HEDİYE
Mesaim biteli epey oldu. Apartman sakinlerinden Nalan Hanım üç defa arayınca bu saatte neden rahatsız ettiğini öğrenmek istedim.
“Buyurun Nalan Hanım.”
“Rıfkı Efendi koş! Madam Anahit evden çıkmış, bakıcısı yanında değil, merdiven korkuluklarından aşağıya sarkıyor. Çöp bırakmaya çıkmıştım madam ile göz göze geldik. Ne yapacağımı bilemedim.”
“Nalan Hanım çöpü çıkarma saatimiz yedi lütfen her seferinde …”
“Rıfkı Bey kadın aşağıya düşecek sırası mı çöpün?”
Haklıydı. “Ayakkabılarım nerede” diye aranırken “Yıkadım onları, başka bir şey giy” diyen eşimin ayağıma uzattığı kirli sarı terlikleri acele ile giyip bodrum kattan merdivenlere doğru koşar adım fırladım. Kalubeladan kalma kepenkli asansörü bekle, kapısını aç, sonra kapat, çık epey zaman alır, merdivenlerden daha hızlı çıkarım. Terlik, terlik değil ki mübarek. Japonların şu parmak arası, ayakları cendereye almış gibi duran, topuklu tahta terlikleri eminim daha rahattır. Yapacak bir şey yok giydik bir kere.
Hayat bazen o kadar zorluyor ki nefes alamıyorum. Ferforjelerini bilmem kaçıncı kez boyadığım tırabzanlara tutunup gün boyu yorulan bacaklarıma ve ağrıyan sırtıma destek vererek hızlıca üçüncü kata çıktım. Madam Anahit dışarıdaydı ve gerçekten korkuluklardan yarı beline kadar aşağıya sarkmış “Garen neredesin sevgilim? Garen, Garen” diye sesleniyordu.
“Madam, Mösyö Garen gelmiş, içeride, hadi, sizi bekliyor” deyince benden tarafa döndü.
“Ama canım neden seslenmiyorsun bana kaç saattir seni bekliyorum. Badem ezmelerimi, ipek mendili mi aldın mı şekerim?”
“Aldım, aldım.”
“Bebek Badem’den değil mi?”
“Başka yerden almam. Bebek Badem, evet”
Yine Garen oldum iyi mi. Adamcağız mezarında ters dönecek. Her daim fötr şapka ile gezen, kolalı gömlek ve yelekli takım giyen, ayakkabıları yaldır yaldır yanan, yasemin kokan kibar Mösyö Garen kim; şu şıpıdık terlikli, çamaşır suyu kokan, böğrü açık, suratı kavruk Rıfkı kim. Madam’ı mı tutayım, bu soğukta, çıplak ayağına terlik mi vereyim şaşırdım bir an ama tutmamla kendini kollarıma bıraktı zaten.
“Nalan Hanım bakıcı Esra nerede acaba bilginiz var mı? Telefon yanımda değil, arasaydık gelirdi hemen.”
“Yok Rıfkı Bey. Madam’ı uyuyor zannedip bir dolanayım deyip çıkmıştır, biliyorsunuz evde fazla kapalı kalamıyor. Kapıyı çıkarken kilitlemeyi unuttu demek ki.”
Ben Madam’ı götürürken Nalan Hanım “İyi akşamlar” diyerek evine yöneldi. Ayakları üşümesin diye hemen terliklerimi giydirdim, düşen şalını Madam’ın omuzlarına koydum. Yaşadığımız apartman da dâhil olmak üzere maddi olarak her şeye sahip olan ama eşi vefat ettikten sonra yapayalnız kalan, hayatta kimsesi olmayan bu yaşlı, aklı gidip gelen, hasta hanımefendi ile eve girdik. “Gel sevgili Garen. Özledim” deyince yanına oturdum. Bakıcı gelene kadar bekleyecektim artık. Yorgunluğum ve uykum da bekleyecekti. Keyif zaten hak getire.
Madam yatarken saçlarını hep tek örgü ile ördürür, inandığı dinin gereğince, başına meleklerin yaydığı nurdan etkilenmemek için beyaz bir örtü takar, beyaz da gecelik giyer. Bembeyaz başı ile omuzuma dayanınca hüzünlendim. Bir insanın bir insana olan özlemi ne zor, ne dayanılmaz bir duyguydu. Aklın gidiyor ama özlem kalıyor.
“Garen çok geç geldin. Bir şey diyecek misin?”
“Ben de Madam Anahit. Ben de özledim sizi.”
Epey oturduk, Madam omuzumda hem uyudu hem sayıkladı. İçim geçmiş. Esra Hanım “Rıfkı Efendi” deyince uyandım.
“Neredesiniz Esra Hanım? Hanımefendi dışarı çıkmış.”
“Büyük hata yaptım. Teşekkür ederim sahip çıktığınız için. Sigaram bitti, alır gelirim uyanana kadar dedim ama mağaza görünce giriverdim. Kar başlayınca da manzarayı seyre daldım, saati anlayamadım.”
Kalkarken, uyanan Madam Anahit elimi tuttu, gülümseyerek gözlerimin içine baktı. “Terlikler için teşekkür ederim Rıfkı Efendi. Arevit Şadna.* Şimdiye kadar aldığım en güzel hediyelerden biri, ayaklarım donmuştu” deyince gözlerim bulutlandı. Bir şey diyemedim. Başımı salladım.
Zarif bir hanımefendinin kötü plastikten yapılma, tuvalet terliği bozması bir eşyaya içten teşekkürü, üşümemesi için giydirmeme rağmen bir hediye olarak görmesi bana armağan aslında. Hayata bağlanıp keyifli anlar geçirmek için çok büyük mucizeler beklemeye gerek yok galiba.
*Arevit Şadna: Güneşin Bol Olsun. Ömrün Uzun Olsun.
Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.