KAPAK (59)
Berrin Yelkenbiçer

KURU OTLAR ÜSTÜNE

İşin içinde Nuri Bilge Ceylan olunca insan önce ceketini ilikleme ihtiyacı duyuyor. Bu ihtiyaç, hem yetenekli eşi Ebru Ceylan ve ekibiyle birlikte arzı endam ettiği namlı film festivallerindeki flaşlarla aydınlanan aurasından hem de bu ekiple birlikte kotardığı, dünyanın da alkışladığı eserlerden kaynaklanıyor.

Cannes Film Festivali’nde kabul görüp Merve Dizdar’ın ödülle taçlandırıldığı son filmi Kuru Otlar Üstüne ile ilgili iki kelam etmeye niyetlenince ben de ayağa kalkıp önce ceketimin iki yakasını kavuşturuyor sonra da düğmelerimi tek tek iliklemeye başlıyorum. Hele kimlerin kimlerin çıkıp konuştuğunu, yazdığını görünce ceketimde daha fazla düğme olmadığına hayıflanıyorum.
Öncelikle film tamı tamına üç saat on yedi dakika sürüyor ki uzun sinema dili Nuri Bilge Ceylan’ın alametifarikalarından biridir. Bilenler bilir, bilmeyenler de öğrenip ona göre izlesinler.

Nuri Bilge Ceylan karakterleri uzun uzun susarlar, başlarını omuzlarına gömüp yürürler, sigara içerler, kadeh tokuştururlar, ufka bakarlar, gökyüzüne bakarlar, tavana, sobanın alevlerine, rüzgârda sallanan ağaçlara bakarlar, kapı aralığından bakarlar, fotoğraf makinasının vizöründen bakarlar, bu arada köpekler havlar, kapılar gıcırdar, ağaçlarla otlar hışırdar, üzerine basılan karlar gıcırdar, ateş çıtırdar, tokuşturulan kadehler çınlar, sigaralar odaları dumana boğar
Hayata dair bütün bu görüntüler ve sesler, kahramanı da sahneyi de filmi de o kadar gerçek kılar ki seyirci olmaktan çıkarsınız. Koltuğunuzdan kalkar, ellerinizi cebinize sokup bütün o yolları yürür, kar fırtınasında üşür, sobanın çıtırtısında ısınır, sigara içmiyor olsanız bile parmaklarınızı dudaklarınız götürüp derin nefesler alır, en fazla iki mevsimde gidip gelmenin, dağların arasında olmanın, babayla ya da kadınlarla bir türlü diyalog kuramamanın sıkışmışlığından kurtulmayı dilersiniz.
Bu son filmin üç saati kış, yaklaşık on yedi dakikası da yazda geçiyor.
Başka mevsim yok. İki mevsimde sıkışıp kalmış bir coğrafyaya atanmış öğretmen Samet, dört yıldır çektiği mecburi hizmet “çilesinin” bitmesi için gün sayıyor. Döneceği yer de anladığım kadarıyla şiirlere şarkılara konu olmaya devam eden, bir zamanların rüya şehri ama artık enine boyuna amorf büyüyen kadim İstanbul.
Merve Dizdar’ın can verdiği Nuray, masanın üzerine eğilen lambanın soluk ışında şarap içerken lafı hiç dolandırmadan soruyor:
“Seni orada şahane bir hayatın beklediğini mi sanıyorsun?”
Sorudaki sözcüklerin sıralanması tam olarak bu şekilde olmasa da bende böyle kalmış. Hani ruhumuz cendereye girdiğinde ya da öyle hissettiğimizde “gitme”nin bizi kurtaracağını, gittiğimiz yerde birilerinin kucak açıp karşılayacağını, sarıp sarmalayacağını, o cenderenin geride kalacağını, her şeyin yoluna gireceğini sanırız ya, işte Nuray da o işin öyle olmayabileceğini, Kaf Dağı’nın arkasındaki ülkenin bir hayal olarak kalabileceğini şarap kadehinin yanına, Samet’in ve bizim önümüze koyuyor.
Samet anlıyor mu?
Narsisizminden, şişik erkek egosundan, ev arkadaşından bir adım öne geçip “kızı önce götürmenin” şehvetiyle başı dönmüş halde olduğundan mıdır nedir, bence anlamıyor. Önüne konanlar şarabın pembesinde kaybolup gidiyor. Yan kapıdan sıvışıp filmin büyülü dünyasından çıkıyor, setin tuvaletinde güçlendirici hapı bir avuç musluk suyuyla gizlice yutarak filmin gerçekliğine dönüp erkekliğini kanıtlamanın peşine düşüyor.
Nuray “umut etmekten yorgun” düşmüş olmasına rağmen şahane bir kadın karakter.
Hayatta, öğretmenliğinde, ampute edilmiş bacağında, erkeklerle ilişkilerinde gayet net, her şeyi çat çat ortaya koyuyor. Umuda, dayanışmaya, örgütlü mücadeleye inanıyor, insanın kendisine ve dünyaya iyi şeyler katmak için çaba göstermekten vazgeçmemesini savunuyor. Samet’le birlikte olmasının Kenan’da yarattığı hayal kırıklığını, erkeklerin kadınları sahiplenmesi üzerinden açık seçik sorguluyor. Samet de Kenan da önlerine bakıyorlar. Bu soruya verecek cevapları yok. Onlar anca kar fırtınasında kadını evine bırakarak alışık oldukları erkin güvenli sularında kulaç atıyorlar.
Samet on üç on dört yaşlarındaki öğrencisi Sevim’in çocuksu işvesini hayallerine meze yapmaktan hiç çekinmiyor ama işler başka bir yola girince öğretmeni olmanın gücünü devreye sokup kıza çok sert davranmaya başlıyor. Sevim’i üzerine yürüyerek sınıftan attığı ve kapının yanından bekleyip beklemediğini kontrol ettiği sahne, geçmişte benzer bir durum yaşamış bende yıllardır zihnimin bir köşesinde sinsi bir şekilde beklemekte ısrar eden anıyı canlandırdı. Samet’in kimliğinde o öğretmeni bir anlığına nefretle andım ama filmde Sevim’in dik duruşu, nefretimin karanlığını aydınlatıverdi.
İnsan bazen okuyarak, yazarak ya da işte böyle izleyerek iyileşiyor.
Sevim, küçük bir köyde sınırı ve sonu belli kadınlığını, erkeğin set tanımayan gücüne kolay kolay kurban etmeyen bir kız çocuğu. Tayini çıkan Samet, okuldaki son gününde hâlâ haklı çıkmanın ve Sevim’den istediği cevapları almanın peşinde ama kız direniyor ve öğretmen tam anlamıyla avucunu yalıyor. O sahnede yüreğim öyle bir serinledi ki içimden ayağa kalkıp Sevim’de Ece Bağcı kızımı yanaklarından öpmek geldi. Bu da iyileşmemin bir parçası olsa gerek.
Kuru Otlar Üstüne Nuri Bilge Ceylan’ın en konuşkan filmiymiş.
Deniz Celiloğlu’nun canlandırdığı Samet’in Nuray’la, ev arkadaşı Kenan’la, köyün veterineriyle, diğer öğretmenlerle, jandarma komutanıyla ve kendisiyle yaptığı uzun konuşmaları, kendini o küçük köyde yaşadıklarından çok daha iyisine layık gören, orada bulunmasının herkes için bir lütuf olduğunu söyleyip duran kibirli ve genelde eril bir dilin dışa vurumu olarak değerlendirerek bu tespiti doğru buluyorum.
Neredeyse her diyalogda, hatta kuru otlar üzerindeki monologda hayattan ve kendinizden çok şey yakalayıp aralık perdelerden içeri sızan tipinin soğuğunu iliklerinizde hissediyorsunuz ya da o tepeyi siz çıkmışsınız gibi nefes nefese kalıyorsunuz.
Ellerimi göğsümde birleştirip bu şahane filme Oscar yolculuğunda başarılar diliyorum.
“Ama bana öyle geliyor ki dünyada güzel olan her şey, daha insan ulaşmadan, insanın kendi ördüğü ağlara takılıp kalıyor” diyor Nuray.
Artık ceketimin düğmelerini çözebilir miyim?

 

Yazarımızın diğer yazılarını okumak için lütfen buraya tıklayın.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir