golyazi-2
Seyhan Can

GÖL-YAZI SAATLERİ

 

İki bin altı yüz yıllık bir geçmişe sahip olan Gölyazı, antik adıyla Apolyont; Bursalıların en gözde kaçamak yerlerinden biri… Uluabat Gölü’nün gümüş renkli sularıyla kucakladığı bu saklı cennet; şehrin gürültüsünden uzaklaşmak isteyenlere günübirlik kaçışlar sunan gözden ırak, göle yakın bir sığınak gibi…

 

Gölyazı’ya ve Uluabat Gölü’ne adını veren; güneşin, ışığın, müziğin ve şiirin Tanrısı Apollon.  Antik Anadolu’da efsane biter mi?  Bugün Uluabat olarak anılan gölün bulunduğu yerde Apollonia Krallığı, Mustafakemalpaşa’nın bulunduğu yerde de Melde Krallığı varmış. Melde Kralı, Apollonia Kralı’nın kızını oğluna istemiş. Ancak kız, bu izdivaç teklifini reddedince Apollonia Kralı, onuru incinen Melde Kralı’nın gazabından kızını korumak için bir tepe üzerine saray yaptırmış.  Melde Kralı, intikam almakta gecikir mi? Bandırma’dan denize dökülen Odryses (Mustafakemalpaşa) Çayı’nın yolunu değiştirerek Apollonia kentinin bulunduğu toprakları sular altında bırakmış. Böylece, prensesin sarayının bulunduğu tepe, etrafını suların kapladığı bir adacık hâline gelmiş ve Uluabat yani Apolyont Gölü de böyle oluşmuş.

 

Antik çağlarda Anadolu’da adını ışığın ve sanatın tanrısı Apollon’dan alan dokuz kentten biri olan Apolyont, günümüzdeki adıyla Gölyazı; Don Kişot ruhluları bekleyen tarihi yel değirmeni, imkânsız aşkları simgeleyen Ağlayan Çınar’ı, saltanat kayıklarıyla boy ölçüşen gösterişli tekneleri ve tabii ki leylekleriyle gezginlerin uğrak yerlerinden birisi…
Gölyazı’da geçirdiğimiz saatlerde; Uluabat Gölü’nün gümüş gözlü balıklarını görmedim ama kocaman bir yayın balığının kıskıvrak yakalandığına tanık oldum. Balıkçıların gözündeki zafer parıltılarına da… Ölü yayın balığının yanında balıkçılarla sohbet ederken bir taraftan da aklımda Dülger Balığının Ölümü vardı. Sait Faik’in hüzünlü hikâyelerinden biri… Ustanın anlattığına göre dülger balığının gözleri çok güzeldir ve canlıyken balığın pulları küpe niyetine kadınların kulaklarına takılacak derecede göz alıcıdır. Dülgerin pulları varken; elmasa, yakuta, zümrüde gerek yoktur. Benim karşımda upuzun yatan ölü yayın balığının ise böyle anlatılacak bir güzelliği yoktu. Boyu bir buçuk metre kadardı ince, uzun, kahverengi bedeniyle balıkçılara teslim olmuştu ve az sonra derisi soyulacak, bedeni küçük parçalara ayrılacaktı.
Gölyazı’da sadece erkekler değil kadınlar ve leylekler de balıkçı… Daracık sokaklarda gezerken insandan çok leyleğe rastladım. Köyde geçirdiğim saatler boyunca; leyleği havada, karada, gölde; her hâliyle gördüm. Rahatlıkla diyebilirim ki bu sene bana bol miktarda yolculuk var… Daracık sokaklarda leylekler için uzun beton direkler dikilmiş. Bizim Hacı Leylekler de oralara şahane yuvalar yapmışlar.
Bir şehri, bir şairle ya da bir mekânı bir şiirle bağdaştırdığınız oldu mu hiç? Benim çok oldu.  Ama her seferinde bağdaştırdığım şair, o şehri veya mekânı bir başka şairle paylaşmak zorunda kalıyordu.  Bursa diyelim örneğin, ilk akla gelen Bursa’da Zaman şiiri ile Ahmet Hamdi Tanpınar’dır değil mi?  Oysa Bursa Şehrengizi’ni yazan Lamii Çelebi de bir Bursa şairidir. On üç yıla yaklaşan hapisliğinin on yılını Bursa Hapishanesi’nde geçiren ve en güzel şiirlerini burada yazan Nazım Hikmet de öyle… Belki de ilk kez, Gölyazı, bana sadece ve sadece bir şairi, Ahmet Haşim’i çağrıştırdı. Edebiyatımızda “akşam kızıllığı”, “hüzün”, “karamsarlık”, “durgun sular”, “hayal” sözcükleriyle aklımıza ilk gelen Ahmet Haşim’i…  O, herkesin bildiği Merdiven şiiriyle değil ama… Otuz dört şiirden oluşan Göl Saatleri’yle ve biraz da “Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz” dizesi ile zihnime çakılıp kalmış O Belde’yle… Her ne kadar O Belde’de gölden değil “maî deniz”den bahsediyor olsa da bence O Belde şiiri de Gölyazılı… Göle yazılı…

 

Üç saate yakın gezinin sonunda, göl kenarında bir çay bahçesinde oturduğumuzda akşam olmak üzereydi. Bu saatler, Ahmet Haşim’in saatleriydi. Gün boyunca aklıma gelmeyen şair, işte şimdi karşımdaydı. Köy meydanındaki göl manzaralı kahvede, serin çınarların altında çayımı yudumlarken, yaşadığım dönemin sıkıntılarından uzaklaştığımı hissettiğim şu akşam vaktinde, Ahmet Haşim gibi sığındığım şu gölde, ben de hayatın bütün şekillerini ve hayal dünyamın bütün renklerini “havz-ı hayalin sularında” seyredebilirdim artık!..
“Seyreyledim eşkâl-i hayatı
Ben havz-ı hayâlin sularında
Bir aks-i mülevvendir onunçün
Arzın bana ahcâr ü nebâtı[1]
Acaba Gölyazı’nın gecesi nasıldır? Haşim’in Mehtapta Leylekler [2] şiirinde anlattığı gibi, köyün ve gölün tüm leylekleri; mehtaplı gecelerde, suyun kenarına dizilerek ayın büyüsüyle hayale dalıyorlar mıdır? Burada da geceleri gökyüzü bir göl, yıldızlar ise gölün üstündeki küçük hayvancıklar gibi midir? Buranın kırmızı gagalı leylekleri de Haşim’in leylekleri gibi bu küçük hayvancıkların hangi kuşlara yem olduğunu merak ederler mi? Ve yazın habercisi, uzun yolların müjdecisi bu güzel, beyaz kuşlar; bu köydeki camı çerçevesi kırılmış, yalnızlığa terk edilmiş yaşlı ve kimsesiz evlerle ilgili ne düşünürler? Ve bu yaz kuşları, Ağlayan Çınar’ın, her yaz başında kanlı gözyaşı dökmesine acı bir aşk hikâyesinin neden olduğunu bilirler mi?
 “Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilân
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!”
 [3]
dizelerinin sahibi Ahmet Haşim, “Leylek, ressam ve şairi birtakım karışık ve mevzun hayallere davet etmek üzere yaratılmış bir kuştur” der. Ressam ve şair değilsem de meraklı bir gezgin olarak leyleklerin beni de birtakım karışık hayallere davet etmesine engel olamıyorum. Akşam saatlerinde Apolyont Gölü’nde bir kamış olamasam bile, adını ışığın ve şiirin tanrısı Apollon’dan alan bu yerde mehtaplı bir gecede hayallere dalan leyleklerin hayallerine ortak olmak dileğiyle ayrılıyorum Gölyazılı saatlerden…

[1] Hayatın şekillerini, hayal havuzunun sularında seyrettim. Bundan dolayı dünyanın canlı ve cansız cisimleri, benim için hayal havuzunun sularına vurmuş  renkli akislerdir.

[2] Kenâr-ı âba dizilmiş, sükûn ile bekler,

[3] Ahmet Haşim “Bir Günün Sonunda Arzu”

 

Diğer gezi yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir