????????????????????????????????????
Ayşe Nilay Özkan

ETKİLEŞİM

Sonunda kararımı verdim. Mektubumu Instagram canlı yayınında okuyacağım. Telefonu yuvarlak ışıklı tripoda sabitledim. Dudaklarımı daha kalın, burnumu ise daha küçük gösteren o filtreyi kullanıyorum. İlk yayın bitince hazırlıklar için kısa bir ara. Sonra ikincisi… Sonrası hiç de önemli değil aslında.

Yüzüm net görünüyor yakın planda. Başlayabilirim. Üç, iki, bir:
Sevgilim,
Sana ilk defa sevgilim diyorum, evet sevgilimsin ve bu yayın senin için. Sustum hep. Ağzımı açmayan bıçağı alıp göğsüme saplamak istiyorum. Kanayan yarıktan kalbimi çıkarıp senin önüne atacağım, yapmak istediğim şey tam olarak bu.
Burada küçük bir es vereyim. Diyeceklerim önemli, iyice kulak versinler.
Acı, göğsümü derince ikiye ayırdı. Alev, duman ve küller savruluyor. Göz gözü görmüyor. Yok oluyorum ve hiçbir şey yapamıyorum.
Kendimi atsam yüksekten aşağı? Etim kemiklerimi bir arada tutar mı? Ya da kemiklerim etimin dağılmasını engeller mi? Canım acır mı? Şu anda hissettiğim acıdan fazlası olur mu? Hiç zannetmiyorum.
Keşke lensimi taksaydım, yorumlar geliyor. Acaba? O?
Sana bunları önceden söyleseydim beni dinler miydin? Gözlerine bakarken, ağzından bir sevgi kelimesi dilenirken nasıl heyecanlandığımı fark ettin mi hiç? Şimdi, şu anda ekrandan bile olsa bana, gözlerimin içine, ta içine bakabilir misin?
Ekrana dik dik baktığım anı yakalar umarım.
Bakışlarını sadece benimle paylaşır mısın? Başkalarına dokunduğun parmaklarını artık sadece benim yüzümde, benim tenimde gezdirebilir misin? Benim yanımda sadece benimle olabilir misin? Tüm kalbinle, aklınla, zamanın ve emeğinle? Bunlardan birini bile olsa yapabilir misin gerçekten? Kırılganlığımı kabul edebilir misin? Seni sevmeme izin verir misin?
Boğazım düğüm… Okuyamıyorum.
Es.
Ağlamaklı devam edeceğim, belli. Olsun, umurumda değil.
İlaç içsem seni unutuncaya kadar? Hassas insanların midesi hapsedebilir mi o hapları? Ya dışarı atarsa? Ya kalbim hâlâ sen diye atmaya devam ederse? Bu benim için kâbusların en büyüğü olmaz mı?
Gece denizine girsem. Seninle yaptığımız gibi, çırılçıplak. Kıyıya bakmadan açılsam, açılsam, açılsam. Karanlıkta yok olup yakamoza mı dönüşsem? Hayır, bu şiirselliği hak etmiyoruz. Biz, hayvansal içgüdüyle tutkuyu, şehveti, kalp atışlarını ve iç çekişlerini yaşarız. Hazla açılmış dudaklarımıza sevdanın adı yakışmaz bizim.
Eyvah! Umarım babam bunu izlememiştir. Şimdi mi gelir insanın aklına! Aptal kafam!
Bunu seyretmek nasıl bir his? Seni tanımazken, varlığından haberdar bile değilken bana ulaştığın yerdeyiz işte. Başladığımız yerdeyiz. Döngü tamamlandı. Bana hiçbir şey vermeden, vermeyi bırak, vaat bile etmeden beni soktuğun döngüyü terk etmeye, senden ve kendimden kurtulmaya karar verdim.
Çok sevdiğim şarkıyı çalıyorum şimdi, duyuyor musun? “Öldüğümü gördüğüm rüyam en güzel rüyamdır.” Ölümümden sonra seni hayal etmemeyi diliyorum. Aklımda gezinen anların, anıların, görüntülerinin, sesinin artık yok olmasını istiyorum.
Ekran kalp doldu. Durmak bilmiyor. Sahi, beni bu kadar seven var mıydı? Yoksa şarkıyı mı beğeniyorlar?
Nasıl yapacağımı biliyorum şimdi. Kalın bir urgana iki sıkı düğüm. Ellerim acıyacak. Belki bir iki gözyaşı. Sandalyeyi tam hizalayacağım. İştahla morarttığın boynumu yavaşça geçireceğim ipe. Son bir yutkunuş. Sandalyeyi deviren ayaklarım. İşe yarayan ağırlığım. Çıktığım yolu bitiriyorum. Geri dönmeksizin.
Doğum günün kutlu olsun. Sana en güzel hediyeyi veriyorum. Bugün öldürüyorum kendimi. Sana mirasım bensizlik olacak. Lanetim ise ölüm sebebim olduğunu bilmen.
Oh olsun sana şerefsiz herif! Başkalarına yapamayacaksın aynısını!
Üzgün değil özgürüm, hiç olmadığım kadar.
Çekimi durdurup seyrediyorum. Ondan yorum yok. O kendini hiç açık etmez. Birkaç arkadaşı seyretmiş, belki ona haber verirler. Aramızdakileri biliyorlarsa… Neyse, oldukça güzel görünüyorum. Dramatik etki başarılı. Dekoltem tam kıvamında. Bayılacağına eminim. Tüm çıplak videolarıma ve fotoğraflarıma bayıldığı gibi. Urganı düğümlerken de video çeksem mi acaba? Kimse o kadar uzun süre seyretmez. Hem de çok ilginç bir içerik değil.
İp hazır, çekiştiriyorum. Tavandaki boru ve düğüm sağlam.
On saniyede sandalyeye çıkarım herhalde. Geri sayımı öyle ayarlayayım.
On…Dokuz…… Beş. Saçımı geriye atayım da boynum ipte net görüntü versin. Tüm vücudum değil belimden yukarısı kadrajda. Daha yakın, daha etkili.
Dört… Urganı boynuma geçirdim. Garip bir hismiş.
Üç… Telefon çalıyor. Tam sırası. Hay Allah… Göremiyorum ki. Onun numarası mı? Keşke rehberden silmeseydim. Sandalyeden inip telefona baksam? Off çalıp duruyor. Ya oysa? Biraz uzansam belki numarayı görürü…
Ah! Boynum!
Demek ölmek böyle bir şeymiş…
Yayın başlamış mıydı ki?

 

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir