füruzan
Ertuğrul Özüaydın


İLİŞKİLER ODAĞINDA FÜRUZAN

 Herkes kendi yaşamına kurduğu ya da kuramadığı ilişkiler üstünden bakabilir. Yaşantımız bu ilişkilerin uzantısı gibidir. Birbirini tamamlayan ilişkilerle birlikte, birbirlerinden uzaklaşan ilişkiler bir bütünü oluşturur. Toplum içindeki yerimizi belirleyen bu ilişkilerin toplamıdır. Elbette sözünü ettiğimiz yakınlaşmalar, uzaklaşmalar değişik ortamlarda değişik biçimlerde ortaya çıkabilir. İşin eylemsel boyutu kadar söze yaslanan yanı da vardır. Gösterdiğimiz yönelim yaşantımızın akışını belirleyen en önemli etkenlerden biridir.

 

İlişkilerin olduğu yerde insan, insanın olduğu yerde ilişkiler kaçınılmazdır. Gerçekleşen ya da gerçekleşmeyen ilişkilerin yol açtığı sonuçlar, yeni bir gelişmenin eşiğine getirir bizi. Füruzan’ın öykülerinde öne çıkan, insanların çevresiyle kurduğu bağlar ve bu çevreyle sürdürdüğü ilişkilerdir. Öykülerinde çok değişik insan tipleriyle karşı karşıya geliriz. Bahçıvanı, simitçisi, bankacısı, işçisi, işsizi, ağalar, ırgatlar, beslemeler, yediden yetmişe her çevreden insan vardır. Bunların yanısıra damatlar, torunlar, gelinler, uşaklar, hizmetçiler, çocuklar, yaşlılar ve Ermeni’si, Rum’u, Türk’ü, göçmeni, çingenesi en ilginç örneklerdir. Bu kadar insanın olduğu yerde doğallıkla değişik insan ilişkileri gelişecektir. Yeni değerler karşısında eskiye bağlılıklarını sürdürmek isteyenler, yeniliğe açık olanlar, gericisinin, tutucusunun saplantıları, özentili insanların eğilimleri, mal mülk derdine düşenleri gerçekçi bir anlatımla işlemiştir. İnsanların düşkünlüklerine, iyiliklerine, kötülüklerine yanıt arıyor gibidir. Aile içi ilişkilerin yarattığı aksaklıkları, bozuklukları ayrıntılı bir biçimde ortaya koyar. Birbiriyle ilgisi bulunmayan değişik çevreleri ele alır. Kuşaklar arası uyuşmazlıklar, çatışmalar ve daha ilerisinde kavgaya dönüşen ilişkilere tanık oluruz. Öykü kahramanlarını/kişilerini, onların duygu ve düşünceleriyle konuşturur, onların iç dünyalarını kendi gözlemleriyle aktarır. Öyle ki satır aralarında gezinen Füruzan’ın ayak izlerini görebilirsiniz.
Füruzan birbiriyle ilgisi olmayan değişik zamanları anlatır. İlk kitabı Parasız Yatılı’dan son kitabı Akim Sevgilim’e değin öyküleri değişik zaman ve yerlere ilişkindir. Öyküleri daha çok İstanbul’da geçer ve biraz da Ankara, ama ülkenin köylüsünü, küçük kasabalarda yaşayanını unutmaz. Akim Sevgilim İstanbul’da bir köşkte, sonraki öykü Antalya’daki küçük bir kıyı kasabasında, üçüncü öykü ise kırık dökük bir gecekonduda geçer. Olayların geçtiği ortamı ve havasını bütün çıplaklığıyla dile getirir. Olay yeri okurun gözünde dip köşe canlanır. Akim Sevgilim’in olay örgüsü bir köşkte biçimlenir. Onun anlatımıyla odalarda, sofada, mutfakta gezinirken hiç yabancısı olmadığınız bir yerde bulunduğunuz duygusuna kapılırsınız. Sanki o köşkü siz döşemişsinizdir. Okuru ortamın içine alır öykü.
Füruzan öykülerinin bir başka can alıcı noktası da nesneler, eşyalardır. Nesnelerin özelliği, yerleştirilme anlayışı, kullanımı ve öyküde yer alışının nedenini, okudukça, köşkte gezindikçe daha iyi anlarız. Eşyaların dili, uyumu o bütünlük içindeki ayrıntılardır. Anlama ve algılamaya yeni alanlar açar. Boşlukta kalan hiçbir ürün göremezsiniz. İnsan-eşya ilişkisinde görüntü genişler. Bu eşyaların oluşturduğu öykü dekoru yapıtlarında çok açık belirir. Olay yerini daha iyi tanırız. Eşyalardan yayılan etki okuru daha içerilere çeker.
Belki ikinci üçüncü dereceden insan-eşya ilişkileri üzerinde durur. Olayın geçtiği gecekondu, ev ya da köşk kadar içindekiler de önem kazanmış. Köşkteki piyano, yatak, komodin, kristallerle birlikte insanların giyim kuşamını da anlatır. İpek gömlek, rugan ayakkabı, fistolu gecelikler, çorap, çamaşır ortaya serilir. Alışılmadık ayrıntıları betimleyip yansıtmasının, eşyaların insanlar üzerindeki etkisini açıklaması bakımından önemli olduğunu düşünüyorum.
Bütün bu ayrıntılara yer verirken ve bunları öyküyle ilişkilendirirken doğayı, doğal çevreyi anlatmaz. Dağları tepeleri, çayır çimeni betimlemez. Neden yazmaz? Anlayamadım. Öykülerini temellendirdiği o evin ya da köşkün bahçesi yok gibidir. Öyküde sinema, hamam, gazino ayrıntılarıyla betimlenir. Ama kıyı kasabasında geçen öyküde doğa görünümleri anlatılmaz. İnsan ve aşk iç içedir de doğa ve insan, doğa ve aşk işlenmez. Başka bir deyişle kişilerle doğal çevre arasında bir ilişki kurmaz Füruzan. Oysa doğal çevreyle insan ilişkisini yazmanın öyküyü besleyeceğini düşünürüm. Çiçeğe böceğe karşı sessiz kalır.
Füruzan varsıllık ya da yoksulluk içinde yaşayan çevrelerden kesitler sunar. Onlar arasındaki ilişkileri sorgulayarak, bütünleştirerek anlatır. Daha çok yoksul insanlar ve ailelerle yolu kesişir. Onların toplum içinde karşılaştığı zorlukları, sıkıntıları, çelişkileri yansıtır. Yoksul ailelerin soluğu olmuştur. Varlıklı çevrelerin yaşantısı içinde derin yoksulluk çeken insanların sorunlarına ortak eder okurunu. Yoksulluğa yüz çevirmez. Öykülerinde daha eşitlikçi bir düzenin kaygısını duyumsarız. Ekonomik koşulların yarattığı ahlaksal çöküntüler üzerinde durur. Toplum düzenine eleştirel yaklaşımını bir başkaldırı olarak yansıtır.
Göçmenlerin, yoksulların, yalnız insanların acısı, hüznü öykülerin havasına işlemiştir. Bu hüzün ki yüksek dağların doruğuna çöken sis gibidir. Bir ara dağılmaya yüz tutar ya da dağılır, ama çok geçmeden o sis yeniden gelip yerleşir öykünün doruğuna. Sis içinden güneşin yüzünü ancak bir an görebiliriz. Bu yüzden öyküleri düş ve umut kırıklıklarını yansıtır.
Öykülerinin temel çizgisi, ana konusu kadındır diyebiliriz. Kadınların çektiği acılar, yalnızlık, hüzün ayrıntılarıyla yer bulur öykülerinde. Onların yaşam karşısındaki duruşlarını, ilişkilerini ortaya koyar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine tepki gibidir öyküleri. Genç kadın ve kızların cinsel sömürü karşısındaki çaresizliklerini okuruz. İstemedikleri yöne zorlanmalarını gördükçe içimiz acır. Kadınların özlemlerine, mutluluk arayışlarına katılır Füruzan. Yapmak istediklerini çevre baskısı nedeniyle yapamayan o kadınların kişisel dramlarını yazar. Anneliğin ruhsal evrenini yansıtır. Kadınların dertlerini, sıkıntılarını ele alır. Aldatan ve aldatılan kadınları yazar, aşk acılarına ortak olur. Öykülerinde ablalar, teyzeler, halalarla birlikte, çaçaronları, fahişeleri, evli ya da bekâr kadınları görebiliriz. İçlerinde görgüsüzler, kibarlar da vardır sevgililer ve sevgisizler de. Hemcinsleri üzerinde düşünmeyi, yazmayı amaç edinmiştir Füruzan.
Son kitabı Akim Sevgilim hüzünlü üç uzun öyküden oluşuyor. Üç ayrı yer, üç ayrı çevre, üç ayrı insan ve onların yakınlarının yaşadığı dram. Üç olay örgüsü var. Aile içi düzen, gelenek, alışkanlıklar verilirken, onlarla birlikte aile içi tutum ve davranışlar da sergilenir. Kahramanların aile düzenine karşı eleştirel tavır aldıklarını görürüz. Yer yer bu gerçekliğin yazarın tepkisi olduğu izlenimi uyanır bizde. Yozlaşan ilişkilerin aileyle birlikte çağının çelişkisi olduğunu da vurgulamaktan geri durmaz. İlk öykülerinden beri aynı tutumu görüyoruz.
Köşkte yaşanan varsıl kız (yeğen) ile baldırı çıplak bahçıvan arasındaki sonu gelmeyen aşkın ölümlü sonu… Teyze, abla, yeğen ilişkisi, kalabalık aile içindeki yalnızlıklar… İkinci öykü yine varsıl göçmen kız ile yoksul genç balıkçı arasında sonu hüzünlü olmayan bir aşk öyküsü, yine ölümlü. Varsıl-yoksul çelişkisini, düşleri, çekilen acıları ve bunların korkunç sonuçlarını yazar. Sevenlerin düşleri, acıları, ölümleri içimizi burkar. Toplumsal koşulların, geleneğin, ortamın insanları nasıl bir bilinmezliğe sürüklediğine tanık eder bizi.
Üçüncü öyküde derme çatma, eski püskü gecekonduda baba ve oğulcuğunun içinde bulundukları yoksullukla ve yalnızlıklarıyla nasıl boğuştuklarını okuruz. Gözyaşlarımızı tutamayacağımız kadar hüzünlüdür öykü. Yazarımız yine getirir ölümü öykünün sonuna yerleştirir. Kitap sonu ölümle biten üç öyküden oluşuyor. Oysa ilk kitabı Parasız Yatılı’da öykülerin sonu açık, bitimsiz bırakılmıştır.
Füruzan’ın duygu yüklü, içli anlatımı okuru etkisi altına alır. Gözlemci yanı gerçekçi anlatımıyla bütünlük sağlar. Olaylara bağlanan düğümleri çözmek için ilişkileri gözden geçirmeli. Akim Sevgilim’den yola çıkarak kalın çizgilerle özetlediğim Füruzan öykülerinde belirleyici rol ilişkilere yüklenmiş. Çürümüş ilişkileri, bozuk düzeni yeren ve yargılayan tutumuyla kendine özgü bir çizgisi var. İnsan ilişkilerinde çıkmazlar ve açmazlarla birikte insanların yaşamsal güçlüklerini de öyküleştiriyor. İnsanı toplumsal çevreyle, toplumsal ilişkilerle birlikte düşünüyor ve yansıtıyor. Öyküleri insan sevgisi üzerine kurulmuştur Füruzan’ın.

 

Diğer analiz yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir