KAPAK (31)
Sülbiye Yıldırım

GILGAMIŞ DESTANINA SOSYOLOJİK BAKIŞ

Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nda mitolojiyi “Değişik yargılar, yargılayanların bakış açılarıyla belirlenir çünkü ne olduğuna değil, nasıl işlev gördüğüne, insanlığa geçmişte nasıl hizmet ettiğine dikkatle bakılırsa, mitoloji kendisini bireyin, ırkın, çağın gereksinim ve tutkularına karşı, yaşamın kendisi kadar açık gösterir” sözleriyle tanımlar.

Bu tanımdan yola çıkarak mitolojik bir öykü olan Gılgamış Destanı’nda yapacağımız her okuma, çağının gereksinim ve tutkularını, yaşam kadar açık ortaya koyan bir metin olduğunu anlamamızı sağlar; çünkü Gılgamış Destanı, insan eylemleri tarafından yaratılmış insan ürünü bir dünyayı gözler önüne seren bir anlatıdır. Doğal dünyada hazır olanın aksine insan tarafından sürekli değiştirilip dönüştürülen, yepyeni bir dünyayı okura aktarır.
Gılgamış Destanı’nda anlatılan yeni dünya, aynı zamanda yepyeni bir üretim çağının ortaya çıktığı dünyadır.
Okudukça görürüz ki insan sadece yepyeni bir çağı yaratmakla kalmamış, kendisini de bu çağa göre yeniden yaratmıştır. Diğer canlılar gibi doğada sadece var olma çabasında olan insan, binlerce yıl önce Mezopotamya’da keşfettiği yeni üretim biçimiyle kendisini diğerlerinden ayıran bir sıçrama yapmıştır. Bu sıçramada uygarlık tarihi başlamış ve insan yaşamının “ilk”leri bu bölgede ortaya çıkmıştır. İlk yazı, ilk devlet, ilk kent, ilk su kanalları, ilk kanunlar, ilk edebi ürünler ve daha nice ilkler…
Bu ilklerin en önemlilerinden biri de yeni üretim biçiminin zorunlu kıldığı yepyeni bir sosyal düzendir.
Bu sosyal düzeni ortaya çıkaran, var eden, sürekliliğini sağlayan soyut, somut her türlü oluşumlar ve sistemlerle kültürünü de oluşturmuştur insan. İnançları, dinsel uygulamaları ve her türlü anlatıları, oluşturduğu kültürün bir parçasıdır. Bu oluşumda mitler de ve elbette Gılgamış Destanı da kültürün bir parçası olarak, günümüze dek gelen taşıyıcılık görevi yüklenmiştir.
Kültürün ipuçlarını, mitlerdeki anlatılanların doğrudan kendisinde ya da satır aralarında, normal anlatımda anlaşılamayacak izlerde yakalarız.
Anlatılanlar yer yer inanılmaz öğelerle zenginleştirilmiş hayal ürünleri olarak görünse de aslında günlük yaşamın fark edilmeyen izleriyle yüklüdür. Mitolojik öyküler bir toplumun dünya görüşünü, önemli inançlarını, zaman içinde aldığı yolu, kuralları hatta kanunları kısaca sosyal ilişkileri saklar. Bu yüzden mitolojik okumalar çok katmanlı bir metnin istediği, çok anlamlı okumalara kapı açar.
Gılgamış Destanı da on iki tabletlik şahane kurgusuyla çok katmanlı mitolojik öykülerin en önemlilerinden biridir.
İnsanlığın hem geçmişini hem de gününü kayıt altına alan bir anlatı olarak, yeni üretim çağında dünyayı yeniden şekillendirecek “kültür” olgusunun “kültürleşme” sürecinin bütün hikâyesini bugüne dek taşımıştır.
Destan, insanın edilgenlikten çıkıp dünyayı hatta tüm evreni değiştirebilecek kadar etken bir varlık olarak kendini nasıl yeniden oluşturduğunu, kurgusal bir öyküde anlatmıştır. Bu kurgusal öykünün dünyasında ilerleyip Gılgamış’ın peşine takıldığımızda, yeni oluşan kültürün izlerini sürmek aynı zamanda sosyolojik bir okuma yapmaktır.
Yeni üretim çağında kültürünü yaratan insanın hikâyesini anlatan Gılgamış Destanı’nın iki önemli kırılma noktası vardır.
Bunların ilki Enkidu’nun, tanrı Enki tarafından yaratılışıdır. Yaratıldığı andan, avcı Sangasu tarafından fark edilinceye dek geçen süreçte doğada diğer canlılar gibi yaşayan Enkidu, fahişe Şamhat’ın yardımıyla insanlaşma sürecine girer. Gılgamış’a arkadaş olması için yaratılmıştır ve arkadaş olabilmesinin koşulu da yeni toplumun bireyi, insanı olmasını zorunlu kılmaktadır.
Enkidu bu süreçte öncelikle sahip olduğu doğanın dilini anlama ve ona göre hareket etme becerisini, doğadaki ayrıcalığını kaybeder. Aynı zamanda sorunsuz, rahat, uyumlu yaşamını da kaybetmiş olur. Bu kırılma noktasını, insanın yeni üretim biçimiyle yarattığı yeni yaşam biçimine geçişinin öyküsüdür, diye okumak mümkündür. Bir başka söylemle Enkidu’nun avcı tarafından fark edilip Şamhat tarafından ehlileştirilmesini, doğayla barışık yaşayan avcı-toplayıcı insanın (Enkidu’nun) yerleşik düzene, toprağa bağımlı üretime geçmesinin anlatısı olarak da okuyabiliriz. Enkidu için bu süreç, ait olduğu dünyadan çıkıp kuralları olan, hiyerarşik yapıya sahip yepyeni bir dünya için hazırlanma aşamasıdır ve cinselliğe önemli bir görev yüklenmiştir.
 Mezopotamya’da başlayan yeni üretim biçimi insan yaşamında yeni oluşumları zorunlu kılarken, kadın ve erkek arasındaki ilişkiye de yeni bir boyut getirmiştir. Farklılaşan yaşamda ilk göze çarpan cinsellik olgusunun aldığı yeni durumdur.
Cinsellik doğada bütün canlılar için aynı anlamı taşır. Türün devamını sağlayan, zorunlu bir eylemdir. Bu eylemde erkek ve dişinin genetik yapısı, en sağlıklı, en güçlü bireyi üretmek üzerine kodlanmıştır ve doğa her iki cinse bu yönde roller yüklemiştir. İnsan da diğer canlılar gibi üremeyi bu kodlama üzerinden yapar ama destanımızda yer alışına geldiğimizde, yeni üretim biçiminin yarattığı yeni toplumda bunun bambaşka bir duruma evirildiğine tanıklık ederiz. Yeni sosyal yaşamda erkeğin dünyasında kadının rolü farklılaşmıştır artık.
Cinselliğe, soyu devam ettirmenin ötesinde toplumu denetim altına alma, yeniden şekillendirme gibi görevler de yüklenmiştir. Bu görevin destandaki yürütücüsü Şamhat’tır ve onun yapıp eylemeleri,  destanda da oldukça açık, hatta erotik bir anlatımla yazılmıştır.
 “İşte bu adam Shamhat! Göğüslerini gevşet ve kollarını zevke aç,
Bedenini sun ona.
Kontrolünü kaybetme onun enerjisini al.
O seni görür görmez yanına gelecektir
Elbiseni aç ki, senin üzerine uzanabilsin,
Ve kadınlığının gücünü göster!
… …
Shamhat, göğsünü gevşetti, ona bedenini sundu ve
Enkidu onun şehvetine daldı.
Kadın korkmadı ve onun enerjisini aldı
Elbisesini çıkardı ve yere uzandı,
Kadınlığının ilkel gücünü sergiledi
Enkidu’nun şehveti kadının üzerinde inledi
Enkidu altı gün yedi gece zevke doymadı.
Altı gün yedi gece uyanık kalarak tanrıların isteğini
Yerine getirdi”
Enkidu’nun Şamhat’la yaşadığı cinsellik bir tuzaktır, bu tuzakta ehlileşir ve kültürlenir.
Mutlu ve uyumlu, doğal ihtiyaçlarının dürtüsünde hareket ederken toplumsal kuralların dayattığı yaşam biçimine mahkûm Enkidu’ya, doğallığında giden cinselliği de Şamhat’ın kışkırtmasıyla haz odaklı arzuya dönüşür.
Şamhat Enkidu’yu cinsellikle, erotizmle, törensel birliktelikle tanıştırırken aslında okuru da tarım toplumunun önemli kültürel öğesiyle yüz yüze getirmektir. Bu kültürel öğe kadın ve erkeğin ilişkilerinin belli ölçütlere uygun olarak düzenlenmesi olayıdır. Bu edimde kadına büyük sorumluluk yüklenmekte, cinselliğiyle erkeğin erginleşmesini sağlanması için görevlendirilmektedir.
Enkidu Şamhat’la birlikte olduktan sonra geldiği noktada artık doğadan, doğasından kopmuş, kendine yeterliliğini yitirmiş, doğanın ona verdiğinden fazlasına ihtiyacı olan birine dönüşmüştür.
Cinselliği yaşadığı yeni biçimiyle Enkidu’nun yaşamı, değişmiştir. Bu durum, doğanın dilini anlayan, doğadaki canlılarla rahat anlaşabilen, güçlü, yorulmaz Enkidu’nun, toprağa bağımlı yerleşik düzendeki yaşamın, kültürünün bir parçası olması anlamına gelir.
 “Ancak hayvanlara dönünce, Ceylanlar yabancıladılar ve kaçtılar
Vahşi hayvanlar onun bedeninden uzaklaştılar,
Hayvanların kendinden kaçtıklarını görünce
Bedeni titredi, dizleri tutmadı Ve yorgun düştü.
Toplumsal kurallarla sınırlanmaya başlanmış bir kişisel yaşam söz konusudur artık ve doğada bu yaşamın karşılığı yoktur.
Bu yeni yaşamda cinsellik merkezdedir, kültürel bir öğedir. Camille Paglia’nın sözleriyle “Cinsellik ve erotizm doğayla kültürün iç içe geçtiği buluşma noktasıdır.”
Enkidu Şamhat’ın cinselliğiyle tanışıp uysallaştıktan sonra onun Gılgamış ve ülkesi hakkında anlattıklarını büyük bir ilgiyle dinler. Birlikte Uruk ülkesine gitmeyi, yüce kralla tanışmayı ister.
 “Shamhat bir elbise çıkardı,
Bir parçasını kendi giyerken, bir parçasını ona giydirdi.
Bir tanrı gibi elinden tutarak onu çobanların ülkesine götürdü.
Bütün çobanlar onu görmek için etrafında toplandılar,
Onlara acayip görünüyordu.
Çobanlar Enkidu’ya yiyecek ve içecek sunarlar ama o yemek ve içmek konusunda çok bilgisizdir, beceremez.
Şamhat ona anlatır. Büyük kralın, Gılgamış’ın ülkesinde bin bir çeşit yiyeceklerin bulunduğu muhteşem sofralar, içene hayat veren biralar vardır. Enkidu’nun yemek yemeyi, bira içmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Kente girebilmesi, Gılgamış’la tanışması, kentli olması için birinci koşuldur bilmediklerini öğrenmek. Yapılacak çok iş vardır. Temizlenmeli, bir kentli gibi giyinmeli, kente dair bilmediği her şeyi öğrenmelidir. Elbette bunu da Şamhat yapacaktır. Erkeği temizlemek, yedirip doyurmak, rahatlamasını, dinlenmesini sağlamak onun görevleri arasındadır.
Bir anlamda kadının, üretim sürecinde emeği yeniden üretmesinin, yaratmasının öyküsüdür anlatılan.
 “Enkidu doyana dek yemek yedi, küp gibi içti ve içi neşeyle doldu,
İçi açıldı, yüzü parladı,
Kıllı gövdesini suyla yıkadı ve yağlarla yağladı, insana benzedi.
Sonra bazı giysiler giydi ve savaşçıya benzedi.
Enkidu Şamhat sayesinde yeni üretim çağının bir üyesi olacak, Gılgamış’la tanışarak hepten tarım toplumunun kültürü içinde var olmaya, kültürün bir parçası olmaya başlayacaktır. Kahramanla yolculuğa çıkıp ona serüveninde yoldaşlık edecektir. Yeni kültürün vazgeçilmez bir öğesi olarak nesiller boyu görevini yerine getirecektir ve Gılgamış Destanı, bin yıllar sonra J. Jack Rousseau’nun 1762 yılında yazdığı Toplum Sözleşmesi’nin başlangıcındaki, “İnsan özgür doğar ama her yerde zincirlere vurulmuştur” cümlesiyle tamamlanacaktır.
Yararlanılan Kaynaklar

İsmail Gezgin, Gılgamış-Kültürlenme Sürecinin Mitik Kahramanı, Alfa Yayınları, 1. Baskı, 2009

Jean Bottero, Gılgamış Destanı-Ölmek İstemeyen Büyük İnsan, Yapı Kredi Yayınları, 5. Baskı, 2013

Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Kabalcı Yayınları, 2. Baskı, 2010

Camille Paglia, Cinsel Kimlikler, Epos Yayınları, 1. Baskı, 2004

 

Serinin ilk yazısına  buradan ulaşabilirsiniz.

Yazarımızın diğer yazılarına  buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir