aysel karaca yazar
Aysel Karaca

CERVANTES'İN DON KİŞOT'U

La Mancha’lı Asilzade Don Kişot ve Miguel De Cervantes

Mesele Cervantes’in eşsiz eseri Don Kişot ve sonrası olunca, yola Borges’in, Pierre Menard hikâyesiyle düşmenin ve Cervantes’in geride bıraktığı ekmek kırıklarını takip ederek devam etmenin doğru olacağını düşünüyorum.  Borges’in yarattığı Pierre Menard isimli kahramanın  en büyük arzusu “…başka bir Kişot yazmak değil, bunu yapmak kolaydır, o Don Kişot kitabının kendisini yazmak istiyordu.
Onun amacı kopya etmek değildi. Onun akıllara durgunluk veren amacı Cervantes’inkilerle, kelime kelime, satır satır örtüşecek birkaç sayfa yazabilmektir”. Babil Kitaplığı isimli hikayesindeyse kahraman, “ Kitaplığın bütün insanları gibi ben de hac görevini yerine getirdim, bir kitabın ardına düştüm…”ve “Ötekilerin tümünün anahtarı ve yetkin özeti denebilecek bir kitap olmalı mutlaka.”  diyerek, kitaplıkta var olduğuna emin olunan ve bir türlü bulunamayan,  kataloglar kataloğu (arketipler kataloğu) ve bir toplam kitap’tan bahseder.
Borges böylesine absürt öyküleri neden yazmıştı, amacı Cervantes’in eserinin eşsizliğine ve sonsuz bir metin olma haline vurgu yapmak mıydı?
Jale Parla’nın “Don Kişot’tan Bugüne Roman” adlı yapıtında roman hakkında yazdığı cümleler dikkat çekicidir. “…elindeki yalnız bir anlatıdır, bu yazarın yazmış olduğu bir anlatı. Ama bundan başka yazılmış ve yazılacak  sayısız anlatı vardır. Ve elinde tuttuğun kitap, geçmişteki ve gelecekteki bütün anlatıların her birinin üzerine vuracak gölgesiyle, değişmeye gebe bir kitaptır. Bu kitap son kitap olmadığı gibi, hiçbir okuma da son okuma değildir. “. (Sayfa 62)
Albert Camus “Sisifos Söyleni” isimli deneme kitabını şu cümle başlatır; Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. Bu cümleyi edebiyata uyarladığımızda ise şöyle bir önermeye ulaşabiliriz. Gerçekten önemli olan tek edebi sorun vardır, yazmak. Yazmaya değip değmeyeceği konusunda bir yargıya varmak, edebiyatın temel sorusuna yanıt vermektir.
La Mancha’lı Asilzade Don Quijote’nin hikayesini okuduğumuzda çoğumuz, vay be! İyi ki yazmış, diyeceğiz. Karşımızda eşine zor rastlanır bir dehanın ürünü olan, bitirdikten sonra da tekrar tekrar okuma arzusu duyacağımız yazın dünyasının neredeyse kutsal kitabı diyebileceğimiz eseri durmaktadır.
don kişot
Aslında hikâye oldukça basittir: Şövalye romansları okuya okuya deliren elli yaşlarındaki La Mancha’lı Alonso, uşağı Sancho’yu da ikna ederek İspanya’nın La Mancha çayırlarında üç yaz ayı boyunca çılgın bir maceraya atılmıştır. Dağları aşar, kayalara tırmanır, tek metelik vermeden hanlarda konaklar, pek çok kafileden ve kişiden epeyce dayak yer, ölesiye yaralanırlar.  Köyün berberi ve papazı tarafından çeşitli hileler ile üç kere geri döndürülürler. İyilik ve erdem timsali şövalye müsveddesi Alonso, ikinci kez, öküz arabasında, samanların arasında,  zapzayıf ve sapsarı bir halde,  çığlıklar eşliğinde evine taşınırken neredeyse ölmek üzeredir.
Birinci kitabın hikâyesi kabaca böyle özetlenebilir. Meraklı okurun, deha bunun neresinde diye sorduğunu duyar gibiyim. Cervantes başta sorduğumuz; yazmaya değer mi sorusunu yaklaşık dört yüz on üç yıl önce kendisine sormuş ve daha önce yapılmamış muhteşem bir kurguyla yola çıkmıştır, bu yolla da modern romanın doğumuna yol açmıştır.
Cervantes elbette tanrı değildir, yani bir şeyi yoktan var etmiş değildir. İşin gerçeği eserin doğum aşamasında üç çok önemli basamak vardır, birincisi ve en önemlisi yazarın Osmanlı’da esir kaldığı sürece okuduğu ya da dinlediği Binbir Gece Masalları, ikincisi romanın ana yapısı, hiciv için kullanacağı kendinden önce yazılmış ve artık ölmeye yüz tutmuş şövalye romansları ve romanı böylesine sevmemizi sağlayan delirmiş kahramanımızın atası, Erasmus’un “Deliliğe Övgü” kitabının kahramanı, bilge delisidir. Cervantes Madrid’de Erasmus’un öğrencisi  Lopoz de Hoyos’un öğrencisi olmuştur. Erasmus’un eserini okuduğu sırada romanı için ihtiyaç duyduğu esine kavuşmuştur. Kitap gülmece türünde yazılmış, bilge bir delinin sayıklamalarıyla örülmüştür.  Cervantes sansür kurulunun elinden kurtulma yolunu bulmuş; kendini bilge sanan bir deliyi kötülükle mücadele için yollara düşürmenin akıllıca olduğunu anlamıştır…
Cervantes bu durumu okurla ilk diyaloğunda, Önsöz’ün ilk cümlelerinde itiraf etmiştir.
Aylak okur: Bu kitabın, zihnin, düşünülebilecek en güzel, en zarif, en akıllıca ürünü olmasını isterdim; buna yeminsiz inanabilirsin. Ancak tabiat kanunlarına karşı çıkamadım; tabiatta her şey benzerini doğurur. Benim kısır gelişmemiş deham da, her türlü rahatsızlığın hakim olduğu, her türlü hazin sesin duyulduğu bir hapishanede doğmuşçasına  kuru, kırışık, maymun iştahlı ve çok çeşitli, kimsenin aklına gelmeyecek bir evlattan başka ne doğurabilir…”
Bu girizgahta okura “aylak okur”, diye seslenerek onu daha başlangıçta metne ortak eder, ve metni dilediği okuyup eleştirebileceğinin müjdesini verir. Bu interaktif diyalog için de bahanesi açıktır. Kitabın babası ben değilim, olsa olsa üvey babasıyım, diyerek metne fırlatılacak tüm okların da kendine değmeden geçmesini sağlar.
“Olabilir ki, bir babanın çirkin, sevimsiz bir oğlu olur… Ama Don Quijote’nin babası gibi görünsem de, üvey babası olan ben, âdetlere uyup, başkalarının yaptığı gibi, neredeyse gözlerimde yaşlarla, oğlumda göreceğin kusurları affetmen veya görmezden gelmen için sana yalvarmayacağım, sevgili okur. (…) kısacası hikaye hakkında, kötü söylersen karalanmaktan, iyi söylersen ödüllendirilmekten korkmadan, istediğini söyleyebilirsin.”
İkinci oyun, metnin yazarının belirsizliği ya da gizemi ile ilgilidir. Metin, sekizinci bölümün sonuna dek bir yazarın elinden çıkmış gibi duruyorsa da sekizinci bölümde hikâye yarım bırakılıp kayıp bir metinden bahsedilmeye başlanır. Anlarız ki metnin yazarı Cervantes değildir. Uydurduğu Arap tarihçi Seyyid Hamid Badincani tarafından belirsiz bir tarihte yazılmış el yazmaları, Mağrip’li bir delikanlı tarafından bulunarak Cervantes için İspanyolcaya çevrilmiştir. Metinde bunun dışında hikâyeleri okunan bir gölge yazar da vardır. İşin özü Cervantes okuru diri tutmak için hikâyeyi neresini kimin yazdığı belirsiz bir oyuna dönüştürmüş, kendisini metinden epeyce uzakta tutmuştur. Metni yazan yazanadır…
Jale Parla kitabında bu durumu şöyle açıklar,
“Aslında Vizcayalı kesintisi biraz da bu dönüşüme çağrıdır. Bütün okurların yazarlaşması, bütün yazarların da okurlaşması ve sonunda zeki ve yaratıcı okurla bu oyuncu kurgunun yazarının buluşabilmesi için bir tür okur eğitimine davettir. James A. Parr’ın dediği gibi, “bazı metinse] stratejiler […] ilk bakışta iletişimi zorlaştırır görünseler de, daha dikkatli incelendiklerinde akıllı okurun eğilimine katkıda bulundukları görülür.”3 Üstelik bu okur, okuduğunun bir kurgu olduğunu dürüstlükle kendisine sürekli anımsatan yazarı takdir etmesi beklenen akıllı bir okurdur. İşte öykünün durdurulduğu bu an, Cervantes’in ideal okuruna ulaşma arzusunun dile geldiği andır:”
don kişot heykeli
Okurun kafası karışsa da heyecanını hiç kaybetmez, eğlencesinden ödün vermez, romandaki kimi bölümlerde okumaya ara verip kahkahalarla gülünebilecek denli gülmece unsuru da mevcuttur.
Cervantes aslında tüm bu oyunbazlığın arkasında onu gölge gibi takip eden ideal okurun potansiyel birer yazar adayı olduğunun da farkındadır. Dolayısıyla roman aynı zamanda yazar adayları için eşsiz bir yaratıcı yazarlık kitabıdır.  Yazarın yazar adaylarına vereceği pek çok  nasihat vardır. Bunu kimi zaman hikayeyi dudurarak, kimi zaman hikayeye yedirerek yapar.
Giriş bölümünde kitabını övmesi için uydurduğu büyücü Urganda okura şöyle seslenir,
LA MANCHALI DON QUİJOTE KİTABINA
Binbir  Surat Urganda’dan
Dikkatli davran,
İyi bir kitap yaz,
İyi olmak istiyorsan
Ne yaptığını bilmiyorsun diyemez
akılsızlar o zaman.
Ama dikkatli davranmazsan,
kimin eline düştüğünü
uzun sürmez anlaman,
Hemen akıl vermeye kalkar
verecek aklı olmayan.
Serüvenlerini anlatacaksın
La Mancha’lı bir soylunun
delirmiş aylak aylak kitap okumaktan.
Gereksiz resimler koyma
kalkanına sakın,
ardına düşersen yapmacığın
boş laf etmekten
bir yere varamazsın.
Çok ileri gitme överken,
alaycı biri sanırlar.
“Don Alvaro de Luna,
Kartaca’lı Hanbibal,
İspanya’da kral François
talihten şikayet etsin!”
Zenci Juan Latino
gibi konuşmaya kalkma
birden çok dilli,
Latince döktürme boşuna,
gitmez bunlar Tanrı’nın hoşuna.
Bilgiçlik taslama bana,
dem vurma felsefeden,
arif olan anlar sonra,
sorar dudağını büküp:
“Nedir bu palavra?”
Akıl satma, dedikodu yapma,
uzağından geç aklın varsa
seni ilgilendirmeyen şeyin.
Şaka yapmaya çalışma,
verirler ağzının payını,
iyi bir ün kazan
bunun için çalış durmadan,
çünkü boşuna masraf etmiş olur
iyi bir şey yayınlamayan.
Unutma, çatısı camdansa delidir
taş toplayan …
Aklı olan sakınımlı davranır
yazdığı kitapta her zaman
bulunmaz yazdıklarında bir değer
genç kızları eğlendirmek için
sayfa doldurmuşsa eğer.

İkinci kitap ise on bir yıl aradan sonra, birinci kitabı ve gölge yazarı kritik etmek için yazılmış gibidir. Cervantes üvey oğlum dediği birinci romanını eleştiren, eksiğini gediğini ortaya koyan, kimi yerde de öven ikinci bir roman yazmıştır. Her ne kadar hikâyede iki roman arasında üç ay var gibi anlatılmışsa da aslında ikinci roman on bir yıl sonra yazılmıştır. Yani birinci bölümü elli bir yaşındayken, ikinci bölümü altmış iki yaşındayken yazmıştır.
Cervantes oldukça entelektüel bir yazardır, kendisinden evvel yazılmış tüm kadim eserleri okumuş ve içselleştirmiştir. Vergillus’tan Homores’a, Binbir Gece Masallarından, romanslara,  Poetika’dan, şiire, oyunlardan, yerel anekdotlara kadar bulduğu ne varsa okumuş, içselleştirmiştir. Ve romanı kurgularken de o güne dek yazılmış tüm yazın türlerini; Masal, sone, epik, postoral roman, şövalye romansları, anekdotlar,  grotesk oyunlar, doğu öyküleri ve epizotları bir üst kurmaca ile birbirine örerek türler arası hatta metinler arası bir metin yaratmış, Bahtin’in deyimiyle bir karnaval yaratmıştır.
Elbette roman hakkında yazılacak ve söylenecek şeyler sonsuzdur, hiç bir okuma son okuma değildir.
Roman hakkında bu genel yorumları yaptıktan sonra dünya ve Türk edebiyatına etkilerinden kabaca bahsedecek olursak. Evvela şunu söylemeliyiz, Cervantes’i okuyup etkisi altında kalmayan bir yazar sanırız yoktur.
Diderot’dan başlayarak, Kaderci Jacque ve Efendisi, Sterne’in Tristram Shandy’si, Dostoyevski’nin Prens Mişkini, Ahmet Mithat Efendi’nin Çengi’si,  Oğuz Atay’ın Selim ve Turgut’u, Rıfat Ilgaz’ın Cemil Bey’i ve niceleri…

Yazarımızın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

4 thoughts on “CERVANTES’İN DON KİŞOT’U / Aysel Karaca

  1. kalgayhan donmez dedi ki:

    Aysel Hocam
    Yazınızı her zamanki gibi büyük bir zevkle okudum. Çağların, yazarların, kitapların arasında bir seyahatten dönmüş gibiyim. Bu
    doyurucu, ufuk açıcı gezi için teşekkür ederim. Yüreğinize, bilginize, belleğinize sağlık.

    1. panzehir_dergi dedi ki:

      Kalgayhancığım çok teşekkür ederim. Ne mutlu bana bu zevki yaşatabiliyorsam. Kitapların arsında aşkla geziyorum biliyorsun. Bazen de dökülüyor böyle kendiliğinden. Var ol…

  2. Birsen Karaloglu dedi ki:

    Ben de büyük ustaları incelediğiniz atölye çalışmalarınıza katılmak istiyorum. Don Kişot’u neredeyse ilk okuldan bu yana bilirim. Çok sayıda versiyonunu okdum. Çizgi romandan, bale uyarlamasına kadar neler neler izledim. Hatta bir iki yıl önce izlediğim bir filmde bir sinema öğrencisinin okul ödevi olarak çekmek istediği Don Kişot filminin ana oyuncusunun değişim ve dönüşümüne kadar çok sayıda farklı yaklaşımla karşılaştım.

    Taa ki, sizin derinlikli inceleme yazınızı okuyan kadar.. Meğer, ben bugüne kadar Cervvantes’i anlayamamış, Don Kişot’u tanıyamamışım.

    Size teşekkür ediyorum.

    1. panzehir_dergi dedi ki:

      Birsen Hanım yazım hakkındaki değerlendirmenize çok mutlu oldum. Var olun. Bence her okuma metni yeniden inşa ediyor. Her metin her okurla yeniden yazılıyor. Tüm bakış açıları biricik neticede. Analizlerimi ve üzerine inşa ettiğim dünyayı sizinle paylaşmayı ben de çok isterim. Dilerim bir atölyede buluşma şansımız olur. Sevgiler… Keyifli okumalar…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir