KAPAK (29)
Nevin Arvas

ELLERİ SOĞUK DÖNEME SICAK DOKUNUŞ “GURUR VE ÖNYARGI”

 Jane Austen en çok okunan Viktorya dönemi kadın romancılarından biri olarak kabul edilir. Külliyatı, bir dizi test yoluyla gerçek aşkı bulan bir erkek ya da kadının ortak aşk hikâyesini ele almaları bakımından evrenseldir. Romanları bize, onun aşina olduğu 18. yüzyıl İngiliz soylularının yaşam tarzının bir kesitini sunar. Öte yandan geçmişte ve günümüzde romanları en fazla uyarlanan, filme ya da dizi filme dönüştürülen yazarlardandır Jane Austen. Edebiyat ve film arasındaki ilişki, her birinin yayılması için diğerine dayanması anlamında çoğunlukla bir tür ortak varoluş biçimidir. Kültür teorisyenleri, filmlerin ve edebiyatın toplumsal cinsiyet, ırk, moda ve sınıf figürlerini sunan kültürel araçlar olarak görülebileceğini kabul ederler. Benzerlikleri ve bağlantılarına rağmen film ile edebiyat, dünyayı tanımlamak için madden farklı güzergâhlar kullanır. Her ikisinde de görüntülerin yeniden yapılandırılması vardır.

 

Bir roman filme dönüştürüldüğünde “benzersiz bir sözlü ortamdan” “çok kanallı bir ortama” kademeli olarak geçiş yapar.
Roman tek bir kişi tarafından üretilirken film birçok insanın ortak çabasıyla oluşur. Yazar Amy Villarejo “Film, dil gibi yapılandırılmıştır” derken, filmin dünyayı perdede ya da ekranda betimlemeyi amaçladığı fikrine odaklanır. Sahnenin, ekrana konulan öğeleri tanımlamayı ve yalıtmayı amaçladığı yaygın bir “sahneleme” eylemine vurgu yapar. Tiyatro gösterilerinden evrimleşen sinema, kapsamlı bir mizansen ve belirgin görsel nitelik taşıyan betimleyici bir başlangıç noktası sunar.
Jane Austen’in 1813’te yayımlanan Pride and Prejudice (Gurur ve Önyargı) romanının giriş başlığı “İlk İzlenimler”dir.
Yayımlanmasından bu yana iki yüzyıldan fazla süre geçmiş olmasına rağmen bu klasik roman cazibesinden hiçbir şey yitirmemiştir. Yönetmen Joe Wright’ın 2005 tarihli aynı adlı filmi, bir Anglo-Amerikan yapımıdır. 121 dakikalık film, romancının sözlü dünyasının oldukça doğru bir yeniden sunumu olarak kabul edilir. Bir roman sinema diline dönüştürüldüğünde doğal olarak bazı değişikliklere uğrar. Yönetmenin görevi, yazarın hayal ettiğini gerçekçi bir şekilde tasvir etmektir. Bu yüzden film kuramcısı Robert Stam “Sinema hem sinestetik hem de sentetik bir sanattır” der. Romandaki kelimelerin sembolik anlamları, görsel bir ortamda yeniden düzenlenir çok katmanlı bir bütün içerisinde sunulur.
Gurur ve Önyargı’nın bu romantik uyarlamasında güçlü oyunculuk performanslar izleriz. Elizabeth Bennet’i Keira Knightley, Mr Darcy’yi Matthew Macfadyen, Jane Bennet’i Rosamund Pike ve Bay Bingley’i Simon Woods canlandırır. Senaryosu Deborah Moggach tarafından yazılan Wright’ın Gurur ve Önyargı’sının, 1938’deki ilk sinema uyarlaması ve 1995’teki dizi versiyonu ile karşılaştırıldığında romanın ruhunu ziyadesiyle yansıtan bir yön bulduğunu söylersek yanılmayız.
“İyi bir servete sahip olan bekâr bir erkeğin bir eşe ihtiyacı olduğu evrensel olarak kabul edilen bir gerçektir.”
Film Jane Austen’in Pride and Prejudice romanının bu cümlesiyle girizgâh yapar hikâyeye. Fakat hikâye beş kızına da eş arayan Bayan Bennet hakkında kabul edilen bir gerçekle sona erer:
“Hayatının işi kızlarını evlendirmekti.”
Gurur ve Önyargı, akıllı Elizabeth Bennet ile yakışıklı, suskun Bay Darcy arasındaki romantizmi anlatır. İlk buluşmalarında karşılıklı olarak olumsuz izlenimler bırakırlar, ancak olaylar onları sürekli bir araya getirdikçe fikirleri değişir. Finansal ve iletişimsel sorunlar arasında devam eden filmin ana karakteri Elizabeth, insan hayatını ve duygularını içerse bile, kâr ve iyi pazarlığa odaklanan bu ikiyüzlü ve sığ topluma yabancı bir kişi olarak resmedilir. Ne ailesine ne de o zamanın toplumuna ait olduğu görülür, çünkü filmin diğer kadın karakterleriyle hiç bir ortak yanı yoktur.
Elizabeth karakterinin başlıca özellikleri aşırı dürüstlük, kararlılık ve iyimserlikle birleşen hızlı zekâdır.
Diğer karakterlerin eylemlerini analiz etme alışkanlığı içindedir Elizabeth. Uzun, yalnız yürüyüşlerinde geçmiş deneyimlerini yansıtmayı sever. Bencil değildir ve menfaat sağlamak için asla duygularına karşı harekete geçmez. Bu yüzden iki evlilik teklifini de reddeder. Hiç bir zaman denk gelmediği Bay Collins’ten ve kadın kahramanımız üzerinde yanlış izlenim bırakan ruh eşi Bay Darcy’den gelir bu teklifler.
Psikolog Eric Erikson’un Post-Freudyen teorisine göre, bir kişi yaşamı boyunca sekiz aşamadan geçer ve bir aşamadan diğerine geçiş, kişinin ana çatışmasını çözme yeteneği veya yetersizliği ile belirlenir. Elizabeth Bennet’in bu sınıflandırmadaki yerine bakıldığında “erken yetişkinlik” olarak adlandırılan ve “yakınlık ile yalıtım” arasındaki çatışmanın damgasını vurduğu altıncı evreye ait olduğu pekâlâ söylenebilir.
Elizabeth’in ilk düşüncesi, ölüm onları ayırana kadar mutlu yaşamak için mükemmel bir eş arayışıdır.
Aslında onunla evlenmek isteyen iki adayla yani Bay Collins ve Bay Darcy ile birleşmeyi reddetmesi, bir anlamda onun bu aşamaya ait olmasını önler. Reddetme, eş arama süreci, beğenileri, karşısına çıkan ilk erkekle evlenmeyi kabul etme konusundaki isteksizliği gibi sebepler haklı gösterilebilir ve ana karakterin “yakın ve kalıcı ilişki kurma” arzusunun kanıtı olarak kabul edilebilir. Bu makullük, yetişkinliğin bir özelliği olan olgunluğun işareti olarak görülür.
Ne tür bir görünüme sahip olursa olsun, rüya görme düzeyine göre herkes kendi dilinde bir aşk hikâyesi hayal edebilir.
Joe Wright iki cinsiyet arasındaki düşünce yozlaşmasının, ilişkideki başlangıçları güçlendirmeye olan etkisini romandan daha gerçekçi bir ortam oluşturarak sunar. Yoksulluk, pislik ve çökmekte olan soyluluk Wright’ın sinema diliyle “biraz daha sokak” olarak adlandırdığı bir gerçekliğe evirilerek anlatılır hikâyede. Film çağdaş hissettirir. Diyaloğa neredeyse hızlı bir teslimiyet vardır. Gülünç bir komedi değildir, hiç bir tıkanıklık duygusu olmayan keskin ve hızlı diyaloglarla akar. Wright izleyiciye sanki gerçek gözlemciler olduklarını hissettirir. Yönetmen, filmin girişinde sinematografide kameranın belirli bir nesneyi daha uzun süre takip etmesi için seçilen izleme çekimi tekniğini kullanır. Bu durumda kamera Elizabeth Bennet’in malikânesi Longbourn’a geri dönüşüne odaklanır. Kapıya ulaşıp yanından geçtiğinde, kamera yörüngesini değiştirir ve evin kapısından içeri girer.
Filmin önemli sahnelerinden biri de Bay Darcy’nin Elizabeth’e evlenme teklif etmesidir.
Dışarıda şiddetli yağmur yağarken, kamera Elizabeth’i aceleyle bir köprüden koşarken yakalar. Fırtınanın sesi ve güçlü bir müzik anlam karmaşası yaratır. Elizabeth’in içinde hissettiklerini, özellikle Bay Darcy’nin müdahalesine duyduğu öfkeyi ve kız kardeşinin kalp kırıklığından dolayı duyduğu üzüntüyü tasvir eden sahne planlanmamış bir itirafın mekânı olur:
“Seni seviyorum…”
Bu açıklamayı Elizabeth’in reddi izler. Yönetmen bu sahnede hem karakterlere hem de duygularına daha iyi odaklanmak için hareketli el kamerası kullanır.
Filmdeki bir diğer önemli sahne de Elizabeth’in sabahın erken saatlerinde bir tarlada yürürken görülmesidir. Ardından Bay Darcy’nin ona yaklaşan figürünün geniş bir görüntüsü gelir. Bir parça müzik duyulur ve Bay Darcy yaklaştıkça müziğin sesi de yükselir. Elizabeth’in yanına gelen Darcy ciddi ve tutkulu bir açıklama yapar:
“Beni bedenim ve ruhumla büyüledin ve seni seviyorum, seviyorum, seviyorum. Ve bu günden sonra asla senden ayrılmak istemiyorum.”
Elizabeth sonra elini kaldırır ve öper. Arkalarından güneş doğar, rengi sıcaklık hissi yaratır. Sahne, her iki karakterin de alınlarını birbirine değdirmek için eğilmelerinden sonra kapanır. Bu sahnedeki uyarlama sadece diyaloğa değil görüntüye de odaklanarak verilmek istenen duyguyu katmanlaştırır.
Bu tip uyarlamalarda eserin güçlü, küçük bir parçasını alarak bütününe vurgu yapmak yöntemi oldukça etkili sonuçlar doğurur. Kadın kahramanın yüzünün yakın görüntüsü, hayali, senaryo sayesinde ilginç bir plana dönüşür. Metinde geçen, Bay Darcy’nin Elizabeth’in gözlerine olan hayranlığı ve buna atıfta bulanan tüm diyaloglar kesilir. Bunun yerine kamera genellikle Elizabeth’in gözlerine odaklanır.
Karakterler arasındaki etkileşimlerin çeşitliliği düşünülürse, filmin bir yaşam ruhuna sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Wright, senarist Deborah Moggach ile birlikte bazı büyülü fantezi anlarının filme girmesini tercih etmiştir. Bay Darcy ve Elizabeth Bingley balo salonunda dans ederken, bir noktada mekânda sadece onlar varmış gibi görünür ve büyüyen aşklarıyla savaşırlarken aralarındaki keskinliğin kaybolmasına izin verilir.
Gurur ve Önyargı filmi, bir İngiliz Viktorya dönemi eserini mütevazı, parlak ve modern bir şekilde anlatması bakımından son derece önem arz eder. İki yüz yıl önceki hikâyenin bayatlamadığını, romantizmin ve kostümlerin modasının geçmediğini ve izleyiciyi hala büyüleyebileceğini ispatlar. Filmlerin amaçlanan anlamının, ideolojisinin, aşk ve bağımsızlığın el ele gidebileceği olduğuna seyirciyi inandırır. Kendine sadık kalmanın ve doğru olduğuna inandığı şey için savaşmanın saygıyı hak ettiği duygusunu verirken, nesiller boyunca milyonlarca insana hitap eden mesajı hakkıyla yerine ulaştırır.

Yazarımızın diğer yazılarını okumak için lütfen buraya tıklayın.

Diğer sinema yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir