KAPAK (43)
Tacim Çiçek

ULYSSES J. JOYCE’U HOMEROS YAPAR MI?

Modern anlatının çehresini, yolunu ve yüzünü belirleyen ‘Üç Anıt Roman’dan söz edebiliriz. 20. Yüzyılın ilk yarısında yayımlanan bu üç yapıt şunlardır: Proust’tan Kayıp Zamanın İzinde, ki yedi ciltlik bu kitap üslup farklılığı ile olduğu kadar ruhsal çözümlemeleriyle de etkilemiştir kendinden sonraki nice yazarı. Musil’in yarım yüzyıla yakın bir süre üzerinde çalıştığı ve bitiremeden öldüğü Niteliksiz Adam başlıklı romanı da bunlardan ikincisidir. Yayımlanmamış taslak bölümlerinin toplamı da birkaç bin sayfa olan bu roman da çok etkili olmuştur yazarlar üzerinde. Joyce’un Ulysses’i de anıt romanların üçüncüsüdür.

 

Bunlardan hangisinin daha çok etkili olduğu tartışılamayacak kadar bellidir: Ulysses. Kitap bu konuda oldukça ayrıcalıklıdır sanırım. Bugüne dek yayımlanmış romanlar arasında hakkında en fazla yazı, deneme yazılan ve eleştiri yapılan yapıt da budur maalesef. Edebiyatla ilgili ya da ilgisiz olsun, neredeyse herkesin yazarı ve kendisi hakkında az da olsa bilgi sahibi olduğu bir metindir Ulysses. Okunması oldukça güçtür ve derinlikli okuma geçmişi olmayan biri okusa da pek anlayamaz gerçekten. Bir benzetme yapacak olursam -ki her benzetme hatalı olabilir dendiğinin de bilincinde olarak- nasıl ki Karl Marks’ın Kapital’i alanında uzman olmayanlarca okununca anlaşılmıyorsa, Ulysses’i de derinlikli alan bilgisi olmayanlar okuduğunda anlamayacaklardır. Altını çizmek isterim.
Yazarın tam adı James Augustine Aloysius Joyce’dur (1882-1941) ve İrlanda asıllıdır. Yazılarında kullandığı anlatım, biçem ve üslup açısından çok özgündür. Bu yüzden de 20. Yüzyılın edebiyatına yön ve renk vermiştir. En önemli yapıtı da Ulysses’tir. Önce Amerika’da bir dergide dizi olarak yayımlanmış ve hakkında müstehcenlik iddiasıyla dava açılınca da yayını durdurulmuştur. İlk kez 1922’de Paris’te kitap olarak yayımlanmıştır. Yazarın savruk ve anlaşılmaz yazısından dolayı yalan yanlış basımları yapılan Ulysses’in aslına uygun basımı ise 1984’te olmuştur. Bizde de Nevzat Erkmen’in çevrisiyle -ki eski ve ağır diyebileceğim bir dille- YKY tarafından 1996’da ilk basımı yapılmıştır. Aynı yayınevi tarafından yapılan Şubat 2017 tarihli basımını okuyan bir şair dostumdan aldığım bu baskıyı, bendeki ilk baskıyla gelişigüzel karşılaştırdım ve gördüm ki dil yine aynı dil. Genç okurlar tarafından okunsa bile anlaşılmayacağını ve bir sözlük eşliğinde okumalarının da onlara hiçbir zevk vermeyeceğini belirtmeden geçemeyeceğim.
‘ZOR’ OKUNAN BİR ROMAN
Kanıksadığımız klasik, yani giriş, gelişme ve sonuç merkezli romanlardan oldukça farklıdır Ulysses. Gerçekten de ‘zor’ okunan bir romandır.  Yazar, karakterlerini gün boyunca takip ederek, kafalarından geçenleri sayısız ayrıntılarıyla betimlemiştir. Anlatıcı Tanrı ile karakterlerin iç sesleri birbirine karışmıştır ve bu iç sesleri gerçek olan konuşmalardan ayıran tek şey “konuşma çizgileri”dir. Joyce her ne kadar Dublin’de 1904’te yaşayan, ortanın altındaki sınıftan kişileri almış, haziran ayının başlangıcındaki bir gün boyunca, sadece neler yaptıklarını değil neleri düşündüklerini de anlatmışsa da okur açısından o “bir gün” bile belirsizdir.
Joyce okurlarını hiç mi hiç uyarmadan yaptığı geçişler yüzünden bizi bir tür bilmece kurgu ile baş başa bırakır ve her cümlenin kimin kafasından geçtiğini, hangisinin iç ses hangisinin gerçek ses ile konuşma olduğunu tahmin etmesini ister okurlarından. Her şey hayat, zaman ve düşüncelerimiz gibi akış hâlindedir yani.
Bilinç akışı tekniğiyle yazılmış olan bu bin küsur sayfalık romanda önce anlatıcı değişikliklerini özümsemeniz gerekiyor. Hem ana karakter Leopold Bloom’un zihninde kalmaya devam edip hem de olayları Tanrı anlatıcıdan, Molly, Stephen ve Gerty’den dinleyebiliyoruz çünkü. Hatta romanın bir yerinde Tanrı anlatıcıyla Bloom birbirine karışıyor ve okura içinden çıkılması güç bir okuma serüveni yaşatıyor.
Romanın hem en zor hem de en eğlenceli bölümlerinden biri son bölümdür. Burada Molly toplamda sekiz cümle kuruyor ama bu sekiz cümle yirmi dört bin kelime ve bin sekiz yüz satırdan oluşuyor.
 
KENDİ DESTANINI YARATMIŞ
 James Joyce’un en önemli atıflarından biri Homeros’un ünlü destanı  Odysseia’yadır. Joyce bu destanı romanın ana eksenine koyar ve onu postmodern bir anlatı tekniğiyle yeniden biçimlendirir. Homeros’un kahramanlarını Dublin’de yaşayan yoksul insanların dünyasındaki kahramanlarla birleştirir. Joyce, Homeros’un kahramanlarının ruhlarını, bir güne ve o günün insanlarına aktarır. Kendi kahramanlarına destanın kişilerine benzer şeyler ve işler yaptırır.
Bu birebir İlyada’nın tersyüz edilmiş hâli değildir tabii ki. Bu atıf ve kurgu içinde Homeros’u okuyan ciddi ve birikimli okur, Leopold Bloom’un Odysseia’ya, Stephen Dedalus’un babasını arayan Telemakhos’a, L. Bloom’a hiç mi hiç sadık olmayan Molly’in de (Marion Bloom) sadık Penelopeia’ya karşılık geldiğini anlar.
O evden çıkışı, Odysseia’nın başında Telemakhos’un yola çıkışıdır. Stephen’ın sembolik baba arayışı da bir tür Telemakhos’un Odysseus’u arayışıdır. Joyce on sekiz bölümünün tamamına Odysseia’dan bir bölümün ismini vermiştir. Böylece bir tür kendi destanını yaratmıştır diyebiliriz. Özgün, ilginç ve oldukça da yoğun bir metin biçiminde…
İngiliz Edebiyatı içerisindeki hem “en iyi” hem “okunması en güç” eser olması belki de yazarın başından beri kurgulayıp yazarken planladığı bir sonuçtu. Çünkü James Joyce buna şöyle bir açıklama getirmekten çekinmemiş:
Ulysses’in içine o kadar çok bilmece, bulmaca, gizem ve muamma koydum ki, bu profesörleri yüzyıllarca meşgul tutacak, ne demek istediğimi tartışacaklar, insanın ölümsüzlüğü garantilemesinin tek yolu da budur.”*
Üstadın dediğini başardığını söylemek hiç de yanlış olmaz.
 
BİR YAPBOZUN PARÇALARI
 Roman bittiğinde başkaları için tüm parçalar yerli yerine oturuyor mu, bir yapbozun parçaları birleştirildiğinde nasıl ki bir sonuç ortaya çıkıyorsa, onlar için de bir sonuç ortaya çıkıyor mu? Doğrusu bilemem. Benim için tüm parçalar, bir yapbozun parçaları gibi yerli yerine oturduğunda dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştığım sonuç çıkıyor ortaya. Bir de bu parçaların, ayrıntıların, karmaşanın aslında hikâyenin de ta kendisi olduğu…
Şimdi yazıya başlık olan soruya yanıtımı verebilirim. Ulysses tabii ki J. Joyce’u farklı ve özgün bir Homeros yapar ama kendi çizgisinde ve gerçekliğinde. Asıl Homeros başka, o başka…

 

* Richard Ellman, James Joyce Biyografisi / Kabalcı Yayınları 2012

(Bu yazı 21 Kasım 2022 tarihli Evrensel Gazetesi’nde yayımlanmıştır.)

 

Yazarımızın diğer yazları için lütfen buraya tıklayın

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

 

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir