İnsan en çok yazarken “Kendi” olduğundan, içine doğru yaptığı yolculuklara en yalın ve savunmasız haliyle çıkar.  Belki de bu yüzden bir insanı tanımanın en kısa yolu, onun mektuplarını okumaktan geçer. Yazdığı her satırda duygularını, yaşama ve insanlara bakışını, acılarını, sevinçlerini  kalemiyle paylaşırken, biz de saklı bir merakla gizlice izini süreriz yazarın.

“İki Gözüm Ayşe”, Sabahattin Ali’nin büyük bir tutkuyla bağlı olduğu ve “Ömrümdeki yıllar kadar yar sevdim / Her biri bir başkasının eşidir,” diye yazdığı dizelerdeki aşık olduğu kadınlardan  Ayşe Sıtkı İlhan’a yazdığı mektupları içeriyor. Bir kısmı Sinop cezaevinden yazılmış bu yeşil mürekkepli mektuplar, Sabahattin Ali’nin sadece duygularını, tutkularını anlatmakla kalmıyor, onun kimliğini de yansıtıyor bize.

Yazar, İlhan’a yazdığı mektuplarla birlikte şiirler, çeviriler ve öyküler  gönderdiğinden bu mektuplar farklı bir edebi anlam da kazanıyor. Hepsini eski türkçe ile yazdığı altmış yedi mektubunu “Allaha emanet ol, iki gözüm” diye bitiren Sabahattin Ali, duygularını olduğu kadar yalnızlığını da paylaşıyor: “Senden ayrılalı bir saat bile olmadı Ayşe. Bu kadar kötü olduğum, yaşamaktan bu kadar bıktığım bir gecem daha yoktur. Niçin ölmemeli Ayşe? Niçin, hayat dedikleri bu korkulu rüyayı görmekte bu kadar ısrar etmek?”

Kimdir Ayşe?

Ayşe Sıtkı, Reşat Nuri Güntekin’in Erenköy Kız lisesinden öğrencisidir 1928 de. Dört yıl sonrasında ise Tarih öğretmeni olarak çıkar karşımıza.  Nazım Hikmet’e ve Sabahattin Ali’ye hayrandır. Evlenene kadar Ali’yle sürdürür mektuplaşmayı. On beş yıl süren evliliği boyunca da bir dostunun evinde saklatır ondan gelen mektupları.

Sabahattin Ali’nin diğer mektupları yayınlandıktan sonra, Oktay Akbal’ın Cumhuriyet’te yazdığı yazıyı okuyan İlhan, o güne kadar kimselere okutmadığı mektupları yayınlamaya karar verir. Mektuplar yeni türkçeye çevrilip gün ışığına çıkarlar.

Sabahattin Ali mektup yazmayı çok sevdiği gibi, okumayı da çok sever. Zaman zaman geciken cevaplar için Ayşe’ye sitem eder:  “Bana cabuk cevap vermenin çaresi seni bekletmemek ise, işte mektubunu aldığım gün cevabını da yazıyorum.”

Mektuplarında hep hüzün hakimdir Ali’nin. Ama o bu hüznü içine gömerek, dostlarının karşısına gülen bir maskeyle çıkmayı tercih eder. 23 Ağustos 1933 tarihli mektubunda Sinop cezaevinden şöyle seslenir Ayşe’sine: ” Beni kim hatırlarsa gülümseyecektir. Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da sevdiklerim arasında hayattan korkan, yeis içinde olanlar bulunursa, onlara elimden geldiği kadar teselli ve cesaret vereceğim. Onları felaketlerime karşı gülmeye sevk edeceğim ve hiç kimse benim dünyada en çok gözyaşı dökenlerden, cesaret ve neşesi az olanlardan biri olduğumu tahmin edemeyeceklerdir.”

Belki de bu yüzdendi Sabahattin Ali’nin fotoğraflarının hep güler yüzlü oluşu. Yine de dikkatle bakıldığında, bazen dudaklarının kenarında gizlenen bazen de gözlerindeki o ince hüznü görmemiz mümkündür.

Ve aslında asla cesaretsiz değildir Ali. Düşüncelerini olduğu gibi korkusuzca söyleyebilen ve bu uğurda hapis yatmayı göze alan bir yüreğin cesareti yok denebilir mi?

Gördüğü ve yaşadığı haksızlıklara karşı taş duvarlar arasında “Aldırma Gönül, Aldırma” diyebilen kaç kişi vardır yazın dünyasında?

Başına gelecekleri bilirmiş gibi bir mektubunda, “İhtiyarlayacağımı kim söyledi; hep genç kalacağım!” der Sabahattin Ali.

Ve hep genç kalır!

Ve hala kırk bir yaşındadır…
Ayşe Sıtkı İlhan/ Doğan Akın Sabahattin Ali’nin Özel Mektupları “İki Gözüm Ayşe” Bilgi yay.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir