BACAKLAR
Yolcularının büyük çoğunluğunu Manisa’da indiren tren henüz hareket etmişti. Çoğu boş olan kompartımanlardan birinde genç bir çift vardı. Adam, kumral saçlarını bal rengi kurdeleyle atkuyruğu yapmış, kâkülleri mavi gözlerinin üstüne düşen genç kadının elini tutmuş, kim bilir ne güzel şeyler anlatıyordu ki kapı hızla açıldı. Saçlarını sıkı topuzla ensesine hapsetmiş, bir eliyle şile bezinden uzun eteğini çekiştiren, diğeriyle keçi derisi, koyu kahve bir valiz taşıyan, orta yaşlarda, tıknaz bir kadın içeri girdi. Omzundaki heybe çantayı boş koltuğa koydu. Valizini kompartıman rafına yerleştirmek için kaldırdı ama kısa boyuyla o rafa yetişmeyi bir türlü beceremedi.
O çantasıyla savaşırken ötekiler onu fark etmemişler, konuşmaya devam ediyorlardı. Kadın, zorlanmasından çok önemsenmemesinin verdiği hırsla adama baktı. “Yardım etsen de yukarı koysak” diyerek valizi ayağıyla ona itti.
Adam, gözlerine dikilmiş kızgın bakışlara, terlemiş yüzün buyurganlığını taşıyan soğuk sese hemen fırladı. Efendisine geç kalmış hizmetlinin mahcupluğunda valizi kaldırıp üst rafa yerleştirdi. Kadın da görevini aksatmış hizmetlisine kızgın, efendi suratıyla onu izledi. Yapılan işten emin olduktan sonra boş koltuğa oturdu.
Şaşkınlığı devam eden genç adam, bir süre başka bir buyruğu bekler gibi ayakta bekledi. Ses çıkmayınca yerine oturdu. Topuzlu kadınla birlikte içeriye hâkim olan soğuk hava, genç çifti birbirlerinden uzaklaştırmıştı. Mesafeli, huzursuz oturuşta konuşmadan kadını izlemeye başladılar.
Çatık kaşlarıyla onlar yokmuş gibi davranan kadın, çantasını açıp bir kitap, küçük bir not defteri, dolma kalem çıkardı. Okumaya, okurken bazı satırları çizmeye, deftere not almaya başladı.
Çok sürmedi tren hareket etti. Bir süre konuşmadan yol aldılar. Sessizlik devam ediyordu. Pencereden akıp giden sarı, sıcak ağustos manzarası kompartımanın soğuk havasını ısıtmaya yetmiyordu. Genç çift soğukluğa fazla dayanamadı, kendilerini yok sayan kadına boş verip konuşmalarına kaldıkları yerden devam ettiler.
Adam “Ben senin merhametle yoğrulmuş yüreğini, kıvrak zekânı en çok da gülüşünü seviyorum. Seninle kendimi bütünlenmiş hissediyorum” dedi. Genç kadınsa delikanlının gözlerinin içine bakarak “Ama bacaklarımı da çok sevmiştin” dedi.
Delikanlının yüzünden bir anlığına hınzır bir gülümseme geçse de toparlanıp şefkatle “Onların yerine sevilecek başka şeylerin de var. Her şeyden öte seni, sen olduğun için seviyorum. Birlikte olmamız dünyalara değer. Ayrıca önemli olan duyguların samimiyeti, ruh ve yürek asilliği ” dedi.
“Ama unutma, kadın bacakları şiirlere esin olmuş. Uğruna intihar etmiş erkekler. Bacaklarımız en kışkırtıcı, en uyarıcı, vücudumuzun en bütünleyici parçalarından biri. Onlarsız da olur demekle ne kadar iddialı konuştuğunun farkında mısın?”
“İddia değil. İçimden geçenler. Hem niye, sanki her ikisini de kaybetmişsin gibi konuşuyorsun. Biri yoksa bile öteki sağlam. Ayrıca ne büyük bir felaketti yaşadığın. Sağ kurtulduğun için şükrediyorum.”
Konuşmalar karşı koltukta oturan kadının okumayı bırakıp bakışlarını onlara çevirmesine yol açtı. Onlarsa ilginin farkında olmadan devam ettiler.
“O kazadan sonra tren yolculuklarından korkuyorum” dedi genç kadın. Adam karşılık vermedi. Öteki, kitabıyla kalemini yanındaki boşluğa koyup merakla atıldı.
“O büyük kazayı siz de mi yaşadınız?”
Genç çift konuşmayı duyunca şaşırdı. Topuzlu kadın “Demek bu yaz sıcağında o koyu renk, kalın pantolonu giymeniz bacaklarınızın olmayışından” diye konuşmasını sürdürünce, ikisi de şaşkınca ona baktılar. Elleri birbirinden ayrıldı, arkalarına yaslandılar.
“Evet” diye yanıtladı genç kadın. Ötekisi tuhaf bir kahkaha eşliğinde “Ne iyi, ayağınızı kaydıramazlar hiç olmazsa” diyerek eteğini baldırlarına dek açtı. Tombul, kalın bilekli ayaklarını işaret ederek “İki ayağımı birden kaydırdılar. Kadın olarak başarılı bir yönetici olmamı kabullenemediler, dünyanın öteki ucuna sürüyorlar” dedi.
Kahkahası devam edip histeri krizine dönüştü.
“Hem tacizlerden de kurtulursunuz Sergileyecek bacakları olmayan bir kadına kimse dokunmak istemez, sakat insan tiksinti uyandırır. İnanın sevinecek çok şeyiniz var. Hem eksik bir bedenin varlığı ‘önemli olan yürek asilliği’ sözünün de sağlamasını mümkün kılar. Benim bu sağlam bacaklarla o sağlamayı yapabilmem mümkün değil.”
Tren durmuştu. Kadın eteğini indirdi, çantalarını alıp giderken döndü, küçümser bakışlarını adama yöneltti, gözlerinin içine bakarak kadına hitaben, giderayak konuşmaya noktayı koydu.
“Bence siz de o sağlamayı yapmayın. Erkeklerin sözüne güvenilmez.”
Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.