nefise_abalı
Nefise Abalı

EDEBİYAT DÜNYASINA PANZEHİR SORULAR 2023

2023 yılında yoğun bir edebiyat gündemi yaşandı. Yepyeni kitaplar okurların beğenisine sunuldu. Biz de Panzehir Dergi olarak yayınladığımız metinlerle, söyleşilerle, eleştiri-tanıtım yazılarıyla edebiyat  ve sanat ortamına katkıda bulunmaya çalıştık.
Bu yıl ikincisini yayımlayacağımız Panzehir Sorular’la,  yazarların penceresinden bir tür bellek tazelemesi yapmayı amaçlıyor, edebiyat tutkunları için ufuk açıcı olacağına inanıyoruz.
Bir yılı daha geride bırakırken 2023’ün edebiyatını, edebiyat dünyasından isimlere sorduk. Değerli görüşlerini bizlerle paylaşan tüm edebiyat dostlarına teşekkür ederiz.
Yeni yılda panzehriniz edebiyat olsun…
Edebiyat eserlerinin değerini hangi ölçüt belirler? Okur mu, satış mı, eleştiri mi, ödül mü?
Belki bir kitabın, bir makalenin konusu olabilecek bir soru, çok kapsamlı. Bir o kadar da üzerine çok az konuştuğumuz, önemli bir soru, çok teşekkürler. Divan edebiyatında da biliyorsunuz hamilik, patronaj vardı, sultan şairi takdir eder, ona hediyelerle ihsanda bulunurdu, bu ihsana, bu takdire göre de şairin değeri belirlenirdi aslında. Bununla ilgili Dr. Ebru Onay’ın şahane bir tezi var, ilgi duyanlar bakabilirler. Onay, bu durumu “edebî prestij” kavramıyla dile getiriyor. O dönemlerde çok daha iyi şairler vardı muhtemelen ama bizim bildiğimiz isimler saray çevresindeki şairler ne yazık ki. Tabii dönemin tezkirelerinde yer almak da önemli. Şimdinin edebiyat tarihi antolojisi gibi düşünebiliriz tezkireleri. O tezkireye girmek de yine “sosyal bağlar”la, bir “sosyal ağa” dâhil olmakla ilgili. Geçmişteki sanat çevrelerine baktığımızda da bunu görüyoruz, saray çevresine yakın olmak bütün kapıları açmış zamanında. Modern sanatla birlikte küratörler, sanat eleştirmenleri, dergiler bu hamiliği üstlenmiş, tıpkı saraya yakın olmak gibi, sanat camiasına yakın olmak da sanatçının değerini belirlemiş. Bana göre “okur, satış, ödül ve eleştiri”, size verilen değerin, eserinizin fark edilmesinin bir sonucudur. Edebî prestiji belirleyen bence edebiyat camiasına ne kadar yakın olduğunuzla ilişkili. Edebiyat çevrelerinde herkesçe onaylanan, bilinen, sevilen biri çıkacak, “bakın bu iyi bir eser” deyip sizi takdir edecek ki okurun, eleştirmenlerin dikkatini çekesiniz. Burada takdir üzerinden bir hiyerarşi olduğunu belirtmek isterim. Takdir, üst mertebedeki birinin alt mertebedeki birine değer vermesi anlamına gelir. Tabii bunun politika ayağı da var, unutmamak lazım. Dönemin siyasi iklimi de bazı yazarların önünü açarken, bazılarının ismini silebilir. Dolayısıyla kültür politikası üreticileri de edebiyat eserlerinin değerini belirlemede etkili. Üzerine uzun uzun konuşabileceğimiz bir mesele bu, umarım başka bir başlık altında geniş bir persfektifle tekrar ele alınır.
Son dönemlerde değerinin yeterince bilinmediğini düşündüğünüz öykücüler ve romancılar var mı?
Bu sorunun tam tersi bir durumla karşı karşıyayız bence. Özellikle bu yıl, değerinin yeterince bilinmediği yapıtlardan çok, gereğinden fazla değer verilen yapıtların olduğunu görünce şaşırdım. Sosyal medyanın da etkisi belki. Beğenilen, üzerine paylaşımlar yapılan, çok satan öykücülere, romancılara bakıyorum ve “Allah Allah, bu kitap niye bu kadar beğenildi ki?” diyorum, ne yazık ki. Bunu ödüller üzerinden de söylemek isterim. Edebî eserlerin çıktığı dönemde yeterince değer görmemesi, fark edilmemesi her zaman rastladığımız bir durum ancak bazı eserlerin, bu kadar coşkuyla, böylesine bir alkışla göklere çıkarılması pek de görmediğimiz bir şey. Oğuz Atay’ı çok severim, gençliğimin yazarı, beni edebiyatçı yapan da odur, onun kelimeleri, onun yazdıkları. Ama ben bile Oğuz Atay’la ilgili ciddi eleştirilerde bulunabilirim size. Ne hikmetse bazı eserler muhteşem, mükemmel, resmen bir başyapıt. Gülerek söylüyorum tabii ki. Sorgulayalım istiyorum bunları. Eleştirilerimizi yapalım, çekinmeyelim. Her sanat yapıtı, kusurludur. Yoksa neden üretmeye devam edelim ki?
2023’te tadı damağımda kaldı dediğiniz o film hangisi?
Bu yıl, Türkçe edebiyattan uyarlanan sinema filmlerini izledim. Bir liste çıkardım, hepsini beş-altı ay içerisinde izledim. Çok keyifliydi. Hem edebiyat tarihimizin tanıklığını sinema üzerinden yapmış oldum, hem de metin üzerinde fark etmediğim detayları ekranda gördüm. Gençlikte izlenen filmleri 35’inden sonra tekrar izlemek de bir aydınlatma yaşatıyormuş insana, bunu deneyimlemek de iyi geldi. Örneğin Necati Cumalı’nın kadınlar üzerinde yazdığı öykülerin sinemada yer bulması (Mine, Adı Vasfiye, Tutku, Dul Bir Kadın), Cumalı’ya ve öyküye bakışımı değiştirdi. Cumalı’nın öykülerini okumuştum yıllar önce, yer yer zayıf bulmuştum ama filmlerini izledikten sonra öykülere tekrar döndüğümde o zayıflıklar gözüme çok batmadı, hatta kadınlar üzerine bu kadar cesur yazması hoşuma gitti. 1990 yapımı Devlerin Ölümü filmi, Sabahattin Ali’nin üç kadın öyküsünü anlatıyor: Yeni Dünya, Çilli ve Hanende Melek. Öyküleri okuyup filmi izlemek bambaşka bir etki bırakıyor. Bu filmler aracılığıyla “vamp kadın”, “kötü kadın” imajının hem edebiyat hem sinema çerçevesinde nasıl oluşturulduğunu, erkek bakış açısının izleyiciye nasıl dayatıldığını bir kez daha görmüş oldum. Yine Çalıkuşu, Vurun Kahpeye, Susuz Yaz, Kıskanmak, Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, Karılar Koğuşu, Benim Sinemalarım filmleri de izlediğim uyarlamalar arasında ilk aklıma gelenler. Kadın hikâyelerimize bir de buradan bakın derim.
Sizce 2023’te edebiyat gündemine damgasını vuran olaylar ve tartışmalar nelerdi?
İlay Bilgili ve Vildan Külahlı Tanış arasında geçen intihal tartışması bunlardan biri. Tartışma demek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Çünkü sadece İlay Bilgili konuştu, Vildan Külahlı Tanış’tan hiçbir şey duymadık. Neden duymadık? Edebiyatımızdaki ilk intihal tartışması değil bu. Eskiden de eleştirmenler intihalleri tespit edip köşelerinde bunları yazardı, bazı yazarlar yanıt verir, bazıları susardı. Günümüzde ise bunların tartışılabilir olması gerekiyor bence. İntihalden ziyade, edebiyat ortamımız adına konuşuyorum. İlay Bilgili’ye sosyal medya üzerinden verilen bazı yanıtlar üslup açısından sorunluydu bence. Her şeyi konuşalım, eleştirelim, paylaşalım. “Tartışma” bağlamında iyi bir noktada olduğumuzu düşünüyordum ama hâlâ camialar üzerinden taraf tutulup yorumlar yapılıyor. Üzücü.
İthaki Yayınları çalışanlarının yaşadığı mağduriyet, yayın dünyamızın da kamera arkasını göstermesi bakımından önemliydi. İthaki’nin ardından yayınevi çalışanlarının maaşları, çalışma koşulları gündeme geldi. Ben de okul biter bitmez, birkaç yıl yayınevlerinde çalıştım, tabii bundan on-on beş yıl öncesi. Bu süreçte hiçbir şeyin değişmediği görmek yayıncılığımızın geleceği açısından endişe verici. Genel olarak ülkedeki ekonomik şartları da göz önüne alırsak yayın dünyasında önümüzdeki birkaç yıl zor geçecek gibi görünüyor.
Dedalus Kitap’ın edebiyat çevirilerinde yapay zekâyı kullanması da bu yılki ilginç olaylardan. Bu haberi ilk duyduğumda yadırgamıştım ve bu durumu ucuzculuk olarak görmüştüm. Ancak Chat-GPT’nin hayatımıza etkileri aşikâr. Çeviri uygulamalarının geleceğine dair çalışmalar da var, ki beklenen de bu, yani her metnin, nitelikli bir çevirisi yapılabilecek. Evet, alışmamız zaman alacak ama gelişen teknolojinin yayın dünyasına katkılarını da görmezden gelmememiz gerekiyor, tabii çevirmenlerimizin tecrübesini yok saymadan.

Daha fazla Panzehir Söyleşiye  buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir