KAPAK (41)
Sedef Ergürbüz

HAYSİYETE MAHCUP OLUNCA

Üzerinde tabela asılı kocaman bir kapı var önümde.  Yazılanları okuyorum:

 “Bir insanın elinden hayatı boyunca kendisini kandırdığı şeyi aldığınız anda mutluluğunu da bitirirsiniz.”

 Merakımı yenemeyip içeriye, ıssız, oldukça geniş ve loş bir koridora giriyorum. Biraz ilerlediğimde soldaki odadan hışımla çıkan bir adam, formalarından öğrenci oldukları anlaşılan kalabalığa aldırış etmeden elindeki şemsiyeyi yere atıp parçalıyor. Birden, hareketsiz duran, şaşkınlıkla ona bakan beni fark ediyor. Ancak öğrencilerine yaptığı gibi küfürler sarf etmiyor. Yanıma yaklaşıyor ve elini uzatıyor.

 “Merhaba ben Fagerboard Lisesi’nin yirmi beş yıllık Norveç Dili ve Edebiyatı öğretmeni Elias Rukla.

Yüzyıllar öncesinde yazıldığı halde etkisi günümüzde de devam eden, ilgi gören pek çok başyapıt var. İnsanlık hala o eserlerde bahsedilen dertlerden mustarip. Diğer taraftan dünya ve toplumlar her açıdan değişim içerisinde. Devam eden dertlere her geçen gün yenileri ekleniyor.
Bu düşünceyle, çağdaşımız olan yazarların eserlerini merak ettim.
Mahcubiyet ve Haysiyet, Norveçli yazar Dag Solstad’ın 1994’te yayımlanan, dilimize ise 2018 yılında kazandırılan bir romanı. Okumak için bu kitabı seçmemde Kurmaca Nasıl İşler’in yazarı James Wood’un New Yorker’a yazdığı yorum da çok etkili oldu:
 “Bütünüyle hipnotize edici, bütünüyle insancıl bir yazar.”
Elias Canetti’nin 1935 yılında yayımladığı Körleşme ile açtığı yolda yazarla aynı isimli başkarakterini yürütüyor Solstad; Elias Rukla.
İnsan gözleri gerçeklere kapalı, kendine kurduğu simülasyon dünyasında yaşarken birden bir şey olur ve aydınlanma yaşarsa ne olur?
Elias Rukla karakteri, derslerinde Henrik Ibsen’in 1884 yılında yayımlanan oyunu Yaban Ördeği’ni işlemektedir. Bir gün Dr. Relling’in oyundaki rolünde farklı bir yön keşfeder. Yirmi beş yıl boyunca hiç fark etmediği bir yöndür bu. Yaşadığı bu farkındalık Elias’a bir kırılma anı yaşatır ve dışarı çıktığında şemsiyesini parçalar, çevresinde toplanan öğrencilerine küfürler savurur. Sadece şemsiyesi değildir parçalayıp çöpe attığı. Eğitim sistemi, geçmişinde aldığı kararlar, evliliği, öğretmenlik tarzı, onu dinlemeyen öğrencileri; kısacası hakikat saydığı tüm yanılsamalarıdır.
Onun bu kırılma anına geliş sürecini, geçmişi hatırlayan Elias’ın cümleleriyle okura iletir Solstad.
Hayata karşı müthiş iştahlı ve başarılı olduğunu düşündüğü yakın arkadaşı Johan Corneliussen, karısı Eva ve kızını Elias’a emanet ederek onları terk eder. Elias için, gençlik yıllarında Johan’dan yansıyan ışığın kaynağı Eva’dır artık. Bir kaç yıl sonra da evlenirler. Güzeller güzeli Eva ile evlenmesi, sıradanlığını toplumsal olaylara olan ilgisiyle aşmaya çalışan bu kendi halindeki lise edebiyat öğretmeninin hayatındaki en dikkate değer durumdur. Ancak yıllar geçip karısının güzelliğinin parıltısı kaybolunca onun da parıltısı kaybolmuş gibi olur.
Solstad, Tolstoy’un Ivan Ilyiç’e ölüm döşeğinde yaptırdığı sorgulamanın bir benzerini, ruhunun ölmeye başladığını fark eden Rukla’ya yaptırtır. Ilyiç’in tıkıştırıldığı torbadan çıkma şansı yoktur, ölüyordur. Acaba Rukla çıkabilecek midir? Yazar bunu belirtmez ancak emin olduğu tek bir şey vardır:
 “Çok feci ama geri dönüş yok.”
Eva Linde – Nora – Bayan Linde
Roman her ne kadar Yaban Ördeği oyunu ve Elias Rukla ekseninde geçse de, tüm yaşadıklarına uykuya sığınarak direnmeye çalışan, başına gelenlere sessizce katlanan Eva Linde’de kalıyor aklım. Eva beni Ibsen’in bir diğer oyunu Bir Bebek Evi’ne, Nora ve Bayan Linde’nin yanına götürüyor.
Bir Bebek Evi’nin başında, tek istediğinin iyi bir eş, ev ve yeterli para ile mutlu olmak olduğuna inanan Nora, kocasının hayatını kurtarmak için yasadışı yollardan borç para alır. Hatta kocasının onuru zedelenmesin diye bunu ondan gizler. Oyun ilerledikçe işler sarpa sardığında onu çok seven kocasının da kendisine destek olacağından emindir. Ancak kocası hiç kimse sevdiği için onurunu feda etmez” düşüncesiyle itibarını kollar ve karısına yardımcı olmaz. Eşi ona öfkelenirken, Nora’nın evliliği ve hayatı hakkındaki hayalleri aniden paramparça olur. Torvald’ın onu, her zaman istediği gibi şekillendirebileceği bir oyuncak bebek olarak gördüğünü fark eder ve evi terk eder.
Bir Bebek Evi’nde Ibsen, toplumundaki tüm ekonomik sınıflara mensup kadınların üstlendiği fedakâr rolün kasvetli bir resmini çiziyor.
Genel olarak oyunun kadın karakterleri, Nora’nın dile getirdiği “erkekler bütünlüklerini feda etmeyi reddetseler de yüzbinlerce kadın bunu yaptı” iddiasının bir örneğidir. Bayan Linde, annesine ve iki erkek kardeşine destek olmak için gerçek ama meteliksiz aşkı Krogstad’ı terk etmeyi ve daha zengin bir adamla evlenmeyi gerekli görür. Mahcubiyet ve Haysiyet’in sessiz güzeli Eva ise kendisini ve kızını en yakın arkadaşına emanet ederek terk eden kocasının yaptığını sineye çeker. Sevmediği halde Elias ile evlenir.
Aslında Eva Linde, biraz Nora biraz da Bayan Linde’nin özelliklerini taşımaktadır. 
Eva, Nora gibi evi terk etmez, zira onun kocası gerektiğinde fedakârlık yapabilen birisidir. Ancak güzelliği solmaya başladığında, oyuncak bebek rolünden çıkıp işini değiştirir. Bayan Linde gibi cinsiyetçi rollerin kısıtlayıcı doğasından uzaklaşarak kadınların kocalarından bağımsız, tatmin edici bir hayat yaşayabileceği çeşitli yolları temsil eder.
Kim bilir belki de bu hamleleri ile hem Elias hem de Eva; dürüstçe konuşabildikleri, uydurma rollerin arkasına sığınmadıkları, birbirlerini eşit, güçlerini birleştiren iki kazazede olarak gördükleri, Bayan Linde ve Krogstad’ınkine benzeyen gerçek bir evliliğe kavuşurlar. Bu yeni durum, birbirlerine duydukları saygıyı artırarak değişmelerine ve birlikte hayat yolunda daha sağlam adımlarla ilerlemelerine olanak tanır.
20.Yüzyıl Yazarları
Derslerinde sıkılan öğrenciler, kendisini ilgilendiren konulara gazetelerde hiç yer verilmemesi gibi etmenler onda çağa ayak uyduramadığı hissini uyandırıyor ve kendisini mağlup olmuş hissediyor Rukla. Gençlik yıllarındaki entelektüel sohbetleri çok özlüyor. Hatta o kadar ki bir gün matematik öğretmeni  “Bugün kendimi Hans Castorp gibi hissediyorum, yataktan çıkmasam daha iyiydi” dediğinde kulaklarına inanamıyor. Tesadüfen de olsa Büyülü Dağ romanının başkarakterinin ismini duymak onu çok mutlu ediyor.
Elias Rukla’nın, en başta kendi biyografisini de yazmasını hayal ettiği Thomas Mann’ın olduğu, 20. yüzyıl yazarları olarak belirttiği yazarlar var.
Franz Kafka, Marcel Proust, James Joyce, Hermann Broch, Robert Musil. Bu sınıflandırmanın nedeni de yazarların eserlerini o yıllarda vermiş olmaları değil. Bütün bu büyüleyici ama ağırbaşlı ve temkinli romanların, acı gerçeklerin kendini gösterdiği aynı tarihi alandan yani 20. yüzyıldan yola çıkıyor olması.
Bu romanlarda dile getirilen büyük Avrupa savaşının neden olduğu ruhsal sarsıntıların, aradan seksen yıl geçtikten sonra kendi ruhunda oluşan sarsıntılara benzediğini fark ediyor Elias. Ruhunda bu sarsıntıların yansımaları hala devam ediyor. Hatta romanları, Birinci değil İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki Doğu Avrupa etkisini taşıyan Milan Kundera’yı da bu gruba dâhil ediyor. Aynı düşünce ve duyguda birleşmeleri aradan, yüzyıllar geçmiş bile olsa insanları birbirlerinin çağdaşı yapıyor.
Öncelikle Dag Solstad’ın kurmacasına hayran kaldığımı belirtmek isterim.
Kendi yaşanmışlıkları ve düşünceleri ile başta Henrik Ibsen’in oyunları olmak üzere çağdaşı olarak düşündüğü yazarların eserleriyle öylesine güzel dans etmiş ki.
Yaban Ördeği’nde Doktor Relling Bayan Soerby’ye, Bir Bebek Evi’nde Krogstad Bayan Linde’ye, bu romanda da Elias Rukla Eva Linde’ye âşık. Hemen kavuşamıyorlar aşklarına, beklemeleri gerekiyor. Elias Rukla Eva’sına kavuşabilmek için Bir Bebek Evi oyununun başkarakterleri Nora ve Torvald’ın evlilik süreleri kadar -yani sekiz yıl- bekliyor.
Yaban Ördeği’nde yıllarca kandırıldığını anlayan Hjalmar Ekdal, gerçeği öğrenince başkasının ağının örümceği olduğunu fark eder. Bu romanda Elias Rukla ise arkadaşının sunduğu bu ağa bile isteye takılır. Ancak cazibesiyle Nora’nın, güzelliğini kaybedince çalışma hayatındaki hedeflerine odaklanan Bayan Linde’nin bir yansıması olan karısı Eva’nın yeni halleri ve kendisinin çağdışı kalma hissi ile haysiyetine mahcup olur Elias Rukla. Hayatını sorgular.
Bazen, aydınlanma yaşamamız için en başta haysiyetimize mahcup olmamız gerekir.
Başkalarının ağındaki örümcek olmamak dileğiyle.

 

Yazarımızın  diğer yazılarına  buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

2 thoughts on “HAYSİYETE MAHCUP OLUNCA / Sedef Ergürbüz

  1. Bihterin dedi ki:

    Canim Sedef, cok keyif aldim, nicelerini okumak dilegiyle, sevgiyle…

    1. panzehir_dergi dedi ki:

      Çok teşekkür ederim canım benim. Yakında Annie Ernaux hakkındaki yazım geliyor;) Sevgiler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir