sedef ergürbüz
Sedef Ergürbüz

ALAN PARKER'IN SADECE BİR FİLMİNİ Mİ BİLİYORSUNUZ?

Alan Parker adını çoğunluk gibi ben de “Midnight Express” filmi ile duydum.

Tabi bu nahoş bir tanışma idi. Parker, uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle Türkiye’de hapsedilen Billy Hayes isimli Amerikalı’yı konu aldığı “Geceyarısı Ekspresi” filmi ile Türkiye’nin imajını zedelemiş ve büyük tartışmalara neden olmuştu.
Aralık 2004’te Türkiye’ye yaptığı bir ziyaret sırasında kitaptan uyarlanan filmin senaristi Oliver Stone  yazdığı şeyleri çekim aşamasında fazla dramatize ettiğini kabul ederek özür diledi.
Kitabın yazarı Billy Hayes‘de, Amerikan basınına yaptığı açıklamalarda Türkiye hakkında fikir ve anılarının filmde olduğu gibi sadece negatif şeylerden oluşmadığını ve filmde çarpıtılan Türkiye görüntüsü yüzünden vicdan azabı duyduğunu belirtmiştir.
Alan Parker, 2009 yılında yaptığı açıklamada ise “istenmeyen adam” ilan edilmiştim ama şimdi çocuklarım tatillerini Türkiye’de geçiriyor. Dünyanın dört bir yanını gördüm ama Türkiye gibisi yok” ifadelerini kullanmıştı.
Ama Alan Parker sonraki yıllarda şaşırttı beni. “Fame” müzikali ile 1980’lerde içimiz kıpırdadı. Fame ile Alan Parker, daha sonra çekilecek olan Flashdance ve Dirty Dancing gibi içimizi ısıtan müzikal filmlere de kapı aralamış oldu.
Artık beni şaşırtamaz diye düşünürken 1982’de asıl şoku Pink Floyd: The Wall (1982)” filmiyle yaşadım. Pink Floyd şarkılarını dinlemeyi çok seven, Bob Geldof’a hayran olan ben, ablamın peşine takılıp sinemaya gittim ve hayatımın ilk görsel şovunu izledim. Sorgulama sürecine sokan yürüyen çekiçler sahnesi hala gözümün önündedir. Ünlü yönetmen müzikal film serisini 1996’da başrolünü Madonna’nın oynadığı “Evita” ile tamamladı.
Alan Parker bir röportajında müzikle etkileşimini şöyle anlatıyor:
“Müziği seviyorum, oğlumun ikisi müzisyen, ben değilim. Müzik ve görüntüleri bir araya getirmek, insanlarla iletişim kurmanın fevkalade güçlü bir yoludur. Her sahnedeki dramayı ve duyguları müzikle artırabilirsiniz.  Eğer yanlış müzik kullanırsanız bunun tersi bir etki yapar. Pek çok farklı müzik türünü severim ve bu yüzden filmlerimde farklı müzik türlerine yer vermeye çalışırım.”
Aradan uzun yıllar geçtikten sonra “Birdy”i izledim. Benim de  içime kapandığım bir dönemdi. Gregor Samsa nasıl böceğe dönüştüyse, içine kapanan Birdy’nin de adeta kuşa dönüşmesinden çok etkilenmiştim ve hatta kedimin adını -o ara balkondan kuş yakalayıp oynadığı için de- Birdy koymuştum😊 Nicolas Cage ile birlikte başrolü paylaşan Birdy rolündeki Matthew Modine’in oyunculuğu muazzam. Bir insanın kuş gibi durabilmesini, hissedebilmesini ancak bu filmde görebilirsiniz. Müziklerini de hayranı olduğum Peter Gabriel’in yapması ayrı bir hoşluktu benim için.
alan parker
“Birdy” kronolojik sırayla anlatılmadığından  hikayenin kendini çözmesi zaman alıyor. Çünkü yönetmen bu filmde anlatım tekniği olarak “in medias res – ortasından başlamak” tekniğini kullanmıştır. Bu teknikte yönetmen, seyirci anlayabilsin diye geçmişe dönmek zorundadır ve  in medias res anlatımı seçildiğinde geriye dönmek artık flashback değildir.
II. Dünya Savaşı’nı yaşamış  olan kitabın yazarı William Wharton aslında bir ressamdır ve kendisini hep bir ressam olarak gördüğü için, yazarlık kariyerinin hep bir özgürlük taşıdığını belirtmiştir.  Yazarın kendisi II. Dünya Savaşı’nı yaşadığı için kitabın içinde öz yaşamsal anlatılar da var. Film 1980’li yıllarda çekildiğinden İkinci Dünya Savaşı, Vietnam Savaşı olarak uyarlanmıştır.
Parker, Fred Zinneman için çok iyi bir arkadaşım ve akıl hocam demiştir. Onu etkileyen diğer  yönetmenler,  John Ford ve Orson Welles’ti.  Ancak ona film yönetmeni olması için ilham veren ve insanların ancak söyleyecek bir şeyleri varsa film yapımcısı olmaları gerektiğini öğreten kişi Ken Loach‘du.
Parker 2002’de bir şövalyelikle ödüllendirildi. Tüm çalışma arşivini BFI Ulusal Arşivi’ne bağışlayan ve geçen yıl vefat eden Sir Alan Parker’ın diğer filmlerinden başlıcaları; Angel Heart (1987), Mississippi Burning (1988), The Commitments (1991) ve  son iki filmi 1999’da Angela’s Ashes (1999)  ve 2003’te The Life of David Gale (2003).
Onun hakkında yazılan bir makalede; “Alan Parker’ın kariyeriyle ilgili sorunun, tek bir şeyi yapmakta iyi olmaması – her şeyi yapmakta iyi olması” yazıyordu. İyi olup olmaması otoritelerin takdiri ancak bende yukarıda bahsettiğim çok farklı etkiler yarattığı kesin.

Yazarımızın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Kaynakça:

  1. Cem Başeskioğlu ile Film Okumaları
  2. Golden Globes sayfasındaki filmografisine buradan ulaşabilirsiniz.
  3. Film Talk sayfasındaki röportajına buradan ulaşabilirsiniz.

Related Posts

3 thoughts on “ALAN PARKER’IN SADECE BİR FİLMİNİ Mİ BİLİYORSUNUZ? / Sedef Ergürbüz

  1. Ayşegül Gezgin dedi ki:

    Güzel bir pazar yazısı teşekkürler

  2. Birsen Karaloğlu dedi ki:

    Alan Paker’ın müzikal filmlerini izlemiş ve çok sevmiştim. Yazınız, diğer filmlerini de arayıp bumam için beni heveslendirdi. Çok teşekkür ediyorum. Sevgiyle.

  3. Sema Arslan dedi ki:

    Ayrı ayrı takip ettiğim ve iz bırakmış kişilerin eserlerindeki bağlantıları bulup ortaya çıkarmışsınız. Akıcı ve güzel bir analiz olmuş.Teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir