ŞİİRİN CİNLİ KEDİSİ III
Orijinal ile kopya arasında sürüklenen bir kontaminasyon şiiri yazmak istiyormuş, iliğinde ürperen huzursuzlukla. Asılsın, dedi, kusurlu tarihine.
Sonra dedi ki: Ey retorik betimlerle özgünlüğe can veren edebiyata katkısı dil zenginleştiren canım şairim, arkadaşların verdiği şiirsel bilgiye göre, sınır tanımayan şairler kuşağından acemileri koruyup kollayan bir şairimizin soluk kesen tadı uluslararası şiirsel algıya da uygun yeni güzel bir şiiri sevgili bir şair dostu tarafından Fransızcaya çevrilmiş. Tebrik edecek miyiz?
Elbette, dedim. Elbette! Uçuk kaçık anlamlar yıpratan, saf içi dokunuşlarla tarzını güncelleyen, mutluluk çoğaltarak şiirsel bir gök ada oluşturan böyle estetik oluşlara tutunmalıyız. İlgiden eksik kalmayalım. Gösterinin içinde kalalım. Lütfen, bu cinsten kutlama inceliklerini otomatiğe bağlayalım, dedim.
…
Şiirsel bir bilinç edinerek ve aklım söküp çıkarsın saygılı oluşları, yer açılsın çakıl taşlarına diyerek, aynasını cebinde taşıyan bir mekânda kış eğilimlerini keşfederken, yakalamışken renk alışverişini, iyileştirilmiş birkaç söze iyicil karşılık olsun diye okuması kolay anlaması kolay bir yazı yazdım.
Dedi ki: Vallahi bravo şairime. Şimdi kim bilir, kaç kişi size hayrandır?
Neyse, işte sürüklenince doyumsuz sessizliğe, kimine göre atipik, kimine göre hipotetik, belki kimine göre ilineksel, daha doğrusu, diyebilecek kimilerine göre kehanetten damıtılan, Kedi’ye göre bindiği dalı gözüne kestiren acayip, Bay Z’ye göre taşist (Acemiler için bakınız: Lekecilik) anlayışla beslenen şiirsel, belki de falan filan yüzeysel derin yazımda, korkunç, haddizatında çok korkunç belki de çok çok korkunç derecede kimseye şiirsel bir haksızlık etmedim.
Öğleye doğru, yeni aykırılıklar için balkonda düşünsel keyif yaparken, geldi. Sevgili büyüğüm, size fıstıklı çifte kavrulmuş eşliğinde bir şair kahvesi getirdim afiyetle içiniz. Bu arada büyük varlığınızın sergisi kırılgan ve çılgın masanıza teamül gereği çeyrek sayfayı geçmeyen bir not bıraktım. Uygun bir zamanınızda okursanız sevineceğim, dedi.
Ayıp olmasın diye, okudum. “Sevgili büyüğüm, yarından itibaren büyük saflığın içinde ışıldayan, tutkusu ötelerden öte, çekiciliği şöyle manalar birliği, debdebesi, aklın ve düşün terbiyesi, ders başlığı heyecanı gözyaşı, ölçüsünün boynu kıldan ince aşk içinde meşk zenginliği kuşak içi şiirler için sevgi ve sempatiye yürüyecek arka kapak yazıları yazmaya başlıyorum. Tatlı sert inceleme yazıları da olabilir. Yüksek müsaadenize arz ederim.”
Nota bak! Sevgimle, saygımla, diye de bitirmiş. Galiba, biraz sonra, kendimizi yargılayacak konuma sürüklemek için, doğma büyüme, bütün benliğimizle yerleştiğimiz süslenmiş eşyalı noktadan bakarak ve yakıp yıkarak, şiirsel iyiden doğrudan güzelden yana olmanın inceliklerini konuşacağız. Hayat böyle güzel, olsun.
…
Bu akşam, el ayak çekildikten sonra şöyle imgenin özneye ve nesneye aşkla yapıştığı ağacın kabuğunu soyan, sezon ortası şiirlerinden bir şiir yazayım: Büyük belleğin edebiyat ve psikanaliz bölümüne yakışan, dedim.
Dedi ki: Ey duygularımın uzun ömürlü pili canım şairim, sizin, zamanı ve mekânı şaşırtma tutkunuza hayranım. Vallahi şimdiden meraklandım.
Öncelikle Kedi hakkındaki kesinleşmiş düşüncemi paylaşayım: Bir melankoli sahtekârı, demek istemiyorum ama sahte şiirsel delilerden. En önemlisi de aynı çatı altındayız. Şiirsel kaderdir: Bazen aynı çatı altındaki bu tip öznelere katlanmak zorunda kalırız. Bu bizim kalabalığa ait, kalabalık yüzümüzdür, kalabalığın bizdeki emanetidir, alacağıdır. Belki aynı şeyleri o da benim için düşünüyor.
Neyse ya! High society bir şiir olmasını istemiyorum. Galiba, insanın insana açtığı boşluğun içinde yalnızlıkla sık dokunmuş ama yalnızlık sözcüğünün geçmediği normalin dışında dilinin lifleriyle ışıyan yeni orijinal bir şiir olacak. Gerekirse eleştirisini de yazarım. Benim işim bu!
Öncelikle şiirimin selfiesi için vereceğim pozun ayrıntıları üzerinde çalışacağım. Kedi, kitaplığımın raflarını yeniden düzenliyor. Ey kalbim hazır mısın, kara bulutların ardına yürümeye?
…
Sıkı şairlerin, şiir kitabı arka kapak yazılarını, antibiyotik şiirsel yorumlarını, doğrudan övgülerini okumaktan sıkıldım ya! Hep basmakalıp tümcelerle… Genelge gibi. Hâlâ günlük dilden sıyrılan şiir dili, yapı ver pası içerik, imgesellik in aşağıya derinlik falan filan. Yazamıyorsanız söyleyin ben yazayım.
Neyse!
Sordu: Ey süzülüp yenilginin ve aşkın dokusundan, mutlaka okunması gereken şiirler yazarak her okuyucuda farklı heyecan fırtınası anlamlar yaratmış, doğa belgeseli tadında kendi sesinden şiirlerle canlı yayınlar yapmış, canım şairim, söyleyin bana, ben hangi şiirsel kuşaktanım?
Sen, dedim, sen uslanmayan liriksin, sütlü bitter kuşağındansın, dedim. Hoşuna gitti, yavrunun. Sevindi. Ben de sevindim.
…
Ya, ondan alıntı bundan çalıntıyla ne bileyip taklitle filan poetika mı oluşturulur? İşte esinlenmiş şiirsel bilgiler birbirini götürür durur. Estetik üfürükle lirik tutarsızlık, yani! Canım şairim, genelde böyle durumlarda paralel bar ve denge puanı düşük oluyor. Artistik puan idare ederken, lobut tavan yapıyor. Vallahi burada yara böyle büyüyor, dedi. Kedi, dedi.
Vay be, demişim. Bu Kedi tam bir “püskevit” arası güllü lokum. Şimdi ben buna çikolatalı sufle ısmarlamaz mıyım! Galiba benim böyle anlamadığım şeylerin sevincine de ihtiyacım var!
Neyse! Açalım pencereyi havalansın oda!
…
Sessizce geçiştirildi geçiştiriliyor ama yine de yazayım: “Yüzyılın 100 Şairi” listesinde adını göremeyen sıkı şairler üzülmesin isteriz.
Kedi ve ben, üzülmedik! Listeye şöyle bir göz gezdirdik. Adımı göremeyince 2 soru hazırladık.
Birinci sorumuz: Kim hazırlamış bu listeyi? İkinci sorumuz: Şiir lobileri hâlâ vazife başında mı ya? oldu. Kendiliğinden çözüm için de, her şiirsel dukalığın kendi listesini yapması, önerisini sunmaya karar verdik.
Kedi, ayrıca yıllıkların, ödüllerin, etkinliklerin filan yüz bin covid aşısı gücünde olduğunu ileri sürerek ekmeğini bu bölümlerde arayacağını ilave etti. Neyse!
Sonra ben, yaza yazıla olduğu yerde şiirsel küflenme estetiği üzerine konuşmaya başladım. Bir aklın sentezi için eleştirel düşünmenin önemini de vurgulayacağımı belirttim. Seyretme molasında, şiirsel risk haritasını tercih ettik.
Elbette sonra yine yüzüme baktı: Ey listeler üstü imge bükücü canım şairim, nihayetinde doğduğum için buradayım ve anlamın içinde ve anlamın ötesindeyim. Yalnızca şair ruhluyum! Şiirsel başarılarımın taşkın bir sele dönüşmesi gayet normal. Yani!
Ah, kaç kere dedim, kendime, bulaşma dedim, şu şiirselliğe, delireceksin sonunda, dedi.
Bir aynanın önünde konuşuyor gibiydi.
…
Şairim, inanmıyorsunuz ama bende bilinç üstü de bilinçaltı da ne varsa hepsi şiirsel organik. Bakın tutumdan alışkanlığa uzun zamandan beri, iniyorum alt yapıya oradan zıplıyorum üst yapıya, okşayıp koklayıp patileyip toplumsal kurumları, çekiliyorum çardağıma.
İşte orada o tanrısal çardakta, kopyadan, taklitten uzak, hani beş dakikada şipşak olmayanından somut ve soyut düşünce üreten şiirsel yapılandırılmış ama şahsımıza yakışır biçimde çoğunlukla düşünsel felsefi süreçlerden geçiyorum. İşte orada küçük esintilerle, baş edilemeyen en güzel hiçliği ve boşluğu ve uçurumu özenle seçtiğim deniz kuşlarını andıran sözcüklerle oluşturmaya çalışıyorum.
Yaratı zamanının ilerleyen saatlerinde şiirsel spiritüel eğitimim için birkaç şiirsel bilgi paragrafı ile birkaç şiirsel söyleşi seyrediyorum. Sonra zihinsel fitness için 2-3 dakika hulahop, ardından doğru süt çanağına, dedi.
Tebrikler, dedim. Karışmış işte şiirin imgesel sırına.
…
Diyor ki: Şiirsel akıl küpü havai varlığımı yeteneğimi bir türlü kontrol altına alamıyorum ya! Aniden ortaya çıkan şiirsel gerilimlerin bazen yıkıcı bazen yapıcı sonuçlar doğurması beni ziyadesiyle yoruyor.
Bakın, fizyolojik ve davranışsal tepkiler karnem baştan aşağı sıfır. Alternatif düşünceler de işe yaramıyor. Öyküye yöneleyim, diyorum ama bilemedim. Kendimden acayip uzaklaşıyorum. N’olcak benim bu yaratıcı hâlim?
Vallahi az önce yine farklı duygulanımlarla bir sokak çizdim pencereme, galiba gözlem gücümle tarzıma uygun bir şiir yazacağım, yine.
Gülümsedim. Ki yapacak başka bir şey bulamadım. Dedim ki: Sen sıkı bir şairsin. İşte bu da şiirsel ruhun. Yalnız durup dururken, öykü dünyasını şaşırtıp, allak bullak etme.
Şiirsel eylemde bulunma hakkını koruyup kollamaya yoğunlaşmalısın. Aynı durum bende de var. Gel 10 kadar sayıp, birer bardak çay içelim. Sevindi gariban! Sonra, dedi ki: Canım şairim, Ben de Bay Z gibi özel şiirsel sağlık sigortası ile müthiş şiirsel aklımı koruma altına almayı düşünüyorum, ne derseniz?
Düşündüğün şeye bak yahu, o kolay iş, merak etme hallederiz, dedim.
Anlaşılan bu hafta da sıkılmayacağız!
…
Yani beş dakikalığına bile e-sayfamı terk etmeye gelmiyor! Görüyorum ki küçük yokluğum büyük şiirsel boşluklar doğuruyor: Avluda hep bir arayışlar ve sessizlik kaosu. Arkadaşlar bu durumlara alışın artık. Şairim ama ben de bir insanım. Şair dediğiniz insanın, günde en az 2 kere içini sıkıntı kaplar. Ve küsmeden kendine, sözcüklere döker çevirir olup biteni, görüntüleri, yorumsuz bir anlama taşır farkındalığı.
Ben, ilk mektebe başladıktan 3 gün sonra okuma yazmayı öğrenerek kara önlüğüne ilk yıldızını aklının hakkıyla takan ve ertesi gün şiir yazmaya başlayan bir şairim. Bu ne demek biliyor musunuz? Sağ olsun, Bay Z sizi anlıyorum, kendimden biliyorum, dedi.
Galiba, Bütün Hayatım, başlığı ile şiirlerimi kitaplaştırıp elimi ayağımı çekeceğim bu non-stop şiirsel yaşamdan.
“Şair, yine, öteye kaygısını ve kuşkusunu giyinerek geleceğe mumyalanacak yeni bir şiirine ve şiir üzerinde düşünen yazısına başlamak üzere çift maske takıp kurşun kalemlerini açmak üzere emektar masasındaki kalemtıraşa uzandı.”
Evet, kendime böyle nefis karizması şerbetli cümleler de yazıyorum.
Kedi, canım şairim, vallahi hayatınız ödüllü romana yürüyor, darısı başıma, dedi. Bu Kedi var ya bu Kedi, tam bir yazma sevinci yahu!
Yazarımızın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Paylaşmak için sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanabilirsiniz.