aysel karaca yazar
Aysel Karaca

AŞKTAN EL ALAN, AMAN…

Dünle beraber gitti, cancağızım,
ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”

Mevlana Celaleddin Rumi

Ne çok söz var üzerine söylenecek, ya da yeni olan hiçbir şey yok aşk için söylenecek.

Kimine göre boş lakırdı, cezbetme oyunu, kimine göre karanlık bir kuyu, kimine göre ateş, kimine göreyse sonsuz mutluluk kaynağı.
Oysa her türlü kemale erişi aşkta gören büyük düşünür Mevlana’nın tüm eserleri aşka dairdir. Ona göre aşk, hayatın aslıdır, özüdür. Kâinatın yaratılış sebebidir, “… biz aşkın evlatlarıyız, anamız da aşktır bizim ” der Mevlana.
Durum gerçekten böyleyse, evren aşk için yaratılmış ve yaşamın tüm gizi aşkta saklı ise niçin bu denli büyük acılar yaşıyoruz ve o gize bir türlü erişemiyoruz? Neden tüm masallar, meseller, kadim hikâyeler, şarkılar, şiirler imkânsız aşklar üzerine yazılır da, buldum diyerek davul zurna fır dönenlerin hikâyeleri ortalığa dökülmez?
Yârini bulamadı isen, ne diye başını sağa sola vurarak aramıyorsun? Yok eğer buldu isen, ne diye ellerini çırparak buldum buldum diye sevinmiyorsun? Susma! Durma! Ey oğul, ya ara dur ya da bulduğunu duyur,” 
dese de usta, bizler Kaf dağının ardına uçtuğumuz halde ait olduğumuz kayaya bir türlü ulaşamamakta ya da tam ulaştık derken tepe taklak aşağı yuvarlanmakta ısrarcıyız. Üstelik ölüm ve zafer haberleri içinde… ve yaşım kırkı geçmiş iken…
Bense, aşka dair yaşanacak hemen ne varsa yaşayıp tüketmiş bir kazazede olarak, dilini unutmuş, lal bir seviye benzemekteyim. Bu nedenle aşkı, kendi dilimle değil, kadim metinlerin diliyle anlatma taraftarıyım.
 Masal şöyle başlıyor;
ne vakit maçka’dan geçsem…
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım
Bu tanrısal bir göz süzme, ruhu harekete geçiren, aşka benzer bir bakıştır.  Günlerden Ayla, mevsimlerden Leyla olsa ne çıkar, aşk çoktan başlamıştır, ve bundan böyle tüm mevsimler tek isimle yanacaktır; aşk…
Bilge Karasu’nun aşk masalı ise şöyle başlar;
Güneşli, ılık, ilkyaz koktu kokacak bir kış günüyle, onun dört gün ardından gelecek tipili, kürtünlerin iki üç karışı bulduğu bir kış günü arasındaki ikircik… Masalımı bu günlerden hangisine yerleştireceğimi düşünüyorum.”1
Önce deniz var… İçinde orfinozu, yüzünde balıkçıyı taşıyan. Sayısız parmaklı olduğu için, orfinozu da, balıkçıyı da, istediği yere sürükleyen, balıkla balıkçıyı ayrı ayrı yeden, kimi zaman birine, kimi zaman da öbürüne yüz verir gözüken.”2
Anlatıcının “deniz” dediği yazgıdır, hayattır, sonsuz olasılıklı kader labirentiyle örülü hayat; orfinozu da, balıkçıyı da, istediği yere sürükleyenkimi zaman birine, kimi zaman da öbürüne yüz verir gözüken… 
“Sonra orfinoz var… ikisini de taşıyan denizin kendisini kullanacağından habersiz.”3
“En sonra da balıkçı var. Denizdeki kırgınla denizin vurgunundan başka şey bilmeyen; sevgiyi, olsa olsa, bir balıkta tanıyabilecek kişioğlu…”4
Orfinoz dediği aşk-âşık,  balıkçıysa ava giderken avlanan maşukun kendisidir.
Atılan zokayı güçlük çıkarmadan yutacak, sonra da bütün gücüyle misinaya asılıp balıkçıyı terletecek olan Orfinoz bir süre sonra yenilecek, sandala alınırken de balıkçının kolunu kapacaktır.  Bahçeye düşen sarmaşık (ışk) tohumu gibi balıkçıya bir yerinden tutunacak ve yavaş yavaş tüm varlığını saracaktır.
Ve Yunus’un sesi gelir uzaklardan;
“İşidün iy yârenler ışk bir güneşe benzer,
Işkı olmayan gönül meseli taşa benzer…”
Bir zamanlar avcı olduğunu zanneden balıkçı, ava giderken avlanmış ve o da orfinoz gibi zokayı yutmuştur. Kayasının dibine düşen tohumu görememiş, Orfinoz yani sarmaşık tüm bedenini yutana dek kendini avcı sanmaya devam etmiştir. Durumu fark ettiğinde onu koparıp atmak isterken, kolundan olur. O vakit anlar buradan dönüş olmadığını ve kürek çekmekten vazgeçerek, kendini denizin eşsiz salınımına bırakır.
“Biz dost olduk şimdi diyor…” balıkçı.  “Balık dosttan öte bir şey olmak istiyor, besbelli. Saatler geçtikçe aralarındaki, bir sevi olacak, bir tutkuya dönüşecek; oluyor, dönüşüyor…”5
Bu safhadan sonra taşlaşmış kayanın içinden açığa çıkan ateş, tüm bedeni saracak ve çerağ misali içten içe yanarak ruhu yakıp tüketecek, aşığın gözü maşukundan gayrı bir şey görmeyecektir.
“Balığın içinde balıkla birlikte… soğuk suların karanlığına doğru iniyorlar. Gece oluyor. Artık karda yağmıyor… Tükenmez bir dişiliğin, tükenmez bir erkekliğin daha içine, daha dibine doğru yol alıyorlar.”6
Ve akıyor duygular;
Vazgeçtim toprak olmaktan, 
Vazgeçtim çiçek olmaktan 
Senin yanında olabilmek için. 

Ve toz oluyorum, yaşıyorum yanında senin 
Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. 
Ve orda beraber yaşarız 
Külümün içinde külün…
İşte işin sırrı buradadır;  aşk için ölümü göze alabilmek ve bambaşka bir şey olarak yeniden doğmak…
Ve bizler ne vakit ölmeyi düşlesek, bunun bir düş olmasını dileyerek, kolumuzun kopmasına razı gelir, Orfinoz’un aşk dolu kocaman yüreğini hançerlemeyi ve onu afiyetle yemeyi tercih ederiz.
Oysa usta en başta söylemişti;
Ey gönüllerinde aşk derdi olmayanlar, kalkın âşık olun! Ey insan, ilacın sendedir
Son söz; kim ki hamdı, pişti, yandı, bir tek o yeniden doğdu…

 

Genel Yayın Yönetmenimizin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

1 Bilge Karasu, Avından El Alan, İstanbul, Metis yayınları, 2006 s.15

2  A.g.e, s. 15

3 A.g.e, s. 15

4  A.g.e, s. 16

5  A.g.e, s. 20

6 A.g.e, s. 21

Related Posts

6 thoughts on “AŞKTAN EL ALAN, AMAN… / Aysel Karaca

  1. Birsen Karaloğlu dedi ki:

    Sevgili Genel Yayın Yönetmenim, Aşka dair anlatınızı okurken gözüm korktu. Sizin yüreğinizin tanımladığı aşkı bulmanın, o aşkı tanıyabilmenin ve o aşka sahip çıkabilmenin hiç kolay olmadığını düşündüm. Sizi aşkın çok ciddi bir şey olduğunu pek güzel anlatmışsınız. Aşkı bilenlere ve bulanlara, aşkı yaşayanlara ve yaşatanlara selam olsun.

    1. panzehir_dergi dedi ki:

      Birsenciğim çok teşekkür ederim. Aşk biraz da korkulası bir şey sanırım. Epey cesaret istiyor gerçekten. Bilge Karasu öyle güzel anlatmış ki ne olduğunu. Üzerine bir şey söylemek zor gerçekten. Yaşayanlara selam olsun ve ille de aşk olsun :))

  2. Yanış o yanıştır pervaneye, kim ki kanat kırar , yürek burkar sonu hiçliktir… Aşkla… Yüreğinize dokunan gerçek maşuka…

    1. panzehir_dergi dedi ki:

      Berna Hanım çok teşekkürler. Selam olsun gerçek maşuka…

  3. Özlem Y. Uçak dedi ki:

    Bu güzel ve aşk dolu yazıya karşılık olarak Victor Hugo’nun bana aşkı anlatan ve çok sevdiğim bir şiirini göndermek istiyorum.
    KADINA
    Eğer kral olsaydım! Çiğneyerek tahtımı
    Memleketin halkını dizlerine sererdim.
    O kuvvetli hükmümle, bütün tacı tahtımı
    Bir tek bakışın için sana feda ederdim.

    Eğer Allah olsaydım! O heybetli, o derin
    Kainatın, semanın, denizlerin, her yerin
    İrademin önünde eğilen meleklerin
    Sevgilim, bir busene hepsi senindir derim…
    Victor Hugo

    1. panzehir_dergi dedi ki:

      Özlemciğim çok teşekkürler. Dilerim Victor Hugo tarif ettiği bu aşkın hakkını vermiştir. Şiir harika, teşekkür ederiz. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir