ceyda kafadar
E. Ceyda Kafadar

MADAMA LİZVET KAFADAN'IN VEFATI

 

Genç yaşında ölüm ile kucaklaşanların hikayelerinden ne kadar hoşlanmasa da Lizvet’in kendine has bir inanışı vardı.

Ölüm kaçınılmaz gerçekse, yaşam da büyük hazlar aramak ancak lümpenlerin kovalayacağı bir rüya olabilirdi. Lizvet, nizami ve zindelik veren utkuların insanıydı. Madem ölecekti o halde yaşamda fazlaca iddialı olmanın anlamı olamazdı. O kendini başkalarına hizmete adamış bir inanandı. Ve mükafatını inci süslü kapılardan geçtiğinde alacaktı.
Basit zevklere sahip olmakla övünür, gündelik işlerini özenle yapan insanların yaşam felsefesinin zenginliğinden dem vururdu.
Lizvet için gün, güneş ağarmadan başlar. Kahvaltı saati geldiğinde o mesaisinin çoğunu tamamlamış olurdu.
Her zaman çok meşguldü. Çay partilerinde bir görünür sonra aylarca kaybolurdu. Kasaba halkından olmadığı besbelli, hep aklı başka bir yerdeymiş gibi görünen kasvetli eşi ile bayramlarda kasabalının arasına karışsalar da onları dışarıda görmek pek mümkün olmazdı.
Geç yaşta evlendiği eşinin karısı için dünyanın kutuplarına kadar gidip geleceği, asıl kasvetli olanın kadın olduğu fısıldanırdı kulaktan kulağa. Kimi konken partilerinde kadının korku dolu bir tip olduğundan, kendi aklından geçen düşüncelerden bile korktuğundan bahsedilip kasabanın doktoruna anlattıklarının dedikodusu yapılırdı.
Lizvet, bütün bunlardan habersiz. Kendi içinde yanan ateşe kör. Sirke ve karbonata karıştırılmış beyaz sabunun kokusunu düşlerdi kendine izin verdiği nadir zamanlarda.
Kasabanın doktorunu ziyaret ettiği doğru idi. Kimi zaman çocukluğundan anılar üşüşüyordu aklına. Cıvıl cıvıl renkler ve çılgın düşüncelerle dolu anılar. Bazen kocası bir iş seyahatinden bahsederken o kendini korsanlarla dolu bir gemide geçen korkunç bir savaş sahnesinde buluyordu elleri kanlı. Ve yasını tutuyordu tek bacağını köpek balığına kaptıran dişsiz Jo’nun. Öyle zamanlarda evin temizliğine daha çok tutunur. Yemeğin yanında bir fırını dolduracak kadar ekmek mayalardı. İçinde yaşayan bir canavar olduğundan şüphelenir. Gizlice o canavarı durduracak yollar arardı.
Canavarın kendisi olabileceği aklına bile gelmezdi.
Bir gece Lizvet uykusunun en derin yerindeyken gözleri fal taşı gibi açıldı. Yaşamak için büyük bir arzu kaplamıştı içini. Susmadan konuşmak, vampirlerden korsanlardan bahis açmak, dünyayı dolaşmak istiyordu. O anda. Tereddütsüz bir biçimde kendisini dünyanın orta yerine atmak ve yaşamın dalgaları arasında haz içinde kıvranmak istiyordu. Bir adam, bir kadın, bir çocuk belki de bir at olmak istiyordu. Mutfak kapısında asılı duran rengi solmuş havlunun aşkından bahsetmeliydi. Bozulan kapı kolunun acısından. Bu yabancı duygular yüzünden deliye dönmüştü. Kocasını uyandırdı. Bir şeyler geveledi ama teskin olmadı. Balkona koştu.
Ciğerlerine soğuk havayı çekti. Nafile. Sanki içinde bir volkan uyanmıştı. Kendini mutfağa attı. Fayansların arasında beliren toz zerreciklerinden kurtulmalıydı. O zaman belki aklındaki coşkun yaşamdan da kurtulabilirdi. Bolca limon ve soda ile taşları ovalamak bu azılı canavarın hakkından gelirdi. Nitekim öyle de oldu.
O gece yorgunluktan bitap bir şekilde uykuya daldığında hiç rüya görmedi. Üç gün üç gece boyunca evdeki tüm çarşafları, yatak örtülerini ve havluları yıkadı. Çivitli sular yüzünden papatyaların rengi maviye dönmüştü.
‘Salondaki mermerleri cilalama işine girişmenin vakti geldi’ dedi kendi kendine. İçinde ne yaşıyorsa bu cila ile yaşamının son bulacağını biliyordu. Zafer sarhoşluğu aklını başından almış olsa gerek, maskesini eldivenlerini giymeyi unuttu. Uzun zamandır ilgi göstermediği Pembe Türk mermerlerine bakan bir daha bakmak isterdi. Öylesine göz alıcı bir şekilde parlıyorlardı.
Kendisiyle gurur duyuyordu. İçinde bir parça yaşam sevinci kaldıysa onu da mermerin üzerindeki sisi defettiği gibi geldiği yere göndermişti.
Akşam, Bay Kafadan eve geldiğinde her şey, her zaman olduğu gibi yerli yerindeydi. Şapkasını ve ceketini öylece yemek masanın üstüne attı. Ellerini yıkamaya gitti. Havlu bulamadı. Evde yemek kokusu da duyulmuyordu. Mutfağa, çay odasına hatta bahçeye baktı ama Lizvet’i göremedi.
Bir işi çıkmıştır diye düşündü. Tekrar giyinip dışarı çıkmaya üşendiğinden bir parça ekmek ve peynir ile karnını doyurdu. Odasına çıktı. Elinde son okuduğu romanla uyuyakaldı.
İki gün sonra kasaba gazetesinde bir ilan yayınlandı.

Çok Acı Kaybımız

Biricik annemiz, sevgili eşim Madam Lizvet Kafadan’ı ışıklara uğurladık. Çok sevdiği temizlik malzemesi dolabında sonsuz huzura kavuştu.

12 Ekim 2021 günü saat 12:00’de yapılacak son çamaşır asma yolculuğuna sizleri de bekleriz. Çok kıymetlimizin ebedi istirahatgahına defninden sonra yemek temizlik ikramımız olmayacaktır.

Eşi Kafadan Oğlu Kafadan Yazar Kafadan

Not: Cenaze kapalı tabut ile sergilenecektir.

 

  • Öykü, Panzehir Akademi Yazı Atölyesi dersinde yazılmıştır.

Panzehir Atölye yazarlarının diğer öykülerine buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazımızı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

One thought on “MADAMA LİZVET KAFADAN’IN VEFATI / E. Ceyda Kafadar

  1. Sevinç Sertdemir dedi ki:

    Çok akıcı ,keyifli bir yazı olmuş. Özellikle son bölümü çok beğendim.Kaleminize sağlık. Yenilerini merakla bekliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir