279441380_545022787067286_8704505901759040008_n (1)
Aysel Karaca

GENÇ WERTHER’İN AŞKI

Mayıs ayların gülüdür. Börtü böceğin canlandığı, çayırın, çiçeğin göğe doğru aktığı bir ırmak. Tüm uyanışların tamamlandığı, Tanrısal olana kavuşma, aşkın en yalın hali.

Nedendir bilmem, gençliğimin en mutlu, aylak günlerini hatırlatır bana. Çimenlerde çıplak ayak koşturmalarımızı, yağmur suyundan medet umuşumuzu. Belki de aşka ilk gönül koyuşumuzu.
Mayısın ilk günü; işçinin ve emekçinin bayramı. 1 Mayıs’larda inançla ve kudretle yürüyen atalarımın önünde saygı ile eğilirken aşktan söz etmenin sırası mı diye düşünürüm hep. Belki siz de… Ama ne demiş koca Sait,
Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Gerçekten de böyle mi?
Alman aydınlanmasının romanı olarak nitelenen, Goethe’nin melankolik bir aşığın hikâyesini anlattığı Genç Werther’in Acıları, kahramanımızın bir mayıs günü arkadaşı Wilhelm’e gönderdiği mektupla başlar.
4 Mayıs  1771
“… kendimi burada çok iyi hissediyorum. Yalnızlık bu cennet yörede kalbim için harikulade bir merhem oldu, gençlik demek olan bu mevsim, çoğunlukla ürperti içindeki yüreğimi tüm zenginliğiyle ısıtıyor. Her ağaç, her çalılık çiçeklerden bir demet sanki, güzel kokular deryasında oradan oraya süzülebilmek ve bütün yiyecekleri içlerinde bulabilmek için insanın mayısböceği olası geliyor.”*
 Düşünüyorum da henüz yirmi beşimde olsaydım ben de o cennet vadiyi böyle duyumsar belki de bu cümlelerle betimlerdim. Henüz acı, yokluk, kayıp yaşamamış bu saf ruh nasıl da iyilik ve aşkla dolu. Gençliğin ve tazeliğin peşinde.
 
Goethe yaşamı boyunca gerçekçi bakış açısına sahip bir yazardı.
Resim ve edebiyata olan yeteneğinin yanında çeşitli bilim dallarına, doğaya, tıbba, toplum bilimlerine ve yönetime ilgi duymuş bir deha.  1775’te Genç Werther’in Acıları’yla başarı kazandıktan sonra Weimar dükü Karl August’un teklifini kabul ederek bürokrat olmuş. On yıl boyunca çalıştığı işte pek çok farklı alanda öncülük etmiş, Milli Tiyatro’yu kurdurmuş, örnek bir şehir parkı yaptırmıştı. Goethe burada kaybettiği zamandan yazarlık adına hiç pişmanlık duymamış, sanatçının en önemli işlevinin toplumu aydınlığa, sanata, bilime yöneltmek olduğunu düşünerek hizmet etmekten büyük mutluluk duymuştur.
Bu bakış açısından yola çıkarak diyebiliriz ki, o güne dek şiir yazan bir şairin birden bire romana geçmesi de, kişisel yaşamındaki hatırasından esinlenerek kaleme aldığı Genç Werther’in hikayesini ajite etmesi de hesapsız değildi.
Genç Werther’in Acıları pek çok yönden öncü bir roman olmasına karşın Goethe’nin asıl ilgilendiği; gençlik çağında aşkın yol açtığı öforik halin kişiyi pek çok yanlışa, hezeyana sürükleyebileceğini, hayatın gerçeklerinin çerçevelenmiş bir andan, romantik duygulanımlardan ibaret olmadığını, aklıselimi yitirmenin bedelinin ağır olabileceğini kurmaca yoluyla okura gösterebilmekti.
İşte edebiyat da burada başlardı.
Kendi yaşamımızdan esinlendiğimiz bir hikâyeyi bambaşka bir kurguyla, bambaşka olanaklarla yeniden yazabilmekti edebiyat. Bu yolla aşkınızı sürdürebilir, öldürmek istediklerinizi öldürebilir, söylemek istediklerinizi söyleyebilirdiniz. Goethe de öyle yaptı.
Yazıldığı dönemde oldukça avangart bir metin olan roman, gerçekçi akımın ve varoluşçu felsefenin de ilk metinlerinden sayılsa da, merkezinde evlenmek üzere olan gencecik bir kızın saplantılı aşığı tarafından belki de yaşamı boyunca atlatamayacağı bir duygusal şiddete maruz bırakılması vardır.
Werther’in Macerası
Kahramanımız Werther genç bir hukuk stajyeridir. Annesinin dileği onu devlet memuru olarak görebilmek onunkiyse resim yapabilmektir. Biraz aylaklık etmek biraz da resim alanında çalışabilmek için Wahlheim’e gider. Ancak orada karşılaştığı doğa fırçasını, kalemini susturacak denli büyülüdür.
Yazar, Werther’in ruhundaki inceliği duyumsatmak ve okuru arzu ettiği atmosfere hazırlayabilmek için -zamanın ruhuna da uygun olarak- şairliğini ön plana çıkarır ve olağanüstü doğa tasvirlerine girişir.
“Yalnızım ve benim gibi insanlar için yaratılmış bu yörede olmaktan sevinçliyim. Yeteneğimi kullanamayacak kadar, değerli dostum, mutluyum… Etrafımdaki güzel vadi sis içindeyken, gökyüzündeki güneş benim ormanımın geçit vermez karanlığına vururken, yalnızca birkaç ışık ormanın içindeki mabede girerken, ben gürültüyle akan derenin kıyısındaki yüksek çayırların arasında uzanmışım, toprağa yakın bir noktada bin bir çeşit minik yeşillik dikkatimi çekiyor; bitkilerin sapları arasında küçük canlılar dünyanın vızıltısını, minik kurtların ve sineklerin çeşitli kavranamaz biçimlerini yüreğimin hemen yanında hissederken… sonsuz haz içinde süzülürken bizi koruyan ve aydınlatan Sevgi Herkese Yeter’in esintisini duyumsuyorum dostum!”*
Zaman zaman da Homeros’tan yardım umar.
“Artık ne yönlendirilmek, ne teşvik edilmek, ne de coşturulmak istiyorum, bu yürek zaten yeterince fırtınalı; benim ninniye ihtiyacım var, bunu da fazlasıyla Homeros’umda buldum.”
Birkaç gün sonra gittiği baloda tesadüfen tanıştığı Lotte’ye görür görmez vurulur. Balo boyunca peşinden ayrılmaz, dans edebilmek için epeyce uğraş verir. Nihayetinde tüm gece yan yanadırlar. Çıkan fırtınanın etkisiyle balo yarıda kesilse de olan olmuştur. Werther geri dönüşsüz kapıdan içeri adım atmıştır. Oysa arkadaşının teyzesi, Lotte’yle tanışmadan az evvel onu uyarmıştır,
“Ona âşık olmamak için dikkatli olun! … O sözlü biri, hem de çok akıllı bir adamla…”
Derken Lotte’nin, daha evvel tanışıp onu evine davet eden yargıcın kızı olduğu anlaşılır. Annesi henüz ölmüştür ve geride kalan dokuz çocuğa bakmakla yükümlüdür. Werther onun kimi zaman acılı ve munis, kimi zaman sevgi ve yaşam dolu insancıl hallerini fırsat bilerek kapısını aralıksız aşındırdıkça, Lotte’nin dostluk diye baktığı arkadaşlık bir süre sonra aşka dönüşür.
Etraftaki herkes durumdan ister istemez rahatsızdır çünkü Lotte evlenmek üzere olan bir kadındır. Bir süre sonra seyahatten dönen nişanlı Albert, ilk günler bu arkadaşlığı ve Werther’i sevimli bulsa da bir süre sonra durumun vahametini anlar.
Ancak Werther kör kütük âşık olmuştur.
Ne çevresine ne de Lotte’nin gelecek güzel günlerine verdiği zararın farkındadır.
“… Kendimi Penelope’nin öküz ve domuzları kesip parçalayarak kızartan heyecanlı talipleri kadar coşkulu hissediyorum. Tanrı’ya şükür…”
“Gece mi olmuş, gündüz mü farkında değilim, gözüm hiçbir şeyi görmüyor.”
“Uyandığımda büyük bir neşeyle güzel güneşe bakarken onu göreceğim! diye bağırıyorum sabahları,”
Buradan bakıldığında oldukça romantik bir hikâye gibi görünen roman gittikçe daha huzursuz ve daha acıklı bir hal almaya başlar. Kitabın ilk sayfalarında genç Werther’in saf haliyle betimlediği dünyasına beklemediği anda dâhil olan aşk duygusu, onu birden bire romantizmin ellerinden aşkınlığa, tutkuya, kara sevdaya, melankoliye ve nihayetinde yok oluşa doğru sürükler.
İntihar etmeden önce Wilhelm’e yazdığı onlarca mektup Sergey Yesenin’le Mayakovski’nin yazışmalarına benzer. Wilhelm onu bu çılgın fikirden vaz geçirmek için elinden geleni yapar. Ancak başarılı olamaz. Adına melankoli dediğimiz o zehirli sarmaşık girmiştir bir kez kanına.
“-Dur! diyorum.
Bırak!
Delirdin mi sen?
Sürer mi ölümü
hiç insan
tebeşir tozu gibi
yanaklarına?
Şu yaşamda
en kolay iştir ölmek
Asıl güç olan
yepyeni bir yaşama
başlamak.”**
Neticede dediğini yapar ve Albert’ten aldığı silahla 22 Aralık gecesi kendini öldürür. Böylece hem Lotte’nin evliliğindeki güven ilkesini tarumar etmiş, hem de ömür boyu tamir edemeyeceği suçluluk duygusunu genç kadının boynuna pranga olarak asıp gitmiştir.
Yayınlandığı dönemde pek çok genci de intihara sürükleyen roman, saplantılı aşk hallerinin yol açabileceği hezeyanları apaçık anlatan bir hayat dersidir. Yazık ki aradan neredeyse üç yüz yıl geçmiş olmasına karşın ilişkilerdeki ölçüsüzlük, taşkınlık ve kadınların maruz kaldığı duygusal şiddet azalmadığı gibi farklı mecralarda, farklı yollar bularak ve dozunu artırarak devam etmektedir.

 

*Genç Werther’in Acıları, Johann Wolfgang Von Goethe, İş Kültür Yayınları, 2015

** Myakovski’nin Yesenin’e yazdığı şiirden alıntı.

 

Genel Yayın Yönetmenimizin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

1 thoughts on “GENÇ WERTHER’İN AŞKI / Aysel Karaca

  1. kalgayhan donmez dedi ki:

    Aysel Hocam
    Bahar bir yandan Werther diğer taraftan. Hangi yanağımı çevirsem bilemedim. Bayıldım. Yıllardır Werther’in acısına üzülmüştüm. Hocam, kalanın kederini yıllar sonra fena vurdun yüzümüze. Yüreğine, eseri alımlamana sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir