“KİTAP HIRSIZI” ÜZERİNE ZORUNLU BİR AÇIKLAMA
İnsanın kendi yazdıkları veya yapıp ettiği şeyler için -en azından benim açımdan- kalem oynatması zordur. Zordur çünkü nesnel olamamak veya ‘yoğurduna ekşi’ dememek babında bahaneler, savunmalar olabilir açıklamalarında veya yazdıklarında. Yine de beni şahsen tanıyanlar, kitaplarımı (Reddediyorum, Geride Yazılan Kaldı, Çocuk Edebiyatı Denilince) okumasalar da Evrensel’de ve başka mecralarda yayımlanan eleştirel yazılarımdan bilir ki bana karşı haksızlık olunca gölgemi bile çiğnetmem kimseye ama yanlışlık yapmışsam iğneyi de çuvaldızı da kendime batırmaktan geri durmam, yani özeleştiriyi de yaparım.
Sıklıkla kullandığım bir cümlem var: Her dış uyaran kendine benzeyen şeyler anımsatır insana.
İlk baskısı Mart 2014’te (Ceylan Yayınları/İst), ikinci baskısı da Haziran 2021’de (Doğu Kitabevi/İst.) yapılan Kitap Hırsızı adlı -ki kişisel hayat hikâyem üzerinden kotardığım- roman için temcit pilavı gibi ısıtılıp âdeta dilde sakız yapılan bir yaklaşım var. Aslında dedikoduculuğu yazarlar, şairler üzerinden anlattığım Yazarlar Lokalinde adlı hikâyem oldukça ilginç bu açıdan. Dileyen Sonrası Öykü: Yazarlar Lokalinde diye Youtube’tan dinleyebilir ya da Bir Hayal Satıcısı (Ekim 2016, H2o Kitap/ İst) adlı romanımdan okuyabilir.
Şimdi, iddia odur ki Markus Zusak’ın Kitap Hırsızı adlı romanından devşirmişim. Ününden ve adından yararlanmak için.
Böyle özetleyeceğim söylentiler, dedikodular sosyal medyadan uzak duran bana bile ulaşınca, geçmişte de benzeri lakırdılar olduğundan, bunun düşündükleri gibi olmadığını Geçmiş Ceyhan’da Çocukluktu (2018, Heyamola Yayınları/ İst) adlı yine kişisel hayat hikâyem üzerinden oluşturduğum romanımda anlatmıştım. Buna geleceğim ama öncesinde bir şey demek isterim.
Işık içinde olsun sevgili ağabeyim Aydın Ilgaz iki çocuk romanımın yayıncısıdır. Şeftali Dede’yi 1995’te, Eşek Çalanlar Çetesiyle Savaş’ı da 1998’de yayımladı. O yok, ömrü çok uzun olsun eşi sevgili Nilgün Ilgaz anımsar belki. Aydın abi üçüncü olarak Kitap Hırsızı’nı adını değiştirmem şartıyla yayımlayacaktı. Adına itirazı çocukları kitap aşırmaya teşvik edeceği yönündeydi. Ben de adını değiştirmedim ve Ceylan’a verdim. Çünkü şimdiki adı Dereler Buz Bağladı olan Bozkırda Patlayan Tüfek, Kurtkıran, Seçkin’in Masalcı Ninesi ve Güvercinler adlı kitaplarımı da yayımlamışlardı.
Şimdi Geçmiş Ceyhan’da Çocukluktu adlı kitabımdan (sf 55/58) alıntıladığım, Markus Zusak’ın aynı adlı romanından kitap adı ve içeriği yönünden asla etkilenmediğimin kanıtı olan bölümü okuyacaksınız. Belki bu anlamsız dedikoduyu yapan/lar okur ve böylelikle birazcık da olsa ar eder/ler.
“…Günün birinde Çetin öğretmenimiz bizi eski adliye binasının arkasına düşen Kız Meslek Lisesinin paralelindeki Halk Kütüphanesine götürdü. Eski ve yüksek bir binaydı. Geniş bir bahçesi ve birkaç basamaklı merdiveni vardı. Basamakları çıktık. Koridora girdik. Büyük bir sessizlik sardı beni. Sağa baktım. Kapı açıktı ve görebildiğim kadarıyla içeride büyükler vardı, masalarda oturmuş bir şeyler yapıyorlardı. Müdür mü, memur mu olduğunu bilemeyeceğim ama biri öğretmenimizle tokalaştı ve ardından da bizi soldaki bölüme geçirdiler sırayla. Yirmi kadar çocuktuk. Sanırım en heyecanlı olanı da bendim. Masalar, sandalyeler… Tabandan tavana duvarları kaplayan raf raf kitaplıklar tıka basa kitap doluydu. Birçok şey anlatıldı ama benim gözüm de aklım da yüreğim de kitaplardaydı… Duyduğum ve anladığım tek cümle ise ‘İstediğiniz zaman buraya gelebilir, hatta üye olup eve kitap götürebilirsiniz,’ idi… Öyle de oldu. Bu muhteşem yerin müptelası oldum. Üye olmadım ama… Zaman zaman gittim kütüphaneye, çocuklar için ayrılan bölüme girdim. En dip masaları seçtim. Çünkü aklımda bazı kitapları eve taşımak vardı. Evimizde bir odam yoktu ama bir kitaplığım olsun istiyordum. Sonunda uzun bir süre orta sayfalarından başlayarak kapaklarına kadar epeyi bir kitabı katlayıp apış arasına saklayarak eve getirdim. Çıkışta kontrol ederlerdi. Hiçbirinde yakalanmamıştım. Onları evde birleştirirdim. Kapaklarını da takardım ve annemin iğnelerinden biriyle de dikerdim.
Daha sonraları günlük gazete satmaya başladığımda Mete Akyol’un, Yaşar Kemal’in ve Fikret Otyam’ın röportajlarını da kesip biriktirdim ve kendim çizerek onlara kapak yaptım. Suat Yalaz’ın çizgi kahramanlarının maceralarını da kesecek birleştirip çizgi kitaplar yaptım. Böylelikle de ilk kitaplığımı oluşturdum. Yalaz’ın çizimlerinden hoşuma gidenleri yapmaya çalıştım. Yaptıklarım tam benzemeyince de kâğıda gazyağı dökerdim. Böylece kendi aydınger kâğıtlarımı oluşturur, benzetemediğim resimleri kopya ederdim.
Nedenini anımsamıyorum ama bir daha kütüphaneye gitmedim. Belki yakalanmak korkusundan, taşınmamızın ve babamın evden uzaklaşmamamız gerektiği yönündeki yasakları yüzünden, her ne yüzünden olduysa gitmedim bir daha kütüphaneye.
Aradan yıllar geçti ve öğretmen oldum. İlk sömestri tatilinde Ceyhan’a döndüğümde gazete başbayii olan Şaban amcanın (bizler ona öyle derdik) oğluna ait Ora Kitabevi’nden bir kucak dolusu kitap aldım. Bir kutu içinde o mahşeri yağmura rağmen kütüphaneye götürdüm. Müdür beni odasına aldı. Anlattığımı ilginç buldu. ‘Çocukken aşırdığım kitaplara karşılık olsun bunlar.’ dedim. O da, ‘Keşke her kitap hırsızı sizin gibi olsa.’ gibi bir cümle sarf etti. Kitapları teslim ettim ve ayrıldım oradan.”
Yıllar sonra bu olayı detaylandırıp kurguladığım bir roman yazdım. Adını da Kitap Hırsızı koydum. Çınar Yayınları sorumlusu Aydın Ilgaz bu dosyayı da yayımlamak istedi, Şeftali Dede ve Eşek Çalanlar Çetesiyle Savaş adlı çocuk romanlarımın ardından. Ama adını değiştirmemi istedi. Ben de kabul etmedim.
Kitap Hırsızı’nda mekân olarak kullandığım Ceyhan ve çocukluk arkadaşlarım maalesef yoklar şimdi. Geçim denen zoraki dilber ayırdı bizi birbirimizden. Birkaçını da zamansız ölüm…
Yayım yılları ayrı olmasına rağmen birçok kafadan ses çıktı benim Kitap Hırsızı ile çeviri Kitap Hırsızı hakkında.
Onlara göre, adı gibi içeriği de aynıydı. Ben, onun ününden esinlenerek yazmıştım. Oysa gerçek hiç de öyle değildi. Karşılaştırmalı bir okuma yapmış olsalardı adının benzerliği dışında tek kelimesinin bile aynı olmadığını göreceklerdi.
Nasıl ki iki insanın adı aynı olduğu hâlde kişisel hayat hikâyeleri de aynı olmuyorsa, yani her ikisi de her yönden özgün ve özel ise, aynı biçimde benim Kitap Hırsızı ile Avustralyalı yazar Markus Zusak tarafından kaleme alınmış olan Kitap Hırsızı da aynı değildi.
O kitap Nazi Almanya’sında geçmekte ve son derece yoğun bir şekilde bu tarihte alınan notlar ile birlikte ölüm anlatılmaktadır. II. Dünya Savaşı’nın dorukta olduğu günlerde, bir üvey anne ve baba ile birlikte yaşayan genç kızın, evlerine sakladıkları gençle aralarındaki ilişki anlatılır.
İlk olarak 2005 yılında yayınlanan kitap pek çok ödül kazanmış ve 230 hafta boyunca New York Times En Çok Satanlar listesinde yer almıştır.
Bizde de Martı Yayınları tarafından ilk önce Mayıs 2014’te yayımlandı (Benim kitaptan iki ay sonra). Benimse, Türkiye Çocuk Dergisi’nin Kasım 2003/923. sayısında benimle yapılan söyleşide (ki bu söyleşiyi ‘Yüzü Çocuklara Dönük Bir Yazar’ başlığıyla yapan da Şaban Akbaba’dır. Ve Nisan 2015’te Ozan Yayıncılık’tan çıkan Söyleşiler/im adlı kitabın da 212/213. sayfalarında yer almıştır.
Sondan bir önceki sorusu ve yanıtım da şöyledir:
“-Peki bu serüvenlerin devamı gelecek mi? Kısacası çocuklarımız için sırada ne var?
-Çocuklarımız için sırada, yani benim tezgâhımda çok şey var: Seçkin’in Serüvenleri‘nin ikinci beşli serisinin dosyaları hazır: 6. Kitap: Kuşadam’ın Günlüğü, 7. Kitap: Elma Ağacı, 8. Kitap: Çobankaya’nın Gizemi, 9. Kitap: Ölüme Götüren Rastlantı, 1O. Kitap: Kitap Hırsızı (veya Sihirli Tozun Sahipleri)”
Burada araya girip bir açıklama daha yapmak zorundayım.
Çünkü Seçkin’in Serüvenleri üst başlıklı ilk beş kitap Masalcı Nine, Ölümsüz Kuş, Kayıp Köyün İzinde, Meçhul Kurtarıcı ve Düş Ülkesi 2003’te Say Yayınları tarafından yayımlanmıştı. İkinci 5 kitabı bazı nedenlerden dolayı yayınevine göndermemiştim.
Ayrıca masal ağırlıklı çalışmalar var: Sığırcıklar, Bizim Palavracı, Masalcı Çocuklar Ülkesi, Okulda İki Yazar. Tabii bunlar çocuklara ne zaman ulaşır bilemiyorum.”
Adından ve konusundan söz ettiğim Kitap Hırsızı Mart 2014’te aynı adla yayımlandı. Yani ben Kitap Hırsızı adlı kitabımdan 2003’te söz ediyorum. Markus Zusak’ınkiyse 2005’te yayımlanmış. O benden almadığı gibi, ben de ondan almadım yani…
Filmi de Kasım 2013’te gösterime girdi. Bizde de sanırım Şubat 2014’te. Ben de birkaç ay önce bir televizyon kanalında seyrettim ve kitaptan aldığım tadı ne yazık ki filmden alamadım.
Biraz daha açacak olursam kitabı:
Liesel trende kardeşi öldüğü esnada, onları evlat edinecek olan üvey anne ve babasının yanına gider. Kardeşinin cenazesinde bir kitap bulan Liesel, onu hatırlamak için kitabı saklar. Kalacağı eve geldiğinde, üvey babası Hans Hubermann ona okumayı öğretir. Nazilerin kitap yakma töreninde, yanmakta olan kitaplar aracılığı ile bir subay Liesel’i “ahlaksız” ve “uygunsuz” düşünceler ile kışkırtır. Alman toplumunun temiz kalabilmesi hakkında bir konuşma yapar. Kitap yakımı töreninin ardından, Liesel ateşin altında kalan bir kitabı alarak saklar ve onu eve götürür. Bu esnada onu, üvey annesi Rosa Hubermann’ın bir müşterisi ve belediye başkanının karısı olan Ilsa Hermann görür. Liesel, belediye başkanının evini ziyaret ettiği bir gün, Ilsa ona muhteşem kütüphanelerini gösterir ve kitapları onunla paylaşır. Ancak belediye başkanı bir gün Liesel’i görür ve evden kovar. Liesel, böylece okumaya karşı olan sevgisi nedeniyle, kütüphaneye gizlice gelip kitapları “ödünç” alır. Bu nedenden dolayı “Kitap Hırsızı” lakabıyla anılır.
Bu esnada, savaş yüzünden oluşan aşırı gerginlik nedeniyle üvey babası Hans’ın bir tanıdığı olan Max Vandenberg isimli Yahudi bir genci, evlerinin bodrum katında gizlemek zorunda kalırlar. Max, yaşamını tehlikeye atmamak için evi terk edemez. Böylece Max ve Liesel birlikte okumaya başlayarak, birbirleriyle hikâyeler paylaşırlar… Ve ikisinin yıllar sonra buluşup kavuşmalarıyla mutlu sona ulaşırlar.
Adı dışında illa ki bir benzerlikten söz edilecekse, onun özel bir kütüphaneden kitapları ‘ödünç alması’, benim de genel bir kütüphaneden ‘kitap çalmam’dan dolayı “Kitap Hırsızı” sayılmamızdır.
Gerisi iki farklı insanın özgün ve ilginç hayat hikâyeleri gibidir…
Yazarımızın diğer yazları için lütfen buraya tıklayın
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.