camdaki kız
Sevil Usta

CAMDAKİ KIZ

Uyku tutmayan gecenin şafağı sökmek üzereydi. Tavanı, duvarları, karanlığın gölgesini izledim. Perdenin kenarından cılız bir ışık sızıyordu. Baş ucumdaki abajurun gölgesi uzadıkça uzuyordu. Yankılanan yalnızca tik tak sesleriydi. Gece tüm sesleri yutmuştu sanki. Dakikalardır ne bir araba gürültüsü ne de apartmanın önündeki çöp bidonun çevresinde karınlarını doyurmak için dolanan kedilerin mırıltısı vardı.

Garip görünümlü adamlardan aldığım borcun ödeme gününün yaklaştığını hatırladıkça yatağın içinde nefesim kesilir gibi oluyordu. Sıkıntıdan bedenimi ateş basıyor, en ufak tıkırtıda yüreğim hopluyordu. Dayanamayıp kalktım. Pencereye yanaşıp perdeyi araladım. Karşı apartmandaki kadın penceredeydi; sigara içiyordu. O neden ayaktaydı bu saatte. Buraya taşındığımdan beri pek çok kez görmüştüm onu. Yüzünde kırmızıyla pembe arasında irice bir leke vardı. Doğum lekesi miydi yoksa… Şimdiyse gece kıvırcık saçlarının arasında kalan suratındaki izi perdeliyordu. Benim gibi yalnız yaşıyor olmalıydı; sevgilisi, kocası olsa görürdüm. Günlerdir evden çıkmadığım için perdenin kenarından sokaktan geçenleri izliyordum. Karşı apartmandakilerin suratlarını, evde kaç kişi yaşadıklarını ezberlemiştim. Kadının sigarası sönmüştü. Sokak lambasının yalpalayarak vuran ışığı da sönünce pencereyi kapatıp içeri girdi.
Uyandığımda saat öğleyi geçiyordu. Karnım acıkmıştı. Günlerdir evden çıkmadığım için yiyecek pek bir şey kalmamıştı. Buzdolabında kalan birkaç parça peyniri canım istemese de ekmekle birlikte yedim. Yatağıma uzandığım sırada merdivenden bazı sesler duydum. İçim çekildi. Bir anda soğuk soğuk terlemeye başladım. Onlar mı gelmişti? Ya kapıya vuran olursa? Kapının dürbününden baktım. Birkaç kadın üst kata çıkıyordu. Derin bir ohhh! çektim. Demek onlar değildi. Sokakta top oynayan çocukların sesi evin içini dolduruverdi. Pencere kenarına gittim. Son zamanlarda oradan ayrıldığım pek söylenemezdi. Çocukları izlerken kısa süreliğine her şeyi unutup çocuk olmanın heyecanını yaşadım. Kadın bu sefer balkona elinde çamaşır sepetiyle çıktı. Konuşmak selam vermek istedim. Günlerdir kimseyle konuşmamıştım.  Merhaba diyeceğim sırada içeri gitti. Geri geldiğinde yanlış anlarsa deyip vazgeçtim. Gözlerim varlığına günden güne alışmıştı. Saçlarını toplayışını ezberlemiştim. Market poşetlerinden hangi marketten alışveriş yaptığını görüyordum. Evin ışıklarını saat kaçta söndürdüğünü de ezberlemiştim. Ona karşı anlamlandıramadığım bir yakınlık hissediyordum artık. Peki o benim hakkımda ne biliyordu. Hiç. Beni gördüğünde selam vermemişti. Belki de beni fark etmemişti. Karar vermiştim bir dahaki sefer konuşacaktım. Bunca sıkıntının içinde olacak iş değildi ya.
İki gün sonra apartman kapısında gördüm. Adını bilmiyordum henüz. Heyecanlanmıştım. Konuşmak için bir bahane bulmak zorundaydım. ‘’Pardon!‘’ diye seslendim ‘’Solda park edilmiş araç sizin mi acaba?’’ Arabası yoktu halbuki, biliyordum.   ‘’ Hayır ‘’ dedi. Yakından daha güzeldi. Tedirgindim. Günlerdir ilk defa biriyle konuşmuştum. İçim içime sığmıyordu. Mutlulukla yatağıma uzandım. Yüzümdeki tebessüm kaybolmadan zil çaldı. Kalktım, ‘’Demek buradasın’’ diyen kaba iki cüsse ile irkildim.

 

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir