ben çok güçlü oluyorum. Babamın gücü bana da geçiyor oraya oturunca sanki. Demek babam herkesi böyle görüyor diye düşünüyorum. Onun ağaç gibi kokusu burnuma gelince kendimi babam sanıyorum bazen. Babam olmak çok hoşuma gidiyor. Fabrikadaki patronun oğlu Ziya’ya bile gücüm yeter oraya oturduğumda. Babam siz arkadaşsınız, diyor ama onu arkadaş olarak görmüyorum ben. İçim hiç ısınmıyor ona.
Arada sırada karşılaşıyoruz aslında, pek fazla değil. Ama gördüğüm zamanlarda yüzüne bakmak istemiyorum hiç.
Geçen gün piknikte bana “Benim babam senin babanı döver” dedi. “O zor biraz” dedim. Onun babası küçücük bir adam, zayıf, tüy gibi. Tutturdu bilek güreşi yapsınlar diye. “Benim babam Zeki amcayı tek bir parmağıyla yener” dedim. Çok kızdı.
Gitti babasını çağırdı, zorla oturttu babamın karşısına. Zeki amca da “Hadi Ahmet çocuklar iddiaya girmişler, bakalım beni yenebilecek misin?” dedi. Babam olur mu öyle şey gibi bir şeyler söyledi. İstemedi bilek güreşi yapmayı; anladım ben. Fabrikadakiler her tarafımızı sardılar, alkışlayıp bağırdılar. “Zeki! Zeki!” diye bağırdılar hepsi. Ben “Ahmet!” diye bağırdım ama.
Babam oturdu Zeki amcanın karşısına, hafif tuttu elini nedense. Zeki amcanın yüzü kızardı hemen, daha yeni başlamışlardı aslında. Oturduğu yerden biraz yükseldi, öne eğildi alnında ter damlaları çıktı. Babam döndü bana baktı, göz kırptı. Bilerek yenilecekti, nedenini hemen anladım. Zeki amca onu kovar diye korktu.
Babam korktu diye çok üzüldüm. Yenilmesin istedim.
Kalabalığın arasından geçip babamın yanına geldim. Yaklaşıp gıdıkladım onu. O kadar çok gıdıkladım ki kendini tutsa da gülmeye başladı. O sırada Zeki amca aldı babamın elini yatırdı yere.
Havalara zıpladı sevinçten Ziya. “Baaaak gördün mü” diye bağırdı bana uzaktan. Babamla bakıştık, bana yine göz kırptı, gözleri ıslanmıştı. Hep ıslanır babamın gözleri, gıdıkladığımda, çok gülmekten. Bu sefer başka türlüymüş gibi geldi, ama düşünmek istemedim bunu.
“Benim babam çok gıdıklanır” dedim Ziya’ya “Gıdıklamasaydım sen görürdün gününü.” “Niye gıdıkladın ki o zaman?” dedi Ziya.
Cevap vermedim.
Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.