ŞİİRİN CİNLİ KEDİSİ II

 

Ah, bu şiirsel kontaminasyon, kaosu ve tutkuyu süsleyen! Arınmak için tünemiş avlunun boşluğuna, ötücü kuşlar. En iyisi saflığını koruyan demontaj bir yaklaşımla, minder atayım, altın varaklı kalorifer peteğinin önüne. Seyredeyim mermerine sönmüş ateşi, duygularını kodlayan. Çin Seddi gibi uzanmış çalkantı.

 

Ah! Burada akşam, günün entelektüel yorgunluğudur, dedi. Kedi, dedi.

Vay maşallah yine günündesin, dedim.

 

Ey büyük şiir denizinin nükleer balistik füze taşıyan denizaltısı canım şairim, kolay değil işte bu işler. Üstüne üstlük iş yüküm de oldukça fazla: Daha şiir için boşluğun dökümünü çıkaracağım. En çok beğenilen 5 şiirimi Google çeviride 12 dile çevireceğim. Naurulu ve Sri Lankalı şiir dostları uzun zamandır sıkıştırıp duruyorlar: Dergi sayfalarımızı büyük şairliğinizden mahrum bırakmayın diye. Yapacak bir şey yok, mecburen bir iki şiir göndereceğim, dedi.

 

(Ne günlere kaldık ya! Galiba bu virüs, modern aklı kapatıp şiirsel aşılı metamodern aklı açtı.)

 

Valla işin zor! Yerinde olmak istemem doğrusu. Neyse ya, olacak böyle şeyler. Özlü sözünü de yazıp biraz dinlen istersen, dedim.

***

 

Söz sanatlarıyla kıvamına donatılmış, yüksek çağdaş, bizden bir şiir yazayım, dedim: Karakış telaşına soyunan lirik ve sanatın elverdiği ölçüde bohem ve arzusuyla dingin, ölüyü belleğin budanmış ağacına asan edebiyatın her defterinden geçmiş ötekine de seslenen bir şiir, suya kapılana yaşam erbabına da kucak açan bir yakınlık. Hisli insanım ben, yazarım, yazmalıyım.

 

Kapağını korkunç muhteşem tartışma götürmez bir şiirimin suluboya resminin süslediği yazı dosyamdan oluşlara can atan temiz bir A5 çıkardım. Bak şiirsel sevinçtir bu: Fiyonklu umudun bir adım ötesidir.

 

İşler yolunda giderse bir de sanki durumun olayın olgunun içinde dolaşarak onun bir parçasıymış gibi estetik bütünleşmeyi sağlayabileceğim okuyucu kışkırtan 1. taklit güzelim bir yazı yazayım da el âlem şair görsün, dedim.

 

Malum şahıs yine rahat bırakmadı.

Hayırlı sabahlar canım şairim bol esinler, dedi. Gülümsedim.

 

Valla ne yalan söyleyeyim sizdeki bu şiirsel esriklik algı akıl bilinç bilgi bellek eleştiri çok az kişide bulunur. Antibiyotik gibisiniz ya! Bilemiyorum ama belki de şu an ilk sıradasınız.

 

Diyorum ki sözlerini ben yazarım, şöyle sizin için bir marş bestelesek ve şiire aç okuyucular için düzenleyeceğiniz çağdaş şiirsel yöntemler teknikler incelikler etkinliklerinin açılış ve kapanışında söylesek iyi olmaz mı yani, yaşarken kıymet bilelim, dedi.

 

Vallahi, şaşırdım, ya! Kalem elimden düştü. Gözlerim yaşardı. Şundaki şiirsel inceliğe bak ya, dedim. Eyvallah kardeş, dedim. Canımsın çok yaşa, dedim. Belki de bizi böyle incelikli düşünceler kurtaracak, dedim. Aklıma ne geldiyse sıraladım.

 

Neyse ya hep böyle şeyler olsun, avluya rıhtım olsun.

***

 

Yarın kimi taklit etsem acaba, diye düşünüp duruyordum.

 

Çeyrek âlim bir tavırla Fatih Terim’i taklit edin sevgili büyüğüm, şairler arasında da oldukça popüler ve tutuluyor. Hem bi sürü maç ceza almış, valla korkuluklu bi şiirsellikle yakarız çırasını ortalığın, bakın demedi demeyin üstelik eğleniriz birlikte fena mı yani, dedi.

 

Ne banal bir öneri! Ne modern kuşak içi öğrenilmiş bir tavır! Hem de bu çağda! Galiba, bir “bilinç bunalımı” yaşıyor bu canlı. Salmayacaktım ben bunu, bir başına, boynunda mor rafya, çıkıp sokağa, hava alacağım, dediğinde: Aramış ve bulmuş kendini işte.

 

Hegel, demiş ya: Baykuş alacakaranlıkta uçar, diye. Ah, ben bu Kedi’yi bir aydınlanma felsefesinin alegorisi olarak betimlemiştim küçük yalnızlığıma!

***

 

Sabah erkenden kalktım. Kendime geldikten sonra EFQM mükemmellik kuşağının bir şairi olarak Facebook’u açıp avluya şöyle bir göz attım. Sonra giyinip kuşanıp işte kokularımla da süslenerek günün ilk selfisini çektim. Birkaç şiir okudum. Şiir sevdalısı olmak başa bela! Uykudan önce ve uyandıktan sonra mutlaka şiir okurum.

 

Bu durumu, aykırı düşünmenin öznede yarattığı zamana karşı mekânı aydınlatan bir gülümseme olarak kabul ediyorum: Çölde dondurma yani.

Ah, dışarısı serin, dışarısı güneşli, dışarıda şair çağıran bir hava! Ah, içimde yine memleket ve bireyin çelişkilerini meselelerini gözlemlemek için beni sokağa çağıran ses.

 

Kapıya yöneldim. Bizimki, medarıiftiharım, sevgili büyüğüm bir şey sorabilir miyim, dedi. Sor bakalım canımın içi, dedim.

 

Şairim, özellikle sıkı şairlerin birbirlerini övmeleri için bir eşleştirme yapılıyor mu, yoksa kendiliğinden bir şiirsellik mi söz konusu? Sevgili çevremin bana bağışladığı uzman şair rolümü oynayıp birkaç şairi öveceğim de! Bir disiplin içinde olsun, usulsüzlük yapmayayım, diyorum, dedi. (Yahu güler misin ağlar mısın, dilim tutuldu, resmen.)

 

Ve devam etti: Çoktan seçmeli bir ideolojik yapılanmayla içlenip biçimlenerek tam ortasında beklemek istiyorum avlunun. Şiiri de oradan çağırmak istiyorum. Seslen, seslen gelsin kuşlar, diyor, nazenin düşümün ağaçları. Ah, acı ve umut bir arada. (Buyur burdan yak!)

 

Allahtan ki ben bu tür tutulmalara karşı şerbetliyim. Hemen kendime geldim. Dönünce konuşuruz, dedim. Ağzını açmasına fırsat vermeden, kendimi koridora attım. Bina girişinde, bizimkinin öve öve bitiremediği Tekir’i gördüm. Günaydın şairim, şehvetli bir gün dilerim. Yanlış anlamayın ama bir şey söyleyeceğim, dedi. Söyle bakalım, mahallenin yakışıklısı dedim. Benden duymuş olmayın ama sizinki arkanızdan konuşup duruyor, dikkatli olun, dedi ve pusarak duvarın dibinden yürüyüp gitti.

***

Ey soyut düşüncenin yalvacı canım şairim, bu avlu, lunapark gibi şenlikli bir yer ya! Valla, aslan gibi düş parçası şair-düşünürler var, felsefeden girip kuru fasulyeden çıkanı gördüm. Bu zenginlik, bir fikriyat ürünü bu kült sonuçlar arabesk akademiye de alan açan modern farkındalık yaratan bir farklılıktır işte, dedi.

 

(Dur bakalım, altından neler çıkacak, bu dal budak salmakta olan yerel ahkâmın. N’oldu bu yepelek Kedi’ye yahu!)

 

İnanın, hayranıyım, imge ile tortulanmış içten dışa, dıştan içe büyülü aynaların karşısında tartımı modern şiirsel selfie’ye çıkan her bir gözeneği gerilim yüklü, rüzgârlı dağına tırmanan bu çok sıfatlı çok sözcüklü portresini çizen şiirsel yakınlığın.

 

Sevgimi saygımı kabul buyurmanızı rica ederim. Bakın, aklımda, bir edebiyat buluşması olarak esin şeytanını karşılamış şiirsel anlam günleri etkinlikleri, düşüncesi miyavlayıp duruyor, diye devam etti.

 

Yani diyorum ki: Etkinlik kapsamında bu zor salgın günlerinde biz de imgeleri şaşırtıcı ve dengeyi altüst eden sanatsal bir ayrıcalıkla ve estetik dokunmuş şiir sevgisinden cesaretle patates baskılı bir imza günü düzenleyip, doyumsuz şiirsel sohbetimizi taçlandıran okuyucularımıza çevrimiçi katılım belgesi verelim, ne dersiniz, dedi.

 

Bu Kedi, su mu ateş mi yahu, hâlâ karar veremedim.

***

Neyse bugün, işin güzel tarafı bu olsun.

 

Sağ olsunlar,  arada sırada gerek sayfa arkadaşlarım gerekse sayfa arkadaşım olmayan arkadaşlar ve elbette sevgili okurlarım ve daha sevgili açık gizli hayranlarım güzel adımın, Oresay’ın ne anlama geldiğini soruyorlar.

 

Şahane röportajlarımdan birinde söyledim mi hatırlamıyorum ama düzenlemiş olduğum bir şiirsel etkinlikte bu konuya on beş dakika ayırdığımı hatırlıyorum.

 

Efenim unutmayalım ki benim gibi doğuştan şair olan otofenomen yüksek şairlerin isimleri de bir şiirdir. Ve asla tek bir anlamı yoktur. Bir anlamlar düzenlemesidir adım. Yoksa okuru okur çağıran böylesine nitelikli şiir yazmamızın ne kıymetiharbiyesi olabilir ki…

 

Sevgili okur, “Oresay” bir kalıptır, anlam doğuran yüce anlamını, yazdığım şiirlere göre giyinen. O, kâh akşamın iç kararmasıdır. Kâh, yıkıcı modern zamanın resilience’sidir. Kâh, monad bir bilinçtir. Kâh, saflığa yürüyen lotus’tur. Kâh, yüzeysellikte derinliğe, derinlikte yüzeyselliğe erişebilen bir antagonist’tir. Kâh, naive bir samuraydır. Kâh, bir “Ah Ware Çığlığıdır.”

 

Ah, kendini hep yeniden doğuran ismimde anlam aramayın. Lütfen, bu rahleye yerleşmiş yorumlar menekşesi, bu us dışı yalnızlık, bu ürküye rüzgâr melankolinden yansıyan imgesellik üzerinden yürüyerek kendi adınızı yeniden doğurun.

 

Kedi, amanın çok nefis oldu. N’olur bi tane benim, bi tane de Bay Z için yazalım, diyor. Bakarız bir çaresine, dedim.

 

Ah, barikat kurar pıhtı, bayraklanır damar.

 

 

Oresay Özgür Doğan

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir