KAPAK (1)
Hülya Duman

BASTİANİ KALESİ’NİN ASKERLERİYİZ (1): DİNO BUZZATİ “TATAR ÇÖLÜ”

Neyi bekliyoruz böyle toplanmış pazar yerine?

Bugün barbarlar geliyormuş buraya.

Neden hiç kıpırtı yok senatoda?

Senatörler neden yasa yapmadan oturuyorlar?

Çünkü barbarlar geliyormuş bugün.

Senatörler neden yasa yapsınlar?

Barbarlar geldi mi bir kez, yasaları onlar yapacaklar.

Neden öyle erken kalkmış imparatorumuz,

şehrin en büyük kapısında neden kurulmuş tahtına,

başında tacı, törene hazır?

Çünkü barbarlar geliyormuş bugün,

onların başbuğunu karşılamaya çıkmış imparatorumuz.

Bir de koca ferman hazırlatmış

ona rütbeler, unvanlar bağışlayan.

İki konsülümüzle yargıçlarımız neden böyle

işlemeli, kırmızı kaftanlar giyinip gelmişler?

Neden böyle yakut bilezikler, parlak,

görkemli zümrüt yüzükler takınmışlar?

Ellerinde neden böyle altın,

gümüş kakmalı asalar var?

Çünkü barbarlar geliyormuş bugün,

onların gözlerini kamaştırırmış böyle takılar.

Ünlü konuşmacılarımız nerde peki,

neden her zamanki gibi söylev çekmiyorlar?

Çünkü barbarlar geliyormuş bugün,

onlar pek aldırmazlarmış güzel sözlere.

Neden bu beklenmedik şaşkınlık, bu kargaşa?

(Nasıl da asıldı yüzü herkesin!)

Neden böyle hızla boşalıyor sokaklarla alanlar,

neden herkes dalgın dönüyor evine?

Çünkü hava karardı, barbarlar gelmedi.

ve sınır boyundan dönen habercilere göre,

barbarlar diye kimseler yokmuş artık.

Peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan?

Bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza.

 

Dino Buzzati’nin Tatar Çölü beni kolumdan tutup silkeleyen kitaplardan.
 
Kitap size bir şey yapmalı; ya konuşmalı, ya okşamalı ya sakinleştirmeli, ya silkelemeli, ya zihin açmalı, ya başka birileriyle tanıştırmalı, ya düşündürmeli, ya gülümsetmeli; ama illa bir şey yapmalı! Üzerinden yıllar geçse, kitabın ayrıntısını unutsan da sende bir duygu bırakmalı, hatırladığında o duygu gelip kavramalı. İşte Tatar Çölü bu kitaplardandır.
Hissettirdiklerini ikinci bölüme saklayacağım izninizle.
 Kelimelerin gücüne hep inandım. Yazının, kurmacanın büyük zamanı içinde birbirine akrabalık etmiş, el vermiş, yazarların izini bulmak; okumaksa bildiğin adrenalin. Edebiyatın kurduğu koşulsuz akrabalık ruhumu ısıtıyor, onları birbirine teyellemek, edebiyatın sadık terziliğini yapmaksa kanatlandırıyor. Bize bırakılan bu büyük hazinede kaybolup kaybolup bambaşka yollara yahut yine yeniden aynı yola çıkmak ne muazzam şey!
Dur, anlatacağım.
 Constantino Kavafis’in1903’de kaleme aldığı, yukardaki büyük şiiri Barbarları Beklerken ondan sonra gelen iki yazara esin olmuştur. İlki, İtalyan yazar Dino Buzzati’dir ve Tatar Çölü gibi bir başyapıtı kazandırmıştır edebiyat dünyasına. Savaş muhabirliğinin hemen sonrası kaleme alınmış, 1940’ da yayınlamıştır. 1976’da ise bu caanım kitap, yönetmen Valerio Zurlini’yi etkilemiş o da filme uyarlamıştır.
Diğer eser, edebiyat profesörü ve çok ödüllü politik bir yazar olan Güney Afrikalı John Maxwell Coetzee’nin şiirle aynı isimli, 2003 Nobel ödüllü Barbarları Beklerken kitabıdır. Bu efsane kitap da yönetmen Ciro Guerra tarafından 2019 yılında filme uyarlanmıştır.
Hemen burada itiraf edeyim ki bana göre Barbarları Beklerken filmi romanın gerisinde kalmamış, Tatar Çölü’ne göre de daha başarılı bir uyarlama olmuş. Belki de Coetzee’nin senaristliğini yapması, zamanın getirdiği olanaklara sahip yeni bir film olması, oyunculuk ve pandeminin bungun dönemine denk gelmesindendir.
Kitapların önünde saygı duruşuna geçtiğimi söylememe gerek yok sanırım. Ama yine de galaksinin bütün yıldızlarını serpiştirebiliriz üstlerine. Peşinen belirteyim Kavafis’in büyük şiirini kerteriz alacağım; öncesine de değinirsem mevzu çok uzayacak!
Gel hadi! Edebiyatın büyük zamanında yazarların birbirleriyle nasıl akraba olduklarını, birbirlerini iteleyerek, çoğaltarak, birbirlerine eklemlenerek edebiyat deryasını nasıl büyütüp çeşnilendirdiklerini ve bize neler ettiklerini görelim.
 Zarif Buzzati’yi takdim edeyim önce:
1906 yılının İtalya’sında dört çocuklu zengin bir ailenin ikinci çocuğu olarak doğar. Annesi veteriner, babası ve kardeşleri hukukçudur. Buzzati de hukuk bitirir ama gazetecilik yapmayı tercih eder.
Buzatti’yi etkileyen ve onu eserlerine hazırlayan tuhaf, travmatik yaşam olaylarına geçmeden, çok yönlü ve üretken olduğu alanları sıralayayım:
Dino Buzzati Traverso öykücü, romancı, hukukçu, ressam, gazeteci, sanat eleştirmeni, şair, grafik tasarımcısı, savaş muhabiridir. Bir bilim kurgu romanı, çocuklar için çizgi romanı ve tiyatro oyunları vardır.
Yazar tanıtımlarının her seferinde varoluşsal hafifliğimi daha derinden duyumsuyorum. Gerçekten! Tek avuntum, dünya gözü ile bu lezzet duraklarını keşfedip teğet geçmemem. Ha bir teselli daha sizlere ballandırarak anlatabilme mutluluğu.
Evet, bana göre yeteneğini kamçılayan travmatik durumlar var onları es geçmeyelim:
 -Buzzati, Milano doğumlu olsa da, bir rivayete göre Buzzatiler’in kökleri Budapeşte’dir ve salgın bir hastalık nedeniyle İtalya’ya göç etmişlerdir.
Buzzati… Budapeşte… Hımm! Bakmak lazım isim köklerine.
-İlk gençlik yıllarında, lisedeyken(1917 yılında) evleri Avusturyalılar tarafından işgal edilip yağmalanmıştır.
-Yazarımız, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına tanıklık etmiş. Hatta İkinci Dünya Savaşında savaş muhabiri olarak üç yıl savaş gemisinde görev yapmıştır. Buradaki görevinin akabinde Tatar Çölü’nü yazmıştır. İlginçtir aynı yıl Albert Camus de Fransa’da Yabancı’yı yayınlayacaktır.
Şüphesiz ki krizler, özellikle de kırılma noktası çok olan savaşlar iyi bir roman yazdırıcısıdır. Büyük savaşlar, salgınlar, afetler, göçler gibi travmalar sanatçıların yaratıcılığını kırbaçlar. 
Kitap çıkıyor çıkmasına ama İtalya’da pek de bir ses getirmiyor. Ta ki Camus, çağdaşı Buzzati’yi okuyup çok etkilenene kadar. Öyle etkilenir ki Camus;
Buzatti’nin ülkesinde sahnelenen Klinik Bir Vaka oyununu uyarlayarak, Fransa’da sahneye koyar. Yani Buzzati’nin dünyaca tanınıp sevilmesinde Camus etkisi güçlüdür.
Buzzati kişilik itibari ile duyarlı, ince ruhlu faşizm karşıtı bir aydındır. Her iki savaşı ve yıkımlarını görünce de savaş bitiminden hemen sonra kaleme alır Tatar Çölü’nü. Rivayete göre, kitabın ismi başkaydı. İki büyük savaş… Üstelik de ülke İtalya olunca yayıncısının “hassasiyet göstermemiz gerek” önerisiyle kitabın kapağındaki isim Tatar Çölü olur.
 
 
Neden Tatar Çölü merak ettiniz değil mi?
Ben de merak edip araştırdım *İlhan Karasubaşı makalesine ve tarih bilgimize kısaca bakıp dikkatinizi çok fazla dağıtmadan çıkacağım bu yan sapaktan.
Tarihe baktığımızda Avrupa’yı inleten saldırılar, Hun Devleti ile başlamış hatta Kavimler Göçü’ne neden olarak bir çağ kapatmış, yeni bir çağ başlatmıştır. Sonrası, Moğollar ve Osmanlılar… Kısaca doğulu toplumlar hep korkulu rüya olmuştur Avrupa için.
Tatar istilalarıysa, farklı acımasızlığıyla apayrı bir önem taşır. Tatarlar, veba nedeniyle vefat eden insanların cesetlerini kullanarak karşı mukavemeti zayıflatmayı düşünmüş. Bu da yıllarca süren ve tüm Avrupa’yı kasıp kavuran veba pandemisine yol açmıştır. (Pandemi sözcüğü sizi irkiltmeye yetmiştir.) Evet, Kaffa’yı kuşatmalarında kullandıkları yöntemler; vebadan ölen insanların cesetlerini kaleye fırlatmaları, sulara karıştırmaları; tarihte ilk biyolojik silah yaratmaları açısından unutulmazdır.
 Buzzati’ye dönersek; doğduğu yıllar tam da Avrupa’nın çatırdadığı, kaotik dönemdir.
Sanayi devrimi, işçi devrimi, monarşi sonu derken kartların yeniden dağıtıldığı, faşizmin giderek yükseldiği, savaş gonglarının gümbür gümbür çaldırıldığı yıllardır. Tüm bunları gözlemleyen Buzzati, varsıl bir aileden olmasına rağmen farkındalığı yüksek sosyalist bir yazardır. Ancak yapısı itibariyle yumuşak, sakin biridir. Dolayısıyla Buzzati’deki karşılığı, ses getiren çıkışlar yerine ılımlı bir faşizm karşıtlığı şeklinde olur. Çağdaşı olan aydınlar gibi Buzzati de kapitalizmin bu edepsiz, cazgır çığırışlarına sağır kalamaz. Üstüne düşen aydın görevi, yazmak ve zamanı kayıt altına almaktır.
Buzzati öncesi yazarlardan etkilenir en başta Kafka etkisi büyüktür, Kavafis, Andre Breton, Tolstoy bazılarıdır.
Kendisi, İtalya’nın dünyaya mal olmuş büyük yazarlarındandır. İlk başlarda gerçekçi üslupla yazarken sonra simgecilik daha sonrası varoluşçu ve büyülü gerçekçiliğe çevirecektir kaleminin yönünü. Ama en nihayetinde her birini de kullanacaktır.
 “Beklemenin Yazarı” lakabını da alır ama “beklemek” teması zaten pek çok sinema ve edebiyat kurgusu için vazgeçilmez adrestir. Hafızama hemen çarpanlar: 
 Beckett Godot’yu Beklerken, İvan İlyiç’in Ölümü Tolstoy, Kobo Abe Kumların Kadını ve uyarlandığı film Kum Kadın, Nietszche’nin Salome’ye Mektup’u, Neruda’nın Yavaş Yavaş Ölürler şiiri, Yusuf Atılgan Anayurt Oteli kitabı ve filmi, Emin Alper’in Tepenin Ardı filmi… İkinci bölümde yeniden döneriz buraya.
 
Buzzati kendinden öncesi yazarlarla olduğu gibi kendisinden sonra gelen pek çok yazar ile de akrabalığını sürdürmeye devam edecektir hiç kuşkusuz.
Bak şimdi! Albert Camus, Jean-Paul Sartre ondan çok etkilenmiştir. Yine Gabriel Garcia Marquez Yüzyıllık Yalnızlık’ı Tatar Çölü’nün sonundan etkilenerek yazmıştır.
Mehmet Eroğlu’nun okuma atölyelerinde Tatar Çölü için “İnsanlar ikiye ayrılır; Tatar Çölü’nü okuyanlar ve okumayanlar” dediği rivayet olunur. Eser, ülkemizde yönetmen Zuhal Öztürk tarafından tiyatroya da uyarlanmıştır.
Şimdi, Kavafis ile başlayan birinci bölümü, Enis Batur şiiriyle bitirecek, sizi Bastiani Kalesi’nde bekliyor olacağım. Görüşmek üzere.
‘tüfek çatılacak, çat’
sahildeki nöbetçileri değiştiriyor
Teğmen giovanni; sigarasını sarıp
kibrit çakıyor avcunun içinde.
Alabildiğince uzuyor deniz,
kumsalda molaya ve geceye
doyamıyor kopkoyu askerler.
Filolar uçaklar gelecek
bir gün gelecek
denizin ve ufkun dibinden
düşman sökün edecek.
‘Kolaydı gelmeyecek yolcuyu bile
Beklemek’ diyor albay giovanni:
‘Ya sonsuz bir belkiyle
Sonsuz bir belkiyi beklemek’

*İlhan KARASUBAŞI/ Ankara Üniversitesi Dil ve Coğrafya Fakültesi Batı Dilleri Edebiyatları Bölümü/ DINO BUZZATI – TATAR ÇÖLÜ İSİMLİ ESERİNDE İŞLENEN GERÇEKÜSTÜ TEMA

JOURNAL OF MODERNISM AND POSTMODERNISM STUDIES (JOMOPS)

 

Yazarımızın diğer yazları için lütfen buraya tıklayın

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

7 thoughts on “BASTİANİ KALESİ’NİN ASKERLERİYİZ (1): DİNO BUZZATİ “TATAR ÇÖLÜ” / Hülya Duman

  1. SEVİL BENDER dedi ki:

    çok güzel. özellikle kitabı okuyan biri olarak yazıyı ve geçişleri çok beğendim. umarım kitabı okuyan herkesin karşısına çıkar bu yazı. elinize sağlık.

    1. Hulya dedi ki:

      Sevil Bender çok teşekkür ederim.

  2. Efkan dedi ki:

    Akıcı, dikkat çekici , merak uyandırıcı. Okuyucu ile birlikte gitmeye çalışan bir yazı.

    1. Hulya dedi ki:

      Efkan çok teşekkür ederim

  3. Hulya dedi ki:

    Sevil Bender çok teşekkür ederim.

  4. Selçuk dedi ki:

    Bir kitap ancak bu kadar güzel anlatılır… Emeğine, yüreğine sağlık Hülya Duman…

    1. hulya.duman@deu.edu.tr dedi ki:

      Teşekkür ederim Selçuk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir