KAPAK (14)
Zerrin Saral

İLKAY NOYLAN’ LA ÇOCUK YAZINI VE YAZMA EYLEMİ ÜZERİNE

Eğitimci, yazar İlkay Noylan’ın Harf Bahçesi adlı ilk çocuk kitabı, Floki Yayınevi etiketiyle mayıs ayında okurla buluştu. Söyleşimiz, Harf Bahçesi üzerinden; çocuk edebiyatında öne çıkan unsurlar ve yazma süreçleri ekseninde yer alacak.

 

Edebiyatta sizi yazdığınız yetişkin öykülerinizden tanıyoruz. Dokunuşlar adlı öykü kitabınızın ardından çocuk edebiyatına yönelişiniz Harf Bahçesi ile oldu. Eğitimci kimliğiniz yazma serüveninize ne gibi katkıları oldu? Sizi yazmaya yönelten bu süreci başlatan duygu neydi?
Mesleğimden dolayı çok fazla çocuk kitabı okuyorum. Süreç içinde kimi kitaplar okuma isteğimi tümüyle doyururken kimi kitapların bu isteği yeterince karşılayamadığını fark ettim. Bir sorunu çözerken yahut davranış yerleştirmek amacıyla öğrencilerime herhangi bir örnek olay anlatmam gerektiğinde bu olayı anında kendim kurgularım. Zaman içinde çocuklara yönelik bir şey kurgulamak bende alışkanlığa dönüştü. Sınıfta sözel olarak yaptığım kurguları not almaya başladım. Her sınıfın dinamiği farklıdır. Harf Bahçesi zihnimde belirmeye başladığında espri yeteneği çok gelişmiş, onlar için ayaküstü uydurduğum fantastik kurgulardan hoşlanan, mezun olana kadar benim sihirli güçlerim olduğuna inanan öğrencilerim vardı. Zaten Harf Bahçesi’ndeki pek çok çocuğun ismi öğrencilerimden geliyor. Didaktik olmayan, okurken çocukların hoşça vakit geçirecekleri aynı zamanda alt mesajları da sezecekleri, üzerinde çalışırken benim de çok eğleneceğim bir kitap yazmak istedim. Böylece Harf Bahçesi ortaya çıktı.
Harf Bahçesi’nde çocukları araştırmaya heveslendiren bir kurguyla karşı karşıyayız. Dostluğa, sevgiye, umuda, iyilik ve dayanışmaya dair vurgular dikkat çekiyor. Öğüt vermek yerine, çocukları yaşamın içine çeken bir anlayış hâkim. Hem yetişkin hem de yazar olarak metinlerde bunu sağlamak hiç kolay olmasa gerek.
Uzun yıllar boyunca çocuklarla çalışınca onların ruh dünyasına vakıf oluyorsunuz. Bisiklet binmek veya araba kullanmak gibi sınıfta da bazı davranışları otomatik yapıyor insan. Sizin de belirttiğiniz gibi çocuklar öğüt dinlemekten veya içinden öğütler fışkıran kitaplar okumaktan hoşlanmıyor. Hem öğretmen olup hem de çocuklar için edebi eserler üretmek büyük otokontrol gerektiriyor. Yazarken öğretmenlikten sıyrılmak şart.
Bahçıvan titizliğiyle harfler yetiştirmek ve onlardan sözcükler türetmek. Dahası, üst sınıflarda; noktalama işaretlerini, rakamları, geometrik cisimleri, notaları yetiştiren öğrenciler de var. Ve öğretmenler, çocuklara önce harf fidelerini veriyorlar ve harfler yetiştirmeyi öğretiyorlar. Eğitim ve doğa iç içe bu harf fideleriyle. Tüm bunları yaparken doğaya nasıl duyarlılıkla davranılması gerektiği de önemli aynı zamanda. Ebeveynler olarak çocuklara tam da bu konular üzerinden katkı sağlamayı amaçladığımız yerden ilerliyor kurgu. Neler düşlediniz bir yetişkin olarak yazma sürecinde?
İnsan, hayvan, bitki… Hepsi can taşıyor. Canı olan her varlığa karşı hassasım. Öğrencilerimi de bu hassasiyetlerle donatıyorum. İstedim ki sınıfımdaki çocuklarla sınırlı kalmasın doğa ve hayvanlar yararına sürdürmeye çalıştığım bu özen. Türlerin birbiriyle iş birliği yapmaya ihtiyacı var. Sanırım çocuklar için yazarken yetişkin tarafımı biraz öteleyip ‘Ben çocuk olsaydım…’ merakını daha fazla önceliyorum. İlkokul öğretmenlerinin içindeki çocuk pek ölmez. Son yıllarda eğitim ve doğanın iç içe olduğu BBOM (Başka Bir Okul Mümkün),Yeryüzü Ekoloji Okulu gibi harika modelleri de anmadan geçmek istemem.
Harf Bahçesi’nde, çocukların okulda aldıkları derslerden bazıları şöyle; Ülkeler dersi, Duygular dersi, Buluşlar dersi. Peki, siz ortaya koyduğunuz kurgu evreninde görev yapan öğretmenlerden biri olsaydınız, çocuklara hangi dersi vermek isterdiniz?
Doğrusu, zor bir soru. Bir dersi seçmek, diğerlerini elemeyi gerektirir. İnsan kaç yaşında olursa olsun öğrendiği her yeni bilginin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki çocukların öğrenmesi ve buna tanıklık etmek, başlı başına harika bir olay. Eski bilgilerin üzerine kattığımız her yeni bilginin yaşama sevincimizi çoğalttığı inancındayım. Makineler, çarklar, takım çantalarının içinde bulunan her türlü alet vb. ilgi duyduğum için belki Buluşlar dersine yakın hissederim kendimi ama Duygular dersinden de Renkler dersinden de vazgeçemem.
Kitapta Dostluk ve Cesaret Sınavı’nı değerlendirenin Doğa Ana olduğuna tanıklık ediyoruz. Doğayla derin bağlar kurmak, iyi niyeti ve dostluğu dayanışmayla perçinlemek. Çocuk kitaplarını büyüklerinde okuması gerekir, diye düşünüyorum. Siz neler söylemek istersiniz?
Ne güzel olurdu. Katherine Rundell Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız* adlı kitabında bunu nasıl güzel anlatmış.
Yaşadığımız çağ gereği çocukluk ve çocukların alışkanlıkları da hızla değişiyor. Aynı şekilde kitap okuma alışkanlıkları da öyle. Yeni neslin edebiyata yaklaşımı, e-kitaplar, dijital kütüphaneler hakkında neler düşünüyorsunuz?
Çocukların, çağın gereklerinden uzak kalmalarını bekleyemem. Yine de ben basılı kitaplara dokunmayı, -parmak tükürüklemeden- sayfa çevirmeyi, sayfalar arasına ayraç koymayı seven gruptanım. Dijital kütüphaneler, e-kitaplar büyük zenginlik kuşkusuz. Neredeyse aradığınız her kitabın tek tuşla elinizin altında olması çılgınca. Böyle bir imkân varken neden yararlanmasınlar? Çocukların nereden değil belki ama ne okudukları çok önemli.
Çocuklar için yazmanın en güzel ve en zor tarafları neler?
Her şeyden önce karşınızdaki okur o denli kırılgan ve çabuk etkilenen bir yapıya sahip ki sözcük seçimlerinden konu seçimlerine, bunların çağrışımlarına, eylemlerin olası sonuçlarına varana dek düşünmekten öte didiklemeli, bunları nasıl işleyeceğinizi tüm bileşenler bazında ince ince hesaplamalısınız. Gerçi reşit olmamış bireylere ‘çocuk’ diyoruz ama ben ilkokulla sınırlayayım cevabımı. Henüz somut işlem döneminde olan bu yaş grubu çocuklar için kurgu ileriye doğru lineer akmalı. Atasözleri, deyimler, yoğun mecaz anlatımlar onlar için çok kafa karıştırıcı. Böyle olunca kimi anlatım olanaklarından yararlanamıyorsunuz. Pedagojik anlamda kaygılar bekliyor bir yanda. En güzel yanıysa sonsuz bir hoşgörü ve hayal gücü evreninin içine girmeye adaysınız, çocuk kitapları yazarıysanız. Zeze’yi, Peter Pan’ı, Huckleberry Finn’i, Tom Sawyer’ı, Nemeçek’i unutmak mümkün mü?
Elinizde sihirli bir değnek olsa çocuklar için neyi, neleri değiştirmek isterdiniz yaşadığımız çağda?
Her şeyden önce Covid 19 salgınını bitirmek isterdim. En çok çocuklar olumsuz etkilendi bu süreçte. Doğa-teknoloji dengesini kurmak da hiç fena olmazdı. Savaştan, fiziksel veya psikolojik şiddet görmekten ve yurtsuzluktan, çocuk işçilerden söz etmiyorum bile… Onlar bir çocuğun içine asla düşmemesi gereken durumlar. Hayvanlara karşı alerjisi olan çocukları bu alerjilerden kurtarmak isterdim ki her çocuk evinde patili, gagalı ya da yüzgeçli bir dostla yaşayabilsin. Aslında sihirli değneği çocukların eline vermek en doğrusu olurdu. Onlar kendi çözüm yollarını yetişkinlerin dayatmaları olmadan rahatlıkla bulabilirler. Zira olgunlaşma çağının daha küçük yaşlara çekildiğini gözlemliyorum.
Son olarak; çocuklara okumayı nasıl sevdirebiliriz? Ya da bunun bir alışkanlığa dönüşmesi için biz büyükler neler yapabiliriz?
Çocuklar dinleyerek değil görerek öğrenir. Onlara, yetişkinler tarafından sürekli kitap okumaları yönünde yapılan telkinler, tavsiyeler işe yaramıyor. Ebeveynler ve öğretmenler çocuklara rol model olmalı. Kitap, dergi, gazete okumayan bir ebeveynin çocuğundan kitap okumasını beklemesi havanda su dövmek gibidir. Ailesinde okur olmadığı halde kitap kurdu olanlar yok değil ama onlar azınlık, istisna. Çocuktur, eline ne versen okur, dönemi kapandı. (İyi ki.) Çocuklar artık çok seçici, bilinçli, açık sözlü, eleştirel. İki kapak arasını öyle ya da böyle doldurup satış hedefli ucuz kitaplardansa nitelikli edebiyat eserlerini okumasını isterim çocukların. Sınıf kitaplığımızı oluştururken buna çok dikkat ediyorum. Klasik bir öneriyle tüm aile bireylerinin her gün birlikte okuma yaptıkları zaman dilimleri yaratılabilir. Tüm aile bireylerinin okuduğu çocuk kitabıyla neler yapılmaz… Basit malzemeler, kartonlar, kaplama kâğıtları, rafyalar, tüller, kumaşlar vs. kullanılarak kitabın atmosferi canlandırılıp aile bireyleri, o kitabı ev tiyatrosu haline getirse, herkes ayrı bir rol üstlense, çocuk başrolde oynasa harika olmaz mı? Kitaptaki diyalogları birebir söylemeye gerek yok ki akılda kaldığı kadarı yeter.
 

*Katherine Rundell, Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız, Domingo Yay.

 

Daha fazla söyleşi okumak için lütfen buraya tıklayın.

Yazarımızın diğer yazılarını okumak için lütfen buraya tıklayın.

 

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir