bahar yaka roman
Sülbiye Yıldırım

BU KİTABIN YAZARI ÖLDÜ

Bahar Yaka 2021 yılını,

Bu Kitabın Yazarı Öldü adlı novellasıyla kapatırken, okurlarına da güzel bir hediye verdi. 

Kitap, konusu, karakterleri ve sağlam kurgusuyla yeni yılda ses getirecek yapıtlar arasında.

Yazmayı yaşamanın odağına koymuş bir yazarla, yaşamını o yazara ve yazdıklarına adamış bir kadının öyküsünü konu eden novella; anlatımı, karakter ve mekân yaratımıyla oldukça başarılı. Karakterlerden her birinin anlatıcı olarak kurguya dâhil olduğu, olayı kendi bakış açılarından aktardıkları kitapta başarıyla oluşturulan merak duygusu, itici güç olarak sürükleyici bir okuma sağlıyor. Mekân olarak kullanılan orman, yaratıcı süreçteki yazarın sancılarının, sıkıntılarının anlatımına zenginlik kattığı gibi, anlatıyı fantastik kılıyor.
Romanın ana karakterlerinden olan gazetecinin, yazarla röportaj için çıktığı yolculukta, yol boyunca karşılaştığı olaylarda, yolda rastlanan beyaz saçlı sessiz adamda ve başı arkasına dönük baykuşta, son olarak da röportaja konu olan yazarın oğlunun anlatıldığı bölümlerde fantastik anlatının izlerini sürmek mümkün. Özgün anlatımıyla büyülü yanılsamalar, yaratıcı çağrışımlar, duygusal hassasiyetler yaratarak kurguyu zenginleştirmeyi başaran Bahar Yaka, kendine ait dili oluşturabilen yazarlardan.
Anlatı; yazın dünyasının önemli tartışma konularından biri olan, yazar ve okur, yazar ve eleştirmen, yazın dünyasının etik kuralları gibi güncelliğini yitirmeyen, hatta yitirmeyecek olan konuların odağında ilerliyor. Bu ilerlemede her karakter, novellanın içindeki dünyanın kendisine ait bölümünü anlatırken, aynı zamanda romanın kurgusunu da yazarla birlikte örüyor.
Bahar Yaka ‘yazar’ kavramını, edebiyat dünyasının tartışmalı alanı olan ‘eleştiri’ ile odağa alıyor. Karakterlerden yola çıkarak yaptığı değerlendirmelerle -günümüzde de çok konuşulan- gerçek anlamda bir eleştirinin varlığı ya da yokluğu tartışmalarına göndermeler yapıyor. Bu yakıcı konuyu, ana karakterimiz olan yazarın her şeyini feda ederek ortaya çıkardığı yapıtının, tek bir kişinin söylemiyle değersizleştirilmesi karşısında yaşadığı yıkımdan yola çıkarak okura sunuyor.
Sanatını yaşamın odağına almış hırslı bir yazarın, yaratım sürecindeki sosyal ve psikolojik durumunu ve ailesiyle kurduğu bozuk ilişkiyi, olayın tarafı olan her bir karaktere oldukça iyi yansıtıyor. Ayrıca yazarların birbirlerine karşı besledikleri mesleki duyguların samimiyetsizliği, sanatçının yaratı dünyasındaki yalnızlığı gibi birçok konuya değinen novellasında Bahar Yaka, edebiyata dair zengin içerikli anlatıyı başarıyla yaratıyor.
bahar yaka 3
Öykünün karakterleri psikolojik anlamda da oldukça güçlü yaratılmış. Başarıya odaklanmış bir adamın en yakınındakileri, evladını dahi görmezden gelerek, geçmişten taşıdığı baba travmasını çocuğuna yansıtmasını okuduğumuz satırlarda, yazar karakterimizin yaşadığı duygusal karmaşayı okura geçirmeyi başarıyor Bahar Yaka. Kendisine odaklanmış, yazdıklarından başka hiçbir şeyi görmeyecek kadar kendisiyle meşgul, hastalıklı yazar karakterini başarıyla yaratmış.
Yazdıklarını yaşamın önüne koyarak çok iyi, çok başarılı bir roman yazmayı amaçlamanın ötesinde, kendi en iyisinin, başkalarının da iyisi olmasını takıntı haline getirmiş yazarımızın, karısına ve çocuğuna karşı oldukça insafsız davranması; “yazar kaprisi mi, kıskançlık mı, yoksa sanatçının yaratım sürecindeki doğallığı mı?” Yorumlamayı okura bırakıyor Bahar Yaka. Bu anlamda da karakterler, toplumsal konumlarına ve zamanın koşullarına göre oldukça gerçekçi.
Yazarla röportaj yapmak için yola koyulan gazeteci de anlatının ana karakterlerinden biri. Gazeteciden yola çıkarak, edebiyat ve sanat için medyanın önemine, vazgeçilmezliğine vurgu yapan Bahar Yaka, anlatısında yansıttığı medya, sanat ikili ilişkisiyle, çağın dayattığı yeni medya anlayışını da gözler önüne seriyor.
Hikâyemiz, her alanda yaşadığımız çürümeyi mesleğinde de yakıcı ve yaralayıcı şekilde hisseden gazetecinin psikolojisini çok iyi yansıtan rüyasıyla başlıyor.
“Herkes dürüst bir kültür habercisindense kaypak, yalancı, güvenilmez, yanardöner bir köşe yazarını tercih ediyor.” (sf.7) diyerek zamana ve yarattığı yeni anlayışa uyumsuzluğunu dile getiren gazeteci karakterimiz, kişisel hayatları röntgenleyerek özel alana ait olanı açığa vurmaya, skandal yaratmaya dayanan yeni kültür haberciliği anlayışını benimseyemediği için yok olmayla karşı karşıya. O bu yok olmayı engellemeye çalışırken, medya tarafından insafsızca yok edilen bir sanatçıyla görüşmek için yola çıkıyor.
Yola çıkış anında mesleğinin etik kurallarıyla kendi geleceği arasında yaşadığı ikilem, yolda rastladıkları ve yoldan dönüşte elinde kalanlarla yaptığı muhasebe ve yazarın yazma süreci sonunda elinde kalanları değerlendirirken yaptığı muhasebe, okura oldukça katmanlı bir sorgulamanın kapısını açıyor.
bahar yaka 2
Gazetecimizin mesleğine dair sıkıntılarına, onun rüya evrenine girerek tanıklık ediyoruz. Bahar Yaka’nın fantastik anlatımıyla, modernist yaşam biçimine ters olmasına rağmen, kültürümüzde varlığını hâlâ sürdüren halk alışkanlıklarından olan ‘kurşun dökme’ törenine hiç yadırgamadan dâhil oluyoruz. Rüyadaki kurşun dökme ayinini şaman gösterisine dönüştüren yaşlı kadının, “Görmeyeceksin! … Duymayacaksın! … Konuşmayacaksın!” (sf.6) sözleri zamanımızın ortak zaafını, insanı mahkûm ettiği ikiyüzlü yaşamı yüze çarptığı gibi, ilerleyen bölümler için de ipucu niteliği taşıyor.
Gazeteci karakterimiz, belki de bir daha karşılaşamayacağı bir fırsat olarak gördüğü, mesleğinde kalıcı olmasını sağlayacak röportaj için hazırlanırken, oyunu kurallarına göre oynama kararlılığıyla yolculuğa hazırlanıyor. Bahar Yaka yanıtını romanın sonunda bulacağımız yakıcı soruyu, “Gazeteci önemsediği mesleki ahlak kurallarını çiğnemeyi göze alacak mı? Çürümeye boyun eğecek mi?” sorusunu zihinlerde uyandırıp geri çekiliyor.
Bahar Yaka, öykülerinden tanık olduğumuz mekân yaratmadaki başarısını romanında da sürdürüyor. Bu anlamda yazan insanın, yazma sürecinde nasıl sıkıntılı, sancılı ruh halinde olduğunu, kalabalıklar içinde nasıl yalnızlaştığını hatta çevresindekileri de yalnızlaştırdığını anlatırken, karakter-mekân bütünleşmesinde ormanı kullanıyor. Yazarın içinde karısı ve çocuğuyla birlikte yaşadığı eviyle, yazmaya çekildiği evinin bulunduğu ortak yaşam alanı olarak orman, ‘yaratım’ sürecindeki, kalabalıklar içinde tek başına olma halini çok iyi yansıtan bir mekân olarak kurguda başarıyla kullanılmış.
Yazarın her iki evi de konum olarak birbirine çok yakın. Kadınla çocuğun kaldığı evin mutfak penceresinden birbirlerini görecek, salonunda otururken daktilo seslerini duyacak kadar yakın olmalarına rağmen aralarındaki aşılmaz mesafenin ölçüye gelmez uzaklığını başarıyla yansıtıyor Bahar Yaka. Yaratım sürecinin sancılarını duyuran daktilo seslerinin tonu, yazarın çocuğunun babasına özlemini yansıtan suskunluğu, gelmeyeceğini bile bile sofraya yazar için koyulan, yemek boyunca kullanılmayan tabak, başarıyla kullanılan göstergeler. Bunlara ormanın sisini, tehlikeli dağ yolunu, baykuşuyla birlikte yansıttığı tekinsiz görüntüsüyle ürküten yaşlı adamı da ekleyebiliriz.
Roland Barthes, Yazarın Ölümü makalesinde şöyle der:
“Bir metin birçok kültürden kaynağını alan ve birbiriyle diyalog, parodi ve çekişme yoluyla ilişkiye giren çok sayıda yazıdan oluşur ama bu çokluğun yoğunlaştığı tek bir yer vardır ve hep söylenegelenin aksine bu yer yazar değil okurdur.”
Ben de, Bu Kitabın Yazarı Öldü novellasının bende yoğunlaştırdıklarını dile getirmeye çalıştım. Anlatıdan bende kalanları yazdım.
Bahar Yaka’nın güzel dili ve anlatımıyla yarattığı, çizgileriyle süslediği bu kısacık ama derin roman sizi de sarıp sarmalayacaktır. Okumalısınız.

 

Bahar Yaka / Bu Kitabın Yazarı Öldü

Edebiyatist / 1. Baskı / Aralık 2021

 

Yazarımızın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazımızı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir