Sevil Usta

KAFASIZ İNSANLAR

Servet öğretmenlik yaptığı köyde odun keserken kazayla kafasını yarmamış olsa daha uzunca bir süre memleketinin yolunu tutmayacaktı. Onu tez zamanda ayağa diken doktorlar taburcu olurken iyice dinlenmesini tembihlemişler, koca bir torba da ilaç yazmışlardı.

Üç haftada köylünün de yardımıyla toparlanan Servet içine birkaç parça giyecek, tarak, azık ve ilaçlarını koyduğu küçük bir çantayı alıp trenle memleketinin yoluna düştü.  İstasyona geldiğinde yol uzun, susarım diye düşünerek ilaçlarını da içti. Çok geçmeden tren geldi ve Servet koltuğuna oturdu. Araç ağır devinimlerle hareket etti. Vagonun penceresinden etrafı izlemeye koyulan genç adamın gözleri ha kapandı ha kapanacaktı. Tren dağların eteklerinde kıvrıla kıvrıla ilerlerken doğayı yararak ilerliyor, içerideki yolcuları beşik gibi sallarken genç adamı uykuya hazırlıyordu. İyice mayışmıştı Servet.
Birden burnuna kaynağı belirsiz bir koku geldi. Keskindi. Çürümüş patatesin kokusuna benzetti, içi bulandı. Uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken tren bilmediği bir istasyonda durdu. İstasyonun uzun zamandır bakımsız kaldığı, amirlik binasınınsa yine uzun zamandır boya yüzü görmediği pencereden seçiliyordu. Yılların etkisiyle kirli sarı renk iyice yıpranmıştı. Dev istasyon tabelası da farklı değildi, zincirleri paslanmış koptu kopacaktı. Tabelanın aşağı düşüp birinin kafasını yarabilme ihtimalini düşündü. İrkildi.
İleriden tuhaf sesler geliyordu, başını o yana çevirdiğinde kafası kopmuş bir yığın insan gövdesi ile karşılaştı. Gerçekten de kafaları yoktu. İnanamadı, gözlerini ovuşturdu. Bir daha baktı. ‘’Nasıl olur bu’’ dedi yanından geçen memura dışarıyı işaret ederek. Memur hiçbir şey anlamamış gibi aval aval baktı yüzüne.
Paslanmış zincirleri olan tabela daha fazla dayanamayıp tepelerine mi düşmüştü?  O yüzden mi kafasız, iri cüsseli adamlar ileri geri dolanıp duruyorlar ortalıkta? Kafaları koptuğunda ölmeleri gerekmez miydi? Beş tane, kafasız gövde, boyası atmış bankın hemen yanındaki köşede birbirlerini alaşağı ediyorlardı. Kördüğüm olmuşlardı. Biri diğerinin kulağını çekiştiriyor, bir diğeri başkasını bacağından sürüklüyor, bir tanesi de cehennem zebanisi gibi elinde bastonuyla başlarında bekliyordu. Gördüklerim gerçek olamaz diyerek koltuğundan kalktı, aşağı indi. Birbirleriyle bir çocuk gibi kavga eden kafasız adamların yanına doğru yürüken çevredekilere sordu.
‘’Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz? ‘’
Sonra yerde debelenen adamların yanına gitti, birinin kolundan tutup diğerinden ayırmaya çalıştı.
 ‘’Karışma‘’ dedi zebani. Ardından kafasızlardan biri onlara doğru koşmaya başladı.
‘’Bulduk ağam bulduk, hepsini bulduk’’.
Elinde sopasıyla bekleyen zebani ‘’Getirin bana’’ diye seslendi.
Birkaç erkek ve kadın, ellerinde içinde para olduğu belli olan bir çuval, sağlarında sollarında kafasız cüsselerle birlikte geldiler. Zebani sordu.
‘’Nasıl aldınız bunları? ‘’
“Bacadan girdik.’’.
Zebani sinirlendi ve asasını yere vurdu.
‘’Ağam ne yapalım sen tarlalarımıza el koyunca, aç kaldık. Mahsul de olmadı bu sene, hayvanlarımız desen salgından telef oldu. Köylü aç, ne yapalım? ’’
Ağa suratındaki koca çukuru açarak ‘’Allah’ın takdiri, Allah önce bana versin, ben de keyfimce size ‘’ dedi. Suratındaki çukur yanındaki herkesi yutarak usulca kapandı. Yerdeki kavga, kördüğüm çözüldü derken aralarından biri uyanık çıktı, para dolu çuvalı sırtlanıp koşmaya başladı. İki arpa boyu kadar yol gittikten sonra yere kapaklandı. Siyah lastik ayakkabısı ayağından fırladı. Geride kalanlar didişirken kendilerini tekrar yerde, zebaniyi de tepelerinde bulmuşlardı.
Birden düdük sesi geldi. Servet önce irkildi, sonra gözlerini ovuşturdu. Hala adamların gövdelerinin üzerinde kafaları yoktu. Tren kalkmak üzereydi. Aceleyle bindi. Birden aklına bir şey geldi çantasına sarıldı. Çantanın içini el yordamıyla kolaçan etti. İlacını kutusundan çıkardı. Yan etkilerini okumaya başladı.

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir