Gaye Boralioglu22987k
Gaye Boralıoğlu

EDEBİYAT DÜNYASINA PANZEHİR SORULAR 2022

Bir yılı daha geride bırakırken 2022’nin edebiyatını, edebiyat dünyasından isimlere sorduk. Yazın ve yayın hayatı nasıl geçti, onlardan dinlemek istedik. Değerli görüşlerini bizlerle paylaşan tüm edebiyat dostlarına teşekkür ederiz.

 Yeni yılda panzehriniz edebiyat olsun…

 

 Öyküleri, romanları ve senaryolarıyla tanıdığımız yazar Gaye Boralıoğlu “Edebiyat Dünyasına Panzehir Sorular 2022” dosyamızın sorularını yanıtladı.

 2022’de yeteri kadar ses getirmediğini düşündüğünüz ama sizi çok şaşırtan ve heyecanlandıran kitaplar oldu mu? 2023 yılında yeni bir şey yazsa da okuyayım dediğiniz yazarlar kimler?
Bu soruyu 2022’de yayınlanmış değil de, 2022’de benim okuduğum kitaplar olarak ele alacağım. Bir de şu var, aslında Türkiye’de hiçbir kitap yeteri kadar ses getirmiyor. Birkaç baskı yapınca, birkaç ödül alınca kitaplar ses getirmiş olmuyor bana kalırsa, çünkü Türkiye’de baskı adetleri çok sınırlı, ödüller de zaten netameli konular. Bu açıklamayı bazı kitaplara haksızlık etmiş olmamak için yapmak zorunda hissettim kendimi. Beni en çok şaşırtan ve heyecanlandıran iki kitaptan bahsetmek isterim. Biri Bulgar yazar Georgi Gospodinov’un Metis’ten yayınlanan Hüznün Fiziği adlı eseri. Hayal gücüyle zenginleşmiş, mızmız olmayan ve fakat hüznün -acının ve ıstırabın değil tam da hüznün- metafiziğini anlatıyor. Bellek üzerine, bellek kadar oyuncu bir üslupla yazılmış nefis bir eser. İkincisi de Çinli Yazar Yan Lianke’nin Jaguar Yayınları’ndan çıkan Günler Aylar Yıllar adlı kitabı. Kuraklık felaketinin sonrasında çaresizliğin sarmalında bir ihtiyar ile kör köpeğinin varoluş mücadelesi. Taşların üzerinden sekerek yazılmış bir eser. Sadeliğin derinliği.
İki tane de bana neşe ve güç veren kurgu dışı kitaptan söz etmek isterim. Biri İletişim Yayınları’ndan çıkan Nick Montgomery ve Carta Bergman imzalı Neşeli Militanlık. Alt başlığı kitabın içeriği ile ilgili epeyce ipucu veriyor zaten: Toksik Zamanlarda Direnişi Örmek. Gülnur Elçik’in mükemmel çevirisiyle… Ve son olarak.,, Bunca yıl, bunca kitaptan sonra hâlâ okuru şaşırtmayı ve hayranlık yaratmayı nasıl başardığına hayret ettiğim Murathan Mungan’ın Işığına Tavşan Olduğum Filmler adlı kitabı.
Murat Özyaşar ve Pelin Buzluk artık yeniden yazsalar da okusak diyorum.
Sizce 2022’de edebiyat gündemine damgasını vuran olaylar ve tartışmalar nelerdi?
Biri iyi biri kötü iki olaydan bahsetmek isterim. Önce kötü olan: Sansür. Çocuk Kitapları’nın bile poşete sokulması, Günışığı Kitaplığı’nın hedef gösterilmesi feci bir durum ve aslına bakacak olursanız yeterli tepkinin gösterilmediğini düşünüyorum. Yarın, öbür gün bütün kitapları poşete koymaya kalkarlarsa şaşırmayalım. İyi olan ise Suat Derviş’in İthaki Yayınları’nın takdire şayan girişimleri ile edebiyatseverlerin gündemine sokulması. Paneller, Sanat Kritik’in düzenlediği Suat Derviş Sergisi (ki bence bu sergi başlı başına bir olaydı) yazarın haklarının yurt dışında önemli yayıncılara satılması ve filmcilerin bazı eserlerin haklarını almış olması… Nihayetinde toplamda Suat Derviş’in bunca yıl sonra görünür olması Türkiye’de az rastladığımız türde bir irade ve sistemli çalışmanın sonucu.
 
Geçmişin edebiyat dergilerinin, fanzinlerinin yerini e-dergilerin aldığını görüyoruz. E-dergileri takip ediyor musunuz, sizce edebiyata katkıları ne?
Kâğıt maliyetleri bu kadar artınca e-dergilerden başka bir şey kalmadı zaten geriye. Hemen hepsini olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. Bu alanda zor olan, sürdürülebilir, kalıcı yapılar kurmak.
Şu an var olan edebiyat ve yayıncılık dünyasında neleri değiştirmek isterdiniz? Hayalinizde nasıl bir edebiyat ortamı var?
Her şeyden önce üniversiteler ile edebiyatçılar arasındaki bağın güçlü ve canlı bir şekilde kurulduğu bir ortamı arzuluyorum. Bugün hemen hiçbirimiz devlet üniversitelerine çağırılmıyoruz, özel üniversiteler yabancı dilde eğitim iddiasından olduklarından Türk edebiyat bölümü açmıyorlar bile. Kulüpler faaliyet gösteremediği için genç kuşak edebiyat ortamından mahrum yetişiyor. Bu büyük bir sorun. Kuşaklar arasındaki bağ kopuyor, edebiyatın alanı daralıyor. Kısaca, hayalimde gençlerle birebir tartışabildiğimiz, okuyabildiğimiz, üniversitelerde dersler verebildiğimiz bir edebiyat atmosferi var.
İkinci olarak telif hakları konusunda inanılmaz bir emek sömürüsü var. Telif oranları genel olarak çok düşük, dergiler ya da gazetelerde yazan edebiyatçıların pek azı telif alıyor, çoğu kere sembolik bile olsa kimseye telif ödenmiyor. Söyleşiler, etkinlikler de aynı şekilde. Okur buluşmalarını kastetmiyorum tabii ama örneğin belediyeler ya da ciddi kurumlar söyleşiler yaptığında katılımcılara telif ödemeliler. Muslukçu çağırdıklarında bedava yap diyemiyorlar, ama kendi prestijlerini parlatmak için söyleşiye gayet pişkinlikle yazarları davet ediyorlar. Özetle, Avrupa’da olduğu türden daha profesyonel bir edebiyat ortamı arzuluyorum.
Tabii iş hayal gücüne kalırsa daha çok şey isterim ama şimdilik bu acil önceliklerle yetineyim.

 

Daha fazla Panzehir Soruya  buradan ulaşabilirsiniz.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir