mopesto on kapak (1)
 Ayten Kaya Görgün

YOK BÖYLE BİR ÜLKE MOPESTO BİR KURMACA

Nalan Yılmaz, ilk öykü kitabı Köz’den on bir yıl sonra Mopesto ile tekrar okurla buluştu.

Kitaba adını veren Mopesto bizi karşılayan ilk öykü. Bir ada ülkesi Mopesto. Bulunduğu anakaradan kopmuş, dümenini kaybetmiş, dalgaların arasında bata çıka akıntıya sürüklenen bir ülke.  Nereye gittiği, coğrafi koordinatları belli olmasa da okur şıp diye,  içlerinden geçen bir sızıyla buluyor Mopesto Cumhuriyetinin neresi olduğunu.  Kurdun yediği ayazı unutmadığı gibi okur da biliyor anlatılan hikâyenin ülkesini.  “Hakiki Mopesto Yolcuları” ve “Öz Mopesto Yolcuları” ayrışa ayrışa bir seçime gidiyorlar.

Yılmaz, parçası olduğumuz, içinde kaybolduğumuz resmi, masala dürüp tekrar elimize tutuşturuyor. Kitabın ilk öyküsü masal tadında.  Sanki yazar Mopesto’yla bize önce bir ülkeyi uzaktan gösterip sonra peşine takarak arka sokaklarda, evlerde, yol kenarlarında, kuytularda yaşananların altını sessiz sessiz çizerek bizi yabancısı olmadığımız dünyalarda dolaştırıyor.
İkinci öykü Kaza Kurşunu’yla, bir kez daha düşünüyorum; hikâyeler görünmez ağlarla birbirlerine akraba. Bir gün bitti dediğin bir hikâye, hiç ummadığın bir yerden sürgüsüyle çıkıyor karşına. Senin bildiğin hikâyenin ucu gidip bir başka hikâyede akıyor. Yer altı kabloları gibi.  Hikâyelerin bir sınırı var mı, biri nerede biter, diğeri nerede başlar? Uzun zamandır kafamdaki soru işaretini yeniden canlandırıyor Kaza Kurşunu.
Bir başka öyküde, anneleri akşam ezanından önce camlardan, balkonlardan çocuklara seslenmiyorlar. Devri devran olmuş, çocuklar annelerini okey masasından kaldırmak için yalvarıyor. Son zamanlarda yayımlanan öyküleri düşününce okey masasında toplanan bu yaş almış kadınlarla karşılaşmak çok tanıdık geldiği gibi sahici de.
 Hayat süratle değişiyor, değişirken de canımızı öyle yakıyor ki her zaman aynı hızla uyumlanmayı beceremiyoruz. Gördüğüm kadarıyla o ada ülkesi Mopesto da hayatın ritmiyle, rengiyle uyum sağlamakta zorlanan çokça insan var.  Tapas Zamanı’nda bir kafede karşılaşıyoruz onlarla. Kafede çalışan Çalışan, belli ki dünyayı gezip görmüş, gezerken okumuş bir insan.  Geldiği noktada küçük bir kafe ve kafenin arkasında konakladığı bir oda. Yine aynı kafede Madam Kedi ve Zehra ile tanışıyoruz. Öykünün görmüş geçirmişi Madam Kedi, Zeliha’ya diyor ki “Hayata uyum sağlamak şart Zeliha. Sen bu güce sahipsin…” Yine Yol Kenarları adlı öyküde kahramanımız, “Hayat insanı yüzüstü bırakmadan ya ona sıkı sıkı tutunmalı ya da müsait bir yerde inmeli,” diyor. Ada ülkesi okyanusta giderken, üstündeki insanları bu kadar umutsuzlaştıran, sıkıştıran ruh haliyle gerçekten hayata tutunabilecekler mi?  Yüzen bu ada sağ salim bir anakaraya yerleştiğinde, hayata tutunmaya çalışan, hikâyelerini okuduğumuz insanların hali ne olacak merak ediyorum.
Mopesto ülkesinde dümenin başında oturanlar kadar eviçlerinde, birbirlerine yakın görünenler de acımasız. Yıllar Geçse de -1 Göç ve arkasından gelen Yıllar Geçse de-2 Ne çok Yorulduk öyküleri insanı ters köşe yapan, öyküler. Mopesto da sürekli bir öteki olma durumu canlı tutuluyor, közlenmesine fırsat verilmeden altına odun atılıyor.
Mopesto ülkesinde kadın olmak en az çocuk olmak kadar zor. Hatta zeytin ağacı olmak bile çok zor. Kilim öyküsünü okuyunca yok daha neler, burası nasıl bir ülke, kulağınızı çekip tahtalara vuruyorsunuz, okuduklarınız sizden ırak olsun diye.
Yılmaz, sizi kaleminin peşine takıp uzak diyarlara götürse de, başka başka insanlarla tanıştırsa da bir de bakıyorsunuz ki adımlarınız bir ağacın kökü gibi aynı toprakta. Gitmemişsiniz hiçbir yere. Mopesto bayrağının altında bir ileri iki geri.

*Mopesto, Nalan Yılmaz, KeKeMe Yayınları, Eylül 2023

 

 

Diğer analiz yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir