aysel karaca yazar
Aysel Karaca

ONSUN MERYEM’DEN “ŞAŞI SİNEĞİN DANSI”

Kitabın kapağını kapattığımda bende bıraktığı duygu, sokağa çıkıp avazım çıktığı kadar bağırmak isteği ve kahrolası ataerkil düzene isyan etmek oldu. Ama Yusuf Atılgan’ın tarif ettiği ‘sinemadan çıkmış insan’dan biraz farklıydı hissettiğim. On beş dakika değil, günlerce sürdü yüreğimdeki başkaldırı. Kitabı her elime aldığımda Ah! Diyordum. Ah! Taniti…

 

“Eğer yoldan çıkarsan ‘al sana şaşı sinek!’. Aslında Tamara biliyordu, yoldan çıkacak cesaretim yoktu.”
Roman bu cümleyle açılıyor ve şöyle devam ediyor “Tamara’nın her ‘eğer’ sözüyle başlayan cümlesi, kişiyi bir yola çıkarırdı ve sonu mutlu son değildi.”

Onsun Meryem’in Şaşı Sineğin Dansı romanının daha giriş paragrafından okura vaat edilen, sonu pek de mutlu bitmeyecek bir serüvene atılmak üzere olduğuydu.
Bu durumda huzursuz aklım, kafamdaki kimi sorulara cevap aramaya koyuldu. Okumak üzere olduğum roman eğer mutsuz sonla bitecekse, onu ne demeye okumalıyım? Okuduğumuz eserler yaşadığımız hayatın ikinci hatta üçüncü dereceden kopyaları ise çoğumuzun eli kitapçı raflarında neden kurmacaya doğru kayıyor? Ve bu romanlar bize yaşadığımız hayatın ötesinde bir şey sunmayacaksa onları böylesi bir hevesle okumaya girişmemizin anlamı nedir?
Bu soruları aklımda tutarak okumayı sürdürdüm.

 

Yazarın Çekici
Romanın kahramanı Taniti isimli genç öğretmen, Nikomedia (Kocaeli) depreminde göçük altında kalmaktan tesadüfen kurtulmuştur- Yazar roman boyunca görünen yerleşim yerlerinin antik isimlerini kullanmayı tercih ediyor- İlk sayfalar deprem ve onun yarattığı kaos atmosferinde yaşanırken bizi depremin acılarıyla yüzleştirmeyi başarsa da hikaye ilerledikçe gerçek meselesinin deprem olmadığını anlıyoruz.
Yazarın asıl derdi; insanlığın kadına, ötekine, mazluma, mağdura reva gördüğü yaşam sınırları ve bu bağlamda kullandığı ikiyüzlülük, taammüden yok ediştir.
Kahramanın roman boyunca itiraz ve isyan ettiği bu sınırlar, yok saymalar onu her yerde kuşatacak ve kendini inşa etmesine mani olacaktır. Kimsesiz ve yoksul olmasının yanına bir de kadın olmanın güçlükleri eklenince daha en baştan üç sıfır yeniktir Taniti. Neyse ki öğretmen olmayı ve devlet memurluğuna atanmayı başarmıştır.
Bunca baskının, hareket imkânını neredeyse sıfırladığı yaşamında bir tutamak ararken rastladığı eski dostu Jülide’nin uydurduğu ‘eğer’ oyuna tutunurlar:
Eğer Taru kızgınlıkla yeri sarsmasaydı benim çizgim de ikiye ayrılmayacaktı.
Eğer annemin elini bırakmasaydım, sıkıca tutsaydım, annemin haberini kuşlardan beklemeyecektim.
Eğer yanında seni koşulsuz seven biri varsa hayatın daha anlamlı olur.
Eğer sahneye nasıl geldiğimi bilseydim, beni dinleyen kimse yokmuş gibi şarkı söyleyemezdim.
Eğer kurduğum saatin sesini bekleyip uyumaya devam etseydim, bir kolonun altında ezilip kalacaktım.
Eğer yoldan çıkarsan al sana şaşı sinek!                    
Bu oyun tüm romana yedirilir ve neredeyse her epizot bir ‘eğer’ cümlesi ile başlatılır.  Böyleceeğer’ romanın laytmotifi halini alır. Tıpkı Taniti’nin hikâye boyunca bir düşüp bir kalkması gibi roman da aksak bir ritme dönüşür. Kahramanın hayalleri Tanrı Vulcanus’un aksak bacağı gibi hikâyeyi bir adım ileriye taşıyamaya çabalarken, ‘eğer’ darbeleri aralıksız sürdüren çekiç misali ömür aşındırır.
Kahramanın Işıksız Yolu
Taniti dostlarını depreme kurban vererek, günlerce sokaklarda şuursuzca dolanmış, sonunda acıya dayanmayarak güneyde hiç bilmediği bir yere kaçmayı yeğlemiştir. Burada tüm acılardan hatta kendinden bile kaçabilmek için çantasındaki diğer kimliği (arkadaşınınki) kullanmayı seçecek ve bu seçim tüm kaderini geri dönüşsüz bir yola sürükleyecektir.
Küçük yaşta öksüz kalınca anneannesinin yanına sığınmış, dedesi Yaser’in insancıllığı, Tamara’nın gerçekçi, gelenekçi bakış açısı arasında sıkışıp kalmıştır. Tüm çocukluğu ve gençliği boyunca çoğu kez kendi başının çaresine bakmak zorundadır.  Babasının evine zorla götürüldüğü günlerden birinde yaşadığı sarsıcı olay ise onun ne olacağını değil ne olmayacağını belirlemiştir.
“Bir gün, tam onu sevecektim, onu sevmek için bir bahane bulduğumu sanmıştım. Evinde plaklar vardı, albümlerini seçilmiş olduğu belliydi. Daha önceden hiç bilmediğim bir parçayı çalmıştı. Sözleri anlamıyordum, çok neşeli bir aryaydı, keyifliydi, bütün suçları, hüzünleri unutturuyordu. O arya yüzünden babam gözüme pek sevimli görünmüştü. Benim de ilgilendiğimi görünce bilgi vermeye başladı. Çok severdi her şeyi bildiğini göstermeyi. Besteciden falan bahsetti sonra adını söyledi ’la Donna e Mobile’ Ve ‘İtalyanca, kadınlar oynaktır anlamındadır,’ dedi. Arya tekrar dönüyordu, bilgilerini söylerken sevimliydi sonra sustu, yüzü değişti birden. Bağırır gibi ‘kadınlar paçavradır’ dedi. Onu sevmem için hiçbir bahanem kalmamıştı.”*
Belli ki erkekler kadınları hiçbir zaman değerli bulmuyor, onları birer paçavra olarak görüyordu. Masum bir melek olarak hatırladığı annesini bir şeytan gibi anlatan babası bile eski karısı ve küçük kızı hakkında bunları düşünüyorsa bir kadın hangi erkeğe güvenebilirdi?
Ben o sözü duyduğumda kendimi değil de hep annemi düşünmüştüm. Hedef annemdi o an bir uçurtma olmayı hayal etmiştim ya da düşecek gibi uçan bir balon çiçeğe binip açacaktım anneme doğru.” a.g.e
Şarkının sözleri yeterince açıktı. Babasının şuursuzca üzerine kustuğu nefret de ağaca sürülen cila görevi görmüştü.
“Kadın hercaidir
Rüzgârdaki kuştüyü gibi
Her an sesini değiştirir
ve de fikrini
Her zaman tatlı,
Güzel yüzlü
Gözyaşları içinde veya şen şakrak,
Her zaman paçavradır
Her zaman sıkıntılı
Ona inanan kişi,
Ona güvenen gafil kalpli kişi!
Şimdiye kadar kimse hissetmedi
Layıkıyla mesut…”
 
Kendini kaybetme, kendini bulma ve yeniden kaybetme yolculuğunda pek çok insanla tanışır Taniti. Kimi erkekle aşkımsı duygular, cinsel tecrübeler de yaşar ancak içindeki müziğin sesini dışarıya vurmayı başardığı günlere dek aslında hiç yaşamamış gibidir. Birkaç haftalık süreçte kendi kimliğiyle olmasa da hayalindeki yaşama kavuşmayı başarmıştır. Elbette inşa ettiği kâğıttan bir yaşamdır ve yıkılmaya mahkûmdur. Yine de bir süreliğine bile olsa hayalindeki kadına ve yaşama kavuşmuş olması az şey değildir.

 

*Şaşı Sineğin Dansı, Onsun Meryem, Papirusoutrigger/ İstanbul, Aralık 202

Diğer analiz yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazımızı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir