Crossing Over
Nevin Arvas

“CROSSING OVER” SINIRI GEÇMEK MÜMKÜN MÜ?

Sınırı geçmek gerçekten mümkün müdür? Özgürlüğü “sınırlar” üzerine inşa edilen insan, bütün yaşamını feda etmek pahasına bu sınırları elbette zorlayabilir. Wayne Kramer tarafından yazılıp yönetilen 2009 tarihli Sınırı Geçmek (Crossing Over)  tam da sınırlar üzerine bir film. Amerika’nın sınırları içerisinde kalıp yaşamlarını burada devam ettirmeye çalışan farklı etnisite, din, dil, ırk ve cinsiyet mensubu azınlık gruplarının yaşam hikâyelerinden esinlenilerek işlenmiş ve yedi farklı Amerikan vatandaşlığı sürecini konu etmiş.

 

Filmde ülkelerarası sınırlar, belge sahtekârlığı, politik sığınma, yeşil kart işlemleri, çalışma prosedürleri, karşı-terör ofisi ve kültürler çatışması gibi konuların üzerinde durulmakta. Kendisi de bir Güney Afrika göçmeni olan Wayne Kramer, Amerikan vatandaşlığına kabulü ve bunun azınlıklar üzerindeki etkisini toplumsal bağlamda ele almaya çalışmış. Çekimleri Los Angeles’ta yapılan film, buradaki göçmen statüsündeki değişik uluslardan insanların Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığını alabilmek için verdikleri mücadeleyi farklı hikâyeler ve karakterler ekseninde işlemiş.
 Ünlü Amerikalı aktör Harrison Ford‟un başrolde bir polisi canlandırdığı Sınırı Geçmek, Meksikalı kaçak bir kadın işçinin çalıştığı yere yapılan baskın ve kaçak işçilerin sınır dışı edilmek üzere göçmenlik bürosuna götürülmesi hikâyesi ile başlar.
Bu baskında Max Brogan (Harrison Ford), Meksikalı anneyi işyerinde saklandığı yerde bulmasına rağmen tutuklamak istemez fakat diğer polislerin de kadını fark etmeleri sonucu bunu yapmak zorunda kalır.
Yönetmen Paul Haggis’in 2006 yapımı Crash filmi ile ortak noktaları olan film, ailelerin, karakterlerin ve azınlık olma sürecinin birbiriyle ilişkilendirilmesi açısından benzerlikler gösterir. Yedi farklı hikâyenin anlatıldığı Sınırı Geçmek, Amerikan göçmenlik prosedürlerini ve vatandaşlık sürecini farklı hikâyelerle fakat kahramanların yollarını birbirleriyle kesiştirerek etkili bir bakış açısıyla ele alır. Aynı konu etrafında dönen yedi farklı hikâye ile ortak bir sonuca varılır.
Öteki, tarih boyunca iktidarlar tarafından şekillendirilmiştir.
Kimin öteki kimin makbul vatandaş olduğu iktidarların tanımları doğrultusunda belirlenir. Filme genel olarak bakıldığında öteki olmak, göçmenlik, yurttaşlık, var olan düzene adapte olamama temaları üzerine kurulu olduğu görülür. Yedi hikâyenin de üzerinde yükseldiği ana tema, Amerika’da vatandaşlık alarak ömürlerini burada idame ettirmek isteyen farklı din, dil, ırk ve cinsiyet mensubu insanların aitlik ve ait olamama duygularını içerir. Filmde yurttaşlık, kabul görme olarak sunulduğundan, öteki olmak ve o durumda yaşamak aidiyetsizliği ve yurtsuzluğu temsil eder. Amerikan bayrağı ile pekiştirilen aitlik duygusu, birçok simgesel öğe ile tekrarlanır. Ait olmak, yurttaş olmak, vatandaş olmak ortak bir süreç gibi işlerken; insanlar yedi hikâyede de din, dil, ırk ya da cinsiyet üzerinden farklılaşarak ötekileşirler.
Los Angeles’daki kent yaşamı, insanların bir arada yaşaması ve ortak mekânları paylaşmasından çok, karşıtlıkların yaşama tutunmaya çalıştığı bir mücadele alanı olarak gösterilir.
Süreç her şekilde Amerikan vatandaşı olmaya çalışanın aleyhine işlerken, makbul vatandaş statüsünde hayat idame ettirmek çok güçtür. Ait olma dürtüsü ile öteki arasında bir bağlantı noktası vardır. Göçmenlik duygusu kendisini yedi farklı hikâyede de toplum içinde yalnızlaşma ve tek başına kalma olarak gösterir. Çaresizlik neticesinde ortaya çıkan mecburiyetler, ötekini kaçınılmaz şekilde kimliksizliğe doğru iter
Sınırı Geçmek filmine baktığımızda, hikâyelerin hepsinde de öteki olmanın Amerika’da yaşayan göçmenleri yalnızlaştırdığını ve yalnızlık duygusunun derinleşmesinin insani ilişkilerin bozulmasına neden olduğunu görürüz.
Örneğin Güney Koreli Yong’un ailesi, Amerika’da kalmak isteyip vatandaşlık elde etmek için çok çaba gösterse de Yong kendisini dışlanmış ve baskı altında hisseder, öteki olarak görür.
Çelişkiler ve karmaşık duygulanımlar içerisindeyken, kendi etnik kökenlerine ait bir grup Asyalı mafya üyesinin kışkırtmasına maruz kalır ve onlarla bir market soygununa katılır. Dinmeyen bir yalnızlık hissiyle insani ilişkilerinde derin yaralar açılan Yong, yasadışı eylemlerde bulunarak, ait hissetmediği bu toplumdan kendisini soyutlamaya çalışır.
Filmin başka bir insan hikâyesinde, Bangladeşli göçmen bir ailenin kızı olan Taslima yaşadığı dışlanmışlık ve ait olamama durumunu, okulda sınıf içerisinde yazdığı ve sunduğu makalesinde dile getirir. 11 Eylül saldırılarını yapanların hissettiklerini anlayabildiğini söyler. Arkadaşları ve öğretmeni tarafından dışlanır. Neticede FBI tarafından tutuklanarak sınır dışı edilir.
Crossing Over’da, başkalarının tanımı üzerinden tarif edilen öteki olma durumu, her hikâyede kendini toplumla bağdaştıramayan azınlık gruplar üzerinden bir kez daha tanımlanır.
Bu tanımlamaların özünde, birinci bölümde tartışılan
-Antik Yunan döneminden Ortaçağa ve günümüze- şiddetin ayrıştırdığı bir ötekileştirme olduğu düşüncesi bulunur. Bir başka deyişle öteki, perspektif olarak negatiftir. Doğu toplumlarında aranmaya çalışılan Batı perspektifinin, sağlıksız insan ilişkilerinin bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır.
İkili karşıtlıkların tartışıldığı filmde legal-illegal, medeniyet-terörizm, göçmenlik-vatandaşlık, Doğu-Batı, etkinlik-edilgenlik, aitlik-aidiyetsizlik, düşman-kahraman, modern-gelenek gibi karşıtlıklar formüle edilerek öteki olma durumu açıklanmaya çalışılır. Göçmenlik sorunsalındaki Müslüman temsili açısından bakıldığında yukarıda sayılan karşıtlıklar, Müslümanların Amerika’da toplumsal bağlamda nasıl konumlandırıldıklarını göstermesi açısından önemlidir. Filmde Müslüman olmak, iki farklı ülkeden gelen aile üzerinden irdelenir ve onlar Amerikan vatandaşı olmak sürecinde negatif, uyumsuz Müslüman azınlık grup olarak tanımlanır.
Filmdeki hikâyelere bakıldığında nedenlerin ve sonuçların oldukça net bir şekilde verildiğini görürüz.
Tüm çatışmalar olumlu ya da olumsuz, bir şekilde sonlandırılır. Seyircinin kafasında hiçbir soru işareti kalmaz; klasik anlatı yapısı belirgin biçimde kendisini hissettirir. Olayların finalinde film seyirciye somut bir sonuç sunduğu için izleyici haz alır ve hiçbir şüpheye yer bırakmadan hikâyeleri zihninde de sonlandırır. Tüm tartışmalar neticeye bağlandığı için seyircide doygunluk ve hoşnutluk hissi oluşur.
Sınırı Geçmek’teki karakterleri ele aldığımızda; vatandaşlığa kabul edilmek için çaba gösteren, Amerika’da yaşamaya devam etmek için yasal ya da yasal olmayan yollara başvurabilen farklı etnik, dinsel ya da ırksal sınıfların ait olma çabası ve temsiliyle karşılaşırız. Her bir karakter mensup olduğu sınıf çerçevesinde ele alınmış ve durum tespiti, karakterin ait olduğu kültürel, dinsel ya da ırksal kategori üzerinden yapılmıştır.
Örneğin diğer birkaç hikâyeyle de bağlantısı olan ve göçmenlik bürosunda polis memuru olarak çalışan Brogan karakterinin Amerika’yı temsil ettiği açıktır.
Film, yasadışı çalışan göçmenlerin olduğu fabrikaya yapılan baskınla başlar. Brogan beraber çalıştığı mesai arkadaşlarına nazaran daha kibar ve anlayışlı biri olarak sunulur. Baskının yapıldığı esnada, Meksikalı kadın işçi depoda bir yerlere gizlenir. Brogan onu yakalar. Kadının yalvaran bakışlarının ve sözlerinin ardından, orada kalmasına kafasını sallayarak göz yumar fakat yanına gelen polis arkadaşlarının da kadını görmesi üzerine sesini çıkaramayıp onu gözaltına almak zorunda kalır. Tutuklanan kadın yalvararak oğlunu bulup ona sahip çıkmasını isterken yine vicdanına yenik düşer ve bunun için elinden geleni yapar. Sonuç olarak onu Meksika’daki büyükannesinin ve büyükbabasının yanına götürerek teslim eder.
İktidarın söylemlerinin sürekliliğini sağlamaya yönelik üretime katkısı olmayan, aksine bunun önünde engel teşkil eden bireyler iktidar için tehlikedir ve ötekileştirilir.
Toplum dışına itilen birey yalnızlaşır. Filmdeki Taslima karakteri de yalnız bir ötekidir. Auge toplum içinde yeri olmayanları ‘antropolojik yer’ adını verdiği mekânlara koyar. Bu mekânlar, ötekinin kimliğinin ilişkide olduğu yerlerdir. Sahip olunan değerleri koruyabileceği bu alanlar sığınak olarak da adlandırılabilir.
Ajan Fedcar ve Taslima arasında geçen konuşmada Taslima, Müslüman kimliğinden ve okulda yapmış olduğu sunumdan dolayı terörist eğilimli olmakla itham edilir.
İfade özgürlüğünün en makbul karşılandığı ülkede kendisini ifade edememesinden dolayı ağır bir önyargının mahkûmu gibi görünür. Anlatmaya çalıştığı şey ile anlaşılmak istenen arasında derin bir uçurum olduğu, Taslima’nın sözlerinde gizlidir fakat FBI ajanı onu ülkesi için tehdit unsuru olarak algıladığından sorunu çözmek için onu gözaltına almak ister. Eğer Taslima direnirse, ailesinin Amerikan vatandaşı olmamasından dolayı yasadışı yollarla ülkede kaldıklarını söyleyip onları sınır dışı edebilecektir. Bu tehdide karşı Taslima, kimliğinin bir göstergesi olan aidiyetlerinin, dini değerlerinin yanlış anlaşıldığı konusunda FBI ajanını ikna etmeye çalışır. Neticede 11 Eylül saldırılarıyla ilgili görüşlerini açıkladıktan sonra, tıpkı sınıf arkadaşlarıyla yaşadığı gibi ajana da derdini anlatmanın imkânsız olduğunu anlar.
Birçok hikâyenin birbiriyle bağlantılı bir şekilde anlatıldığı film, Amerika’da yaşama tutunmaya çalışan farklı azınlık ve göçmen gruplarının vatandaşlığa geçme mücadelesini cinsiyet, yaş, sınıf, politik ilişki ya da dinsel fikir açısından farklılaşmalar üzerinden gösterirken, bütün hikâyelerin sonu ya Amerika’ya kabul ya da sınır dışı edilmekle ilişkilendirilir. Bu bağlamda bakıldığında orijinali Crossing Over, Türkçesi Sınırı Geçmek olan filmin ismi, kimin sınırda kaldığı ya da kimin sınırı geçemediği ile ilgilidir. Yaşamsal bir önem taşıyan “sınır” kavramı, onu geçenler ve geçemeyenler için bir çizgi durumundadır.
Filmin anlatısında sınırın, gerçek ve mecaz olarak karşılık bulduğunu ifade etmek gerekir.
Kaçak işçi olarak çalışan Meksikalı kadın için sınırın maddi bir karşılığı vardır. Sınır dışı edildikten sonra tekrar Meksika-Amerika sınırına gelen kadın, burada sınırı tekrar geçemeden öldürülür. Sınır aynı zamanda zihinsel bir bariyer olarak da hikâyelerde yerini alır. Bundan dolayı filmin adı ile bağlamı arasında, birçok ilişki ve çok katmanlılık bulunur. Ait olmadıkları bir ülkede, giderek yalnızlaşan insanlar ve kendi sınırları ile yaşama tutunmaya çalıştıkları ülkenin sınırları… Sınırlar aidiyet sorununun keskin bir çizgisidir ve azınlık gruplarının o mekânla olan ilişkilerinin en büyük çıkmazıdır.
Filmin sonu, farklı dinamikler eksenindeki hikâyenin nasıl sonuçlandığını, bize bu katmanların nasıl iç içe geçtiğini göstermesi açısından son derece önemlidir.
Herkes Amerikan ulusuna hoş gelirken, gerçekte kimin kabul edilebilir kimin edilemez olduğu, ait olunan ve temsil edilen katmanlar açısından değerlendirilir. Din, ırk, sınıf, cinsiyet gibi kavramların göçmenler üzerinden Amerikan vatandaşlığını nasıl etkilediğinin görülmesi için katmanların nasıl birbiriyle iç içe geçip temsil unsuru oluşturduğunu anlamak gerekir. Bu açıdan bakıldığında, Müslüman temsiline ilişkin sunumlarda görüldüğü üzere, din katmanının temel alındığı hikâyelerde, cinsiyet ve sınıf meselesi de etkin rol oynar. Nitekim Bangladeşli Taslima ile Hamid’in temsili, sadece Müslümanlık üzerinden değil, aynı zamanda sınıfsal, kültürel ve cinsiyet açılarından da gerçekleştirilir.
Filmin sonunda, girişteki soruyu tekrar sorabilirsiniz kendinize. Cevap yedi hikâyeden birinde göz kırpar size ya da sekizinci bir hikâyeniz mutlaka vardır. Vatansızlığın, vatandaş olmamanın meşrulaştırıldığı filmde otorite, sınırlar üzerinde bütün özgürlük mücadelecilerini beklemektedir.

Yazarımızın diğer sinema yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir