EDEBİYAT DÜNYASINA PANZEHİR SORULAR 2023
2023 yılında yoğun bir edebiyat gündemi yaşandı. Yepyeni kitaplar okurların beğenisine sunuldu. Biz de Panzehir Dergi olarak yayınladığımız metinlerle, söyleşilerle, eleştiri-tanıtım yazılarıyla edebiyat ve sanat ortamına katkıda bulunmaya çalıştık.
Bu yıl ikincisini yayımlayacağımız Panzehir Sorular’la, yazarların penceresinden bir tür bellek tazelemesi yapmayı amaçlıyor, edebiyat tutkunları için ufuk açıcı olacağına inanıyoruz.
Bir yılı daha geride bırakırken 2023’ün edebiyatını, edebiyat dünyasından isimlere sorduk. Değerli görüşlerini bizlerle paylaşan tüm edebiyat dostlarına teşekkür ederiz.
Yeni yılda panzehriniz edebiyat olsun…
Edebiyat eserlerinin değerini hangi ölçüt belirler? Okur mu, satış mı, eleştiri mi, ödül mü?
Edebiyat eserlerinin değerini metnin niteliği ve zamana karşı varlığını koruyabilmesi belirler diye düşünüyorum. Tüketim toplumu her sektörde olduğu gibi yayıncılıkta da kendini gösteriyor. Çabuk tüketime yönelik olarak; reklam, iyi bir tanıtım programı ve sözde eş-dost tavsiyesi ile satılmaya çalışılan kitapların balonu kısa zamanda sönüyor. Belki burada en büyük iş biz okurların. Son söz sahibi olduğumuz gerçeğini unutmadan, hayatın her alanında olması gerektiği gibi bize dayatılanı kabul etmekten vazgeçmeyi öğrenmeliyiz. Bu konu başka bir tartışmayı beraberinde getiriyor aslında. “İyi okur kimdir?”
Elbette eleştiri ve inceleme konusunun önemini gözden uzak tutamayız ama eleştiri yazısı olarak, sosyal medyada kitap tanıtımı olarak adlandıracağımız reklam yazıları maalesef nitelikli incelemelerin ve eleştiri yazılarının yerini aldı. “Bir solukta okunuyor, bir oturuşta bitirdim.” gibi aslında metne hakaret eden cümlelerle kitap tanıtmak moda oldu. Bazı yayınevleri bile kullanıyor bu cümleleri. Ne acı. Oysa tarafsız bir eleştiri yazısı -tek başına yeterli olmaz elbette- metnin değeri konusunda iyi bir ölçüt olabilir. İyi metin er ya da geç okuruyla buluşur söylemi bana çok gerçekçi gelmiyor. Yıllar içinde kaç tane iyi metin okuruyla buluşamadan heba olup gitti acaba?
Son dönemlerde değerinin yeterince bilinmediğini düşündüğünüz öykücüler ve romancılar var mı?
Sorunuzun cevabını düşünürken, bu yıl kurgu metinlerden ziyade, Kayıp Zamanın İzinde serisini okurken yaptığım yan okumalarda, kurgudışı metinlere daha çok zaman ayırdığımı fark ettim. Kıymetinin bilinmesi gerektiğine inandığım iki eser dikkatimi çekti. Bu yıl yayımlanmış olan Seyhan Can’ın Edebiyatta Resim Esintisi adlı kitabı ile 2022 yılında yayımlanan Özgür Taburoğlu’nun, Geniş Zamanın İzinde: Alışkanlık, Arzu ve Unutkanlık kitapları. Umarım zaman içinde hak ettikleri değeri bulurlar.
Yıl içinde okurla buluşan kitapların hepsine ulaşmamız mümkün değil elbette. O nedenle gözden kaçırdığım, zamanla yolumuzun kesişeceği birçok iyi metin olacaktır ama tüm zamanlar için söylemem gerekirse, Ali Teoman ve Jeanette Winterson her zaman edebi lezzet alarak okuduğum ama değerlerinin yeterince bilindiğinden çok emin olamadığım yazarlardır. Keza Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve Şule Gürbüz edebiyat söz konusu olunca aklıma ilk gelen isimlerden. Geçen yıl yayımlanmasına rağmen Kıyamet Emeklisi’ni hâlâ okuma fırsatı bulamadığımı söyleyerek günahımı da itiraf edeyim.
2023’te tadı damağımda kaldı dediğiniz o film hangisi?
Geçtiğimiz aylarda, Antoni Casas Ros’nun yarı otobiyografik romanı Almodovar Teoremi kitabını, kitap kulubümüz ile birlikte okuduk. Bu vesileyle İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın birçok filmini tekrar izledim. İçinde Yaşadığım Deri yine çok etkiledi beni ancak yönetmenin 2023 yapımı Strange Way of Life filmini henüz izleme şansım olmadı. Yıl bitmeden izlemek istediklerimden.
Sizce 2023’te edebiyat gündemine damgasını vuran olaylar ve tartışmalar nelerdi?
İlk aklıma gelenin edebiyat alanında ses getiren güzel şeyler olmasını isterdim ama maalesef kötü olan her zaman iyiden rol çalmayı başardığı için aklıma intihaller, siyasi nedenlerden dolayı Filistin’li yazar Adania Shibli’nin Frankfurt Kitap Fuarı’ndaki ödül töreninin iptali, depremden çok kısa bir süre sonra bir derginin sessiz deprem fotoğraflarına ses olmaya çalışmasının talihsizliği ve yapay zekâ tartışmaları geliyor.
Yapay zekânın göründüğü kadar masum olmadığını düşünüyorum. Tarihte örneklerini çokça görmüş olduğumuz gibi teknolojik gelişmelerin amacı dışında kullanılabilme ihtimali, beni hep korkutmuştur. Bu nedenle, yazarların bu konuda açtıkları dava çok önemli. Bilimsel ilerlemenin bazen başımıza dert olabileceği ile ilgili belki uç bir örnek olacak ama çocukluğumla ilgili hatırladığım bir şey var. Plastik malzemenin dünya için çok büyük bir yenilik olduğunun zihinlerimize kazındığı dönemde, sokak satıcılarından plastik mandal ve plastik sepetler alıp yerine eski eşyalarımızı verdiğimizi, hatta o dönem birçok kitabın eskicilerde heba olduğunu hatırlıyorum. Oysa bugün, dünyayı kurtaracak denilen plastiğin yavaş yavaş gezegenin katili olacağı gerçeğiyle yüzleşiyoruz. O nedenle, ekonomik getiriye yönelme telaşı günümüzde her alanda olduğu gibi edebiyatta da sorun olmaya devam ediyor. Yapay zekâ, ekonomik olarak birilerinin çıkarını korumak için kullanılacaktır ama bu çıkarın edebiyat adına olacağından şüpheliyim.
Her zamanki gibi, “benim arkadaşımın kitabı en iyisi” yarışının sonu gelmedi maalesef. Basılı bir kitabım olsun ama nasıl olursa olsun mantığı ile birbirinin benzeri olan ve aceleyle basılan kitapların yayımlanması yine sorun olmaya devam ediyor. Görünür olmanın iyi olmak olduğunun zannedildiği bu dönemde, bir tarafta nasıl olabildiğini hayretle izlediğim gereksiz bir kendine güven diğer tarafta ise mükemmelin peşinde koşarken, kendi iyisinin katili olan, gereğinden fazla tevazu gösterenler. Edebiyatın gücü sessizliğinden gelmeli gibi geliyor bana ama edebiyat ortamımız için çokça gürültülü hatta uğultulu demek daha doğru. En büyük gürültü ise edebiyatçı ve yazan kimliğinin birbirine karıştırıldığı zamanlarda kopuyor. Bu dönemin edebiyattaki en büyük sorunu edebiyatçı olmaktan çok yazıyor olma savaşı verilmesi ve metinden çok yazanın bilinirliği için çaba gösterilmesi.
Madalyonun diğer tarafında ise emekçiler var. Bir kitabın okurun eline ulaşana kadar geçen süreçte emek veren yayınevi adına çalışan emekçilerin, emeklerinin karşılığını ne kadar alabildikleri çokça tartışılmalı. Bu nedenle ben, edebiyat adına iyi işler yapma gayretinde olan birkaç butik yayınevini gerçekten çok önemsiyorum.
Bu konuda son olarak söyleyeceğim şeyin üzüntüsü belki sadece ben ve birkaç Kundera okuru için önem arz ediyordur bilemiyorum ama Milan Kundera’nın defalarca aday gösterilmesine rağmen Nobel Ödülü alamadan göçüp gitmiş olması bu yılın kendi adıma akılda kalıcı üzücü olaylarından. Ödül, edebi değeri tek başına belirlemeye yetmiyor gördüğümüz gibi. Kundera edebiyatı tüm ödüllerin üstünde.
Çocukların ve gezegeni paylaştığımız tüm canlıların acımasızca öldürüldüğü bir zamanda, kendi adıma edebiyat bile anlamını yitiriyor maalesef. Umarım 2024, şiddetin yerini barışa, sevgiye ve anlayışa bıraktığı bir yıl olur. Bu vesileyle fikirlerimi iletmeme vesile olan Panzehir Dergi’ye ve Zerrin Saral’a davetleri için teşekkürler.
Daha fazla Panzehir Söyleşiye buradan ulaşabilirsiniz.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.