YEŞİL PERİ GECESİ/  SEMİHA BAYSAL

“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor.”

Turgut Uyar

Ayfer Tunç’un öykücülükten romancılığa geçtiği ilk eser KAPAK Kızı’dır.   Yukarıdaki dizeler Kapak Kızı ile akrabalığı da olan YEŞİL PERİ Gecesi’nde geçmektedir.  Romanda, Edip Cansever, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemal Süreya, Turgut Uyar gibi usta şairlerimizin en güzel dizeleriyle karşılaşırız. Benim gibi şiir sevenlerin gönlünü fethetmiş yazar Ayfer Tunç,  bir röportajında bu konuda şöyle demiştir: “Yazmaya başlamadan önce şiir okurum hep. Benim ilhamım şiir. Sabuna benzetiyorum şiiri, beni günlük hayatın kalıntılarından arındırıyor, yazının büyülü dünyasına taşıyor.”

Eserin en sevdiğim yanıydı şiirselliği…  Eserde, direnç kıracak kadar çarpıcı, vurucu, raydan çıkaran bir hayat hikâyesi ile karşılaşıyorsunuz. Bu dizeler sizi tekrar iyileştirip size romanı bitirme gücü veriyor.

Bir başkaldırı, bir öç alım hikâyesiydi okuduklarım. Bence yazar bu hikâyede yedi uyurları uyandırmak istemişti.

Olayların anlatıcısı olan başkahraman, çocuk yaşta olumsuzluklarla, acılarla tanışır. Giderek dibine kadar kötülüklerin batağına saplanır. Artık kötü bir insandır ve öç alma duygusuyla yanıp tutuşmaktadır. Bir iş kazasında kolunu kaybeden baba kazadan sonra hayata küser, kendini alkole verir. Anne mücadele eder ama sonunda o da dayanamaz artık. Boşanırlar. Anne başka başka insanlarla birlikte olur. Kahramanımız alkolik babasıyla baş edemez. Yatılı okula verilir. Çıkardığı sorunlar yüzünden okuldan atılır. Sonunda bir dergiye çıplak pozlar verir.

Eserin bu noktasında, kötülüğün ortaya çıkışında naturamızın etkisi nedir, diye kafa yoruyorsunuz. Bundan kendinizi alamıyorsunuz.

Demek ki neymiş?

Her şey bir kaza ile başlamış.

 Ne yani naturamızın hiç mi suçu yok çöküşümüzde.

 Bu hikâyede babam hastanede ölümle pençeleşirken annemin bacakları arasında hareket eden et beninin yeri neresi?” (Sayfa:264)

Burada karşımıza kader unsuru çıkmakta. Romana göre kötülüğe bulaşma doğuştan gelir ve çevre koşullarına dayanan kadersel bir olgudur ve bazı çöküşler önlenemez.

Pembe dizilerde bir mantık ilişkisi vardır ya: Kahramanın başına ne geldiyse, yaşadığı felaketlerdendir. Suç hep başkasındadır. Burada da çocuklukta ve gençlikte yaşadığı ailesel problemler, acılar, kahramanın öz yıkım isteğine neden olmakta, annesine ve yakınlarına kızdığı için kendini mahvetmek, yakmak, yıkmak isteyen bir kahramanı karşımıza çıkarmaktadır.

Başkahraman cahil, okumamış, bilinçsiz bir kişi değildir aslında. Küçük yaştan beri çok kitap okuyor. Roman, şiir, öykü, inceleme… Ayrıca felsefe, sinema, müzik konularında da birikimleri var.

Sevgili okuyucular şimdi bu noktada soruyorum: Burada bir çelişki yok mudur? Bilinçli bir kahraman bakışı hangi noktada ve niçin yok sayılmıştır? Belki de yedi uyurlar meselesidir…

Kahramanımızın ilk aşkı Ali… Kahramanımız daha 17 yaşında küçücük bir genç kızken âşık olur Ali’ye. Kahramanınız o kadar güzeldir ki Ali de ona âşık olur ama Ali dağınık, çelişkili bir tiptir. Korkar bu aşktan. Çekip Fransa’ya gider. Yıllar sonra geri dönen Ali, başı fena halde belada olan başkahramanımıza, romanın sonunda evini, yüreğini açar.   Ali birden gerçek bir âşık, romantik biri olmuştur. Kahramanımız çukurun dibindeyken Ali ‘ye sarılır. Zaten onu hiç unutmamıştır. Ama burada Ayfer Tunç ile aynı cephede yer almayan okurların da olduğunu sanıyorum. Ali’yi aşkına sahip çıkamayan biri olarak gören ve bu noktada onu eleştiren okurlardır bu grup.

Şimdi kahramanımızın annesi ile ilişkisine bakalım biraz da. Başkahraman çocukluk yıllarından söz ederken bile annesine öykünen dişil hâlinden bahseder: “Daha yedi yaşındayken çekilen bir fotoğrafım gelecekte ne haltlar yiyeceğimin, nasıl da oynak bir aşüfte, nasıl da iş bilir bir kaltak olacağımın habercisiydi. Mini etekli bir elbise giymiştim. Koltuğa oturmuştum. Bir elimde boş bir içki kadehi öbürüne yanmayan bir sigara almıştım. Her oturuşta bacak bacak üstüne atan ve uzun bacaklarını Allah için büyük bir zarafetle ve gerektiğince gösteren annemi taklit ederek poz vermiştim.”(sayfa:100)

Yazar bu cümlelerde okuyucuyu ikna etmeye ve kaderciliğin altını çizmeye çalışmaktadır bence. Başına gelen her şeyin sebebi kendinin kontrolü dışında gelişen olaylardır. Hiçbirinin sorumlusu kendisi değildir. Bu durumda kötülüğe düşmekten başka yol yoktur.  Okuyucu burada şunu sormaz mı :”Yaşamda insan iradesinin ve müdahalesinin hiç mi etkisi yoktur, bu olumsuzlukların kurulu siyasi düzenle, sosyoekonomik sistemle hiç mi bağlantısı yoktur?”

Kitabın finalinde bir öç alma var. Bu bölüme kadar hep kendini yıkan ve kendine hiç acımayan kahraman bu bölümde mevkiini kullanarak her şeyi yapabilen zorba emniyet müdürü Uluç Müdür’ü yaptıklarına pişman etmek istiyor. Uluç Müdür bir çürümüşlüğün resmidir. Kahramanımızla zorla cinsel ilişkiye girmiş,  kahramanımızın kocası ve kardeşi için tanıdığı imkânları hep bir tehdit olarak kullanmıştır. Uluç Müdürü’n seks videoları tüm ülkede dolaşır. Kahramanımız öcünü böyle alacaktır.

Bu satırlar ülkemize hiç de yabancı olmayan meseleler aslında, bizim tanıdığımız şeyler. Ayfer Tunç bu çirkef çukurunu resmetmiştir adeta. Uluç Müdürler dünyasını gözler önüne sermiştir.

Bir köküm yok”  diyor kitapta başkahraman. Bir köküm yok… Bir kökü olmayan çocuklar, sonra kökü olmayan anne babalar mı oluyorlar? Bu soru romantik bir bakış açısı mıdır? Yoksa gerçek bir bakış açısı mı? Bu önemli sualleri sorduran ve öneminin altını çizen Yeşil Peri Gecesi’ni yine de çok sevdim. Sizlere de keyifli okumalar dilerim.

Semiha Baysal.12.10.2020

11 thoughts on “YEŞİL PERİ GECESİ/  SEMİHA BAYSAL

  1. Hülya dedi ki:

    Kitabı okudum çok beğendim. Sevgili Semiha hocam çok güzel yorumlamış. Kitap böylelikle hafızama kazındı. Teşekkürler.

    1. Semiha dedi ki:

      Sizin çok iyi bir okuyucu olduğunuzu bilhassa biliyorum.Degerli yorumunuz icin tesekkur ederim

  2. Firdevs Sönmez dedi ki:

    Yeşil Peri Gecesini Semiha Hocam çok güzel yorumlamış. Kahramanımızın hayata olan öfkesi ve isyanı sonucu alınan intikam… Kalemine sağlık.

    1. Semiha dedi ki:

      Ne guzel bir tespit.tesekkurler

  3. Sevinç dedi ki:

    Nasıl güzel ifade etmiş Semiha hocam,kitabı okurken keyif almıştım bu yorumla daha bir pekişti.Semiha hocamın kalemine sağlık.

    1. Semiha dedi ki:

      Tesekkur ederim s3vinc hanim.sevgiler

  4. mehtap İşyar dedi ki:

    Semiha Hocam ,Mehmet Kaplan titizligiyle incelediginiz bu kitabı okumak için can atiyorum.Herkes kitap okuyabilir,ama herkes kitap yorumlayamaz,nerelere dikkat çekeceginizi çok iyi biliyorsunuz.Tecrübe bu olsa gerek.Emeğinize sağlik.

    1. Semiha dedi ki:

      Mehtap hocam bu ne gurur verici bir yorum.cok tesekkur ederim.

  5. Filiz yelbay Akdoğan dedi ki:

    Okurken aynı şeyleri düşünmüşüz harika bir özet, teşekkürler

  6. Semiha dedi ki:

    Çok teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir