????????????????????????????????????
Güven Ulu

TANRILAR SİZE SIRT ÇEVİRMİŞKEN

Tanrı’nın yaratımdaki cömertliği ile sizin dışınızdakilere ihtimam geçtiği düşüncesi aklınızı burgaç gibi oyarken, bazen düşünmeyi bırakıp deniz manzaralı bir parkta, yeni biçilmiş çimlerin kokusuyla mavi ile yeşilin uyumlu oynayışına teslim oluyorsunuz.

 

Yürüyüş yolu üzerinde tek katlı, bahçeli bir evin önünde duruyor, boyası dökük çitten içeriyi, meyvesi yenidünya olan birkaç ağacı izliyorsunuz. Dalların güneşe bakan kısmındakiler daha bir olmuş. “Bu ev benim olsaydı çitleri şu renge, evi şu renge boyardım” diyorsunuz. “Şuraya bir çardak yapardım, şuraya da taşlı bir havuz… Kümes bile olurdu burada”
Hayalinizin tutunacak bir yanı yok; çite daha bir sarılıyorsunuz. Bahçede güneşin vurduğu otların sabır ışıltılarına bakıyor, vakit öldürüyorsunuz bolca. Güneş, yumuşak huylu hayallerin tedarikçiliğine soyunuyor o an. Yaz mevsimi, bu dünyayla ve de sizinle kurduğu ilişkide, hoşgörüyü kendinize biçtiğiniz kısmın şahidi olarak, gümüş dişli bir çingene gibi gülümseyip duruyor.
Ayağınızın yanına bir köpek yaklaşıyor, boynu bükük, yüksünmeden arka ayaklarını kırıp oturuyor oracıkta. Onun bir hayali var mı acaba bu evle, bahçe ile ilgili? Bilmiyorsunuz bunu. Sokak sokak, aç biilaç gezmektense, her vakit yiyeceği-suyu önüne konan bu eve bekçilik yapmayı isteyeceği ihtimali yalazlanıyor o an aklınızda…
Eğer tecrübe etmediyseniz -tanrılar size sırt çevirmişken- size eşlik eden bir hayvanın verdiği teselliyi aklınız almaz. Ha güneşten yayılan radyoaktif elementlerin yaydıkları ısıyı ölçmüşsünüzdür, ha o köpeğin yanınızda diz kırarak oturmasını anlamaya çalışmışsınızdır. İkisi de barındırdıkları anlam bakımından o kadar yakın, bir o kadar uzaktır size.
Hiçbir şeyin olmadığını, şeylerin görünüş mertebesindeki güzelliklerini bile siz onları duyumsamadıkça hak etmediğini anladığınız zaman, kurtarılmaya ihtiyacınızın kalmadığını fark edersiniz.
Gurur vesilesi çıkaracağınız bir şey yaşamayacaksınızdır bir daha. Başınızı öne eğeceğiniz bir şımarıklığınız da olmayacaktır bundan sonra. Gurur ve övünçsüzlüğünüzü, sıcak bir öğle vakti, susamış kediler için ağaç gölgesine bırakılmış bir kapta, rüzgârla titreşen suya katmış, suyu serinletmişsinizdir.
Bazen, çoğalmak için bir kuytulukta uygun koşulları bekleyen sporlar gibi durursunuz hareketsizce. Yokum ben bu oyunda, demenin bir başka halidir bu havlu atmışlık. Pes etmişsinizdir ve bunu saklamak için gösterilen çabayı saçma bulursunuz. Kaybolan enerjinizi yeniden toparlayabilmek için çekildiğiniz oyukta, kediler gibi yaralarınızı dilinizle yalarsınız adeta.
Dışarıdan nasıl göründüğünüzü umursamaz, kendinizi sağaltabileceğiniz bu kabuk halinizin içinde tortop yatarsınız uygun zaman gelinceye kadar. Aynı yıkık köprünün ayağına tutunmuş bir halde, rüzgârı anımsatan dalga mırıltılarını sert sırtlarında hissedebilen midyelerin dostlukları, aşkları, durağanlıkta içlerinde büyüttükleri ne muhteşemdir oysa.
Bugün ölmekle otuz yıl sonrasında ölmek arasında bir fark olmadığını kavramış olmanın verdiği ilhamı nerede kullanacaksınız? Kendinizi ikna turları şimdiden başlasın o vakit.
Ebediyen mutlusunuzdur veya mutsuzsunuzdur o an. Fark eden bir şey yoktur.

Yazarımızın diğer yazılarını okumak için lütfen buraya tıklayın.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir