EDEBİYATIMIZDA FARKLI BİR ESİNTİ
Seyhan Can’ın resimle edebiyat arasındaki etkileşimi odağa alan ve yirmi üç metinden oluşan Edebiyatta Resim Esintisi kitabı Arte/Kitapol Yayınları etiketiyle Nisan 2023’te okuyucuyla buluştu.
Toplumsal, siyasal ve kültürel ortam, sanat yapıtlarını etkiler ve sanatçının anlayışına bağlı olarak bu etki doğrudan ya da dolaylı olarak eserlere yansır. Aynı şekilde edebiyat, resim, müzik gibi sanatın farklı türleri arasında somut bir etkileşim ve göstergelerarasılık görülür.
“Göstergelerarasılık, yapı ve ortam açısından birbirlerinden farklı olan sanat dallarının etkileşimini ve paylaşımını niteleyen eleştirel bir modeldir. Belirli bir sanat yapıtı içerisinde ortaya çıkan türler arası estetik nitelikleri, vurguları ve çağrışımları işaret eder. Bu anlamda göstergelerarasılık ortak bir estetik hafızadan ve birikimden beslenir. Resim sanatı potansiyel olarak göstergelerarası yeniden üretime olanak tanıyan önemli bir estetik türdür. Ekfrasis, resim ve yazın arasındaki göstergelerarası etkileşimin temel zeminidir. Görsel sanatların özellikle resmin, sözel bir tasarımı ve yazınsal yeniden-üretimi anlamına gelir.”*
Edebiyatta Resim Esintisi’nde Seyhan Can, ekfrasis kavramı ekseninde farklı zamanlarda, farklı coğrafyalarda yaşamış sanatçıların kalem ve fırçalarının izini sürerek resim sanatının edebiyatta, edebiyatın da resimdeki iz düşümünü sergileyen özgün ve özenli bir çalışma ortaya çıkarmış.
Yazar Adnan Gerger ile yaptığı söyleşide; yazma sürecinden beş yıl önce başlayan öğrenme yolculuğu olduğunu, Rönesans resminden başlayıp sürrealist resimde sonlandırdığı “Resmin Ana Durakları”na yaptığı bu yolculukta, yüz ressamın dört yüze yakın resmini çalıştığını ifade eden Can’ın geniş bir kaynak taraması yaptığını da görüyoruz. Sanatçıların yaşamına, önemli eserlerine, sanat anlayışına, sanatsal kavramlara, döneme özgü koşullara ilişkin kısa bilgilerin harmanlandığı metinlerde tarihî ve mitolojik hikâyeler ile kutsal kitaplardan alıntıların, anlatıya ustalıkla yedirildiğini de belirtmek gerek. Yazar didaktikliğe düşmeden sürükleyici anlatımıyla bilgi ve birikimlerini sunarken, okurun merak ve keşfetme duygusunu da kamçılıyor. Farklı ve kılavuz niteliğinde bir okuma deneyimi yaşatan tüm metinlere yazının sınırları dâhilinde mercek tutamasam da bazılarını paylaşmak isterim:
İlkbahar Alegorisi’nde Sandro Boticelli’nin, Ovidius’un Metamorfozis adlı eserinden esinlenerek yaptığı, iki mitolojik hikâyenin yansıtıldığı alegorik bir resim olan İlkbahar’ın ayrıntılı bir analizi yer alıyor. Devamında ise Dante’nin dünya edebiyatının başyapıtlarından biri kabul edilen ve pek çok ressama ilham kaynağı olan Cehennem, Araf ve Cennete yapılan düşsel yolculuğun anlatıldığı İlahi Komedya ve Boticelli’nin Cehennem tablosu ana hatları ile tanıtılırken, her iki yapıtın da 16. yy. Hristiyan dünyasında yol açtığı ateşli tartışmalar da anekdot olarak aktarılıyor.
Hieronymus Bosch’un Cehenneti’i: Dünyevi Zevkler Bahçesi isimli bölümde İkinci Yeni şairlerinin şiirimize getirdiği yeniliklerden biri olan sözcüklerin yapısını bozmak konusuna kısaca değinilerek hem cenneti hem cehennemi çağrıştıran ama ikisi de olmayan veya ikisinin de Araf’ında olan “Cehennet” kavramına geçiliyor. Yazar, Ece Ayhan’ın Mor Külhani şiirinde “Dirimi kısa ölümü uzun” cehennet imgesinin, ressam Bosch’un Dünyevi Zevkler Bahçesi adlı triptiğinde ortaklaştığını belirtiyor. Yedi ölümcül günahın (kibir, açgözlülük, öfke, kıskançlık, şehvet, oburluk ve tembellik) resmedildiği Dünyevi Zevkler Bahçesi’nde hem cennet hem dünya zevkleri, hem de ateş denizlerinde boğulan günahkârlarla dolu bir cehennem var. Bu arada yazarın resim sanatıyla yakından ilgilenmeyenlerin bilemeyeceği triptik, bodegon gibi kavramlarla ilgili aydınlatıcı kısa bilgiler verdiğini de ekleyelim.
La Jakonde Tebessümünü Nasıl Yitirdi? başlıklı yazıda, çok yakından tanıdığımız Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı ve Nazım Hikmet var. Mona Lisa’nın 1911’de Louvre Müzesi’nden çalınması ve iki yıl sonra bulunması olayı ve Nazım Hikmet’in belki de bundan ilham alarak yazdığı Jokond ile Si-ya-u adındaki manzum romanından söz ediliyor. Seyhan Can bir olaya gerçek nedeni dışında güzel bir neden bulma sanatı “Hüsnütalil” kavramından yola çıkarak, Nazım’ın Mona Lisa’nın yarısı kaybolmuş gizemli tebessümüne hüzünlü bir aşk hikâyesi kondurarak “Hüzünlütalil” sanatı yaptığını belirtiyor. Ana hatlarıyla Louvre’deki monoton hayatından sıkılan Jakond’un meşhur tebessümünün kederi ve Si-ya-u adındaki genç Çinliye gönlünü kaptırması, Çinli’nin sınır dışı edilmesi ve Nazım’ın tayyaresiyle Jakond’u Çin’e götürmesi şeklinde aktarılan romanda geçen şu dizeleri paylaşmak isterim:
“Dilerim ki
Kübist bir ressama fırça olsun kemikleri
Leanor da Vinçinin,
Boyalı elleriyle sarılıp boğazıma
Altın kaplama bir diş gibi ağzıma
Bu melun tebessümü taktığı için”
Dostoyevski’yi Dehşete Düşüren Tablo: Tabutta Ölü İsa bölümünde, öncelikle 16. yy. ressamlarından Hans Holbein’in alışılagelmiş İsa resimlerinin çok dışında özellik taşıyan Tabutta Ölü İsa ya da Ölü İsa’nın Mezardaki Cesedi isimli tablosu tanıtılıyor. Dostoyevski’nin “O tablo insanı dinden çıkarabilir” cümlesini sarf etmesine neden olacak ölçüde etkileyen söz konusu tablonun üç yüzyıl sonra Budala’ya esin kaynağı olduğunu öğreniyoruz. Budala’da tabloyla bağlantılı olarak kurmaca karakter Prens Mişkin ve İppolit Terentyev üzerinden Dostoyevski inanç, ahlak ve ölüm üzerine düşüncelerini ve duygularını aktarmıştır.
Nedimeler’de Gören ya da Görülen Olmak: Gerçeğin gerçek ressamı, barok resmin önde gelen sanatçılarından ve kübizmin atalarından sayılan Diego Velázquez’in Nedimeler eseri sanat tarihinin ilk üç boyutlu resmi olarak kabul edilir. Tüm zamanların en etkileyici resimlerinden biri olan Nedimeler, mekânsal uzamı deforme eder; odaktaki ayna aracılığıyla derinlik ve üç boyutlu bir yanılsama duygusu oluşturur. Goya ve Picasso başta olmak üzere ve diğer ressamların etkilendiği ve esinlendiği resim üzerine ayrıca David Foster de bir öykü yazar, filmi çekilir.
Kayıp Zamanın İzinde’ki Müze metni Marcel Proust’un yedi ciltlik eserinde yer alan tablolarla ilgili ve doğal olarak kitabın en uzun metni. Proust büyük kısmı resim, müzik ve edebiyata ilgi duyan romanın kahramanlarını ve mekânları betimlemede ünlü tablolardan yararlanırken okuru adeta bir müzede dolaştırır. İnanç, Caritas, Avluda Kadın ve Çocuk, Güneş, Ay ve Yeryüzünün Yaratılması, Madame de Pompadour, Grado Patriğinin Şeytan Kovuşu, Musa’nın Hayatından Sahneler, Delft Manzarası, İzlenim; Gündoğumu, Fatih Sultan Mehmet gibi farklı dönemlere ve ressamlara ait çok sayıdaki eseri, romanda işleniş bağlamıyla bir kuyumcu titizliğiyle, eşsiz bir emek ürünü olarak okura sunan Seyhan Can bize bu müze gezisinde rehberlik ediyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar ve Resim’de dünyaya adeta bir ressamın gözüyle bakan Tanpınar’ın farklı ülkelerde gördüğü ve etkilendiği sanat eserleri İncili Bir Kadın Portresi, Gece Devriyesi, Açık Pencere Önünde Mektup Okuyan Kadın hakkında kısaca bilgi veriliyor. Huzur’un Portreleri’nde ise Tanpınar’ın resimden ve müzikten beslenen eserlerinin en önemlisi sayılan Huzur romanında geçen Okuyan Kadın, Meryem’in Takdim’i, Bir Prenses Portresi, Calais Burjuvaları ve St. Barnabas Sunağı tabloları kurgu içerisindeki yerleşimleriyle birlikte okurun dikkatine sunuluyor.
Harflerin Efendisi İlhan Berk’le “Paul Klee’de Uyanmak: İkinci Yeni şiirinin “uç beyi”, “dil simyacısı” olarak adlandırılan İlhan Berk’in yazdığı şiirlere bakıldığında derin bir resim ilgisi ve bilgisi olduğu görülür. Özellikle Paul Klee’nin resimleri şairin esin kaynağıdır. Görüneni değil görünmeyi anlatma ve gösterme derdi, iki sanatçının da ortak noktasıdır. Klee’nin semboller açısından çok zengin olan Ad Marginem tablosuna İlhan Berk altı yıl boyunca bakar ve Paul Klee’de Uyanmak şiirini yazar.
“Uyandım çiçek gibi dayanılmaz güzel kızlar
Ad Marginem’den asma köprüler kurmuşlar İstanbul’a…”
Son olarak Körün Müze Gezisi’ne kısaca değinmek isterim: Saramago’nun Körlük romanının kahramanlarından Gözü Siyah Bantlı Yaşlı Adamın konuşmalarında geçen tabloların izini süren Seyhan Can; Buğday Tarlası (Van Gogh), Bir Köpek (Goya), Saman Arabası (Camille Corot), Son Akşam Yemeği (Leonardo da Vinci), Susanna ve Yaşlılar (Gentileschi), Venüs’ün Doğuşu (Botticelli), Guernica (Picasso) ile Bruegel’in Körlerin Yürüyüşü tablosunun izdüşümlerini detaylı bir biçimde kaleme almış.
Kitapta adı geçen tabloları yazının içinde görmek mümkün ancak baskının siyah beyaz olması ve resim boyutunun küçüklüğü sorunu metinlerin sonunda yer alan karekod uygulaması ile giderilmiş. Bu uygulama ile görselleri daha ayrıntılı bir şekilde görmek mümkün.
Kitabın 2. Bölümünde Dünya Müzeleri başlığı altında farklı ülkelerde sergilenen dört yüze yakın resme dair bir rehber yer alıyor. Seyir Defteri’nde konuyla ilgili şöyle yazmış Seyhan Can:
“Sanat tarihine yaptığım yolculuk sırasında fark ettiğim bir eksiklik daha vardı. Örneğin National Galeri’ye, Moma’ya ya da Orsay’a gidecek olsak, görmemiz gereken sanat eserleri nelerdi? Gezi bloglarında bazı çalışmalar vardı ancak bence yeterli değildi. İkinci bölüm bu ihtiyaçtan doğdu. Üç yıl boyunca çalıştığım dört yüze yakın resmi, sergilendikleri müzelere göre, ülke ve şehir bazında sınıflandırarak, sanatsever gezginler için Dünya Müzeleri başlığı altında bir rehber oluşturmayı amaçladım.”
Edebiyatta Resim Esintisi verimli, farklı ve çok işlevli bir okuma deneyimi yaşatmasının yanı sıra gerek okurlara gerek yazarlara yeni bir bakış kazandırması yönünden kıymetli ve gözden kaçırılmaması gereken bir kitap. Sevgili Seyhan Can’ın emeğinin ve kaleminin hak ettiği değeri görmesi dileğiyle.
Seyhan CAN, Edebiyatta Resim Esintisi, Arte / Kitapol Yayınları, 2023, 196 s.
*Hüseyin Soylu (https://dergipark.org.tr/tr/pub/fe/issue/57608/817834)
Diğer analiz yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.