SABAHATTİN ALİ ŞİİRİ ÜZERİNE/ Melek Koç
Sabahattin Ali denilince çoğumuzun ilk aklına gelen, yazarın trajik ölümü oluyor. Daha sonra öyküleri ve romanları giriyor devreye. Şiirleri ise en son geliyor aklımıza. Oysa öykülerinden daha çok şiirlerini bildiğimizi bilmiyoruz. Ve sözlerini kimin yazdığını bilmeden zevkle dinliyoruz o güzel şarkıları.

Aslında Sabahattin Ali de şairden saymaz kendini. Yazdığı onca güzel şiire rağmen beğenmez yazdıklarını. Yaşadığı sürece sadece bir şiir kitabıyla yetinmesi bu yüzdendir. Bu konudaki düşüncelerini 11 Nisan 1934 tarihli mektubunda Ayşe S.İlhan’a şöyle açıklar: “ Ayşe, yalnız sana bir şey söyleyeceğim. Dünyada pek çok hatalar yapmışımdır, fakat bunlardan bir tanesi gayri kabildir ve beni her zaman üzecektir. Ben bu şiirleri kitap halinde çıkarmamalı idim. Bunları neşretmekle asla iyi bir şey yapmış olmadım. Başkalarının fikirlerini bir tarafa bırakalım, bu manzumelerin kaç paralık şey olduğunu ben herkesten iyi biliyorum. Gelip geçici bazı taraflarım bunlarda görülse bile, ben asıl Sabahattin Ali ile bu yazılar arasında bir irtibat göremiyorum. Şimdilik bunları senden başkasının bilmesine gerek yoktur. “

Sabahattin Ali’nin ilk şiir kitabı, içinde bestelenen on bir şiirinden on tanesinin bulunduğu “Dağlar ve Rüzgar” 1931/34 tarihleri arasında yazdığı şiirlerden oluşur. Ama onun sadece dergilerde yayınlanan  ve hiç yayınlanmamış olan şiirlerinin de olduğunu biliyoruz. Asım Bezirci, sadece dergilerde yayınlanan yirmi üç şiirinden söz eder. Bir de 1926/29 tarihleri arasında yazdığı yirmi iki şiirinden. Ancak Ali’nin ölümünden sonra bu şiirler “Kurbağanın Serenadı” ve “Öteki Şiirler” adı altında kitaplaştırılmıştır.

Onun şiirlerini tanıyan kesimin bir kısmı, hatta büyük bir kısmının edebiyat okuru olmadığını söylemek tuhaf belki ama bu da bir gerçektir. Zira bazı şiirleri ilginç bir şekilde anonimleşmiştir. Halk arasında “Aldırma Gönül Aldırma “ diye bilinen şarkı senelerdir Edip Akbayram’dan aynı coşkuyla dinlenir. Aslında bu şarkı Ali’nin Sinop cezaevinde, Karadeniz’in dalgalarını dinleyerek yazdığı ve beş bölümden oluşan “Hapishane Şarkıları” şiirinin beşinci bölümüdür: “Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma / Ağladığın duyulmasın / Aldırma gönül aldırma / Dışarda deli dalgalar / Gelip duvarları yalar/ Beni bu sesler oyalar / Aldırma gönül aldırma. (…)

Zülfü Livaneli şarkıları denildiğinde ilk aklımıza düşen “Leylim Ley” değil midir? Yıllardır her konserinde hep bir ağızdan söylemez miyiz bu şarkıyı? “Döndüm daldan düşen kuru yaprağa / Seher yeli dağıt beni, kır beni / Götür tozlarımı burdan uzağa / Yarin çıplak ayağına sür beni. // Aldım sazı çıktım gurbet görmeye /Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye / Ne lüzum var şuna buna sormaya / Senden ayrı ne hal oldum gör beni. // Ayın şavkı vurur sazım üstüne / Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne / Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne / Ay bir yandan sen bir yandan sar beni “

Ahmet Kaya’nın seslendirdiği Hapishane Şarkılarının üçüncü bölümü, Sezen Aksu’dan Dağlar ve Çocuklar Gibi, Nükhet Duru’dan Melankoli ve Ben Sana Vurgunum  hala dinlenen ve sevilen şarkılardır. Ama dediğim gibi sözlerinin kime ait olduğunu çoğumuz merak bile etmeyiz…

Sabahattin Ali’nin  hece vezniyle yazdığı şiirleri yumuşak ve sadedir. Süs içermez ama vurucudur. İnsanı yüreğinden yakalayıverir: “ Seneler sürer her günüm / Yalnız gitmekten yorgunum / Zannetme sana dargınım / Ben gene sana vurgunum. // Başkalarına gülsem de / Senden uzak kalsam da / Sevmediğini bilsem de / Ben gene sana vurgunum.”

Naiftir, kırılgandır ve hep aşıktır Ali. Karşılıksız kalan aşklarını hep içine gömmüştür, Aliye Hanımla evlenene kadar.   (…) Başını göğsüme yasla sevgilim / Güzel saçlarında dolaşsın elim / Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim / Sevişen yaramaz çocuklar gibi.”

“Katmer-i Mestur” ve “Saçlarımın Türküsü” Sabahattin Ali’nin Lise 2 de yazdığı ilk şiirleri olarak bilinir. Şiirleri okul gazetesinden sonra ilk kez “Çağlayan” dergisinde görülür. Daha sonra “Servet-i Fünun”da Tevfik Fikret’le birlikte yayınlanır şiirleri.

İlk hapis cezasını da bir şiir yüzünden alır. Konya’da öğretmenlik yaparken bir arkadaş toplantısında Atatürk’e hakaret içeren bir şiir okuduğu iddiasıyla yargılanıp bir yıl hapse mahkum olur.  On aylık bir mahkumiyetten sonra Cumhuriyetin onuncu yılı nedeniyle çıkarılan afla serbest kalır ama bu kez de işini kaybetmiştir. Memuriyete yeniden kabul edilebilmesi için Atatürk’e hayranlığını belirten yazılar yazması istenir. Bunun üzerine yazdığı “Benim Aşkım” adlı şiiri Varlık dergisinde yayınlanır:

(…)“Sensin, kalbim değildir böyle göğsüme vuran / Sensin ülkü adıyla beynimde dimdik duran / Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran / Seni çıkarsam, ömrüm başlamadan bitiyor. // Hem bunları ne çıkar anlatsam bir dizeye/ Hisler kambur oluyor dökülünce yazıya / Kısacası gönlümü verdim yüce Gazi’ye / Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.”

Şiirin etkisiyle yirmi beş lira aylıkla Talim Terbiye Dairesi 2. Sınıf mümeyyizliğine atanır. Bir şiirle kararan hayatı, böylece bir başka şiirle yeniden aydınlanır.

Sabahattin Ali Toplumcu –Gerçekçi bir yazardı. Şiirlerinde imgelere yer verse de bu yolu izlediği görülür. Çokça kullandığı dağ ve rüzgar imgeleri hayatın sıradanlığına karşı, özgürlük, cesaret ve güven gibi duyguları açığa çıkarır.

Ve elbette aşık olduğu kadınlar için de şiir yazmıştır. Ve hepsi de karşılıksızdır bu aşkların… En bilinen şiirlerinden “Ben Sana Vurgunum” Nahit Hanım için, “Koşma”  ise Melahat Muhtar Hanım için yazılmış hayal kırıklığıyla dolu şiirlerdir: “Sevip sevip yari ele kaptırmak / Kara bahtın bana eski işidir./ Ömrümdeki yıllar kadar yar sevdim / Her biri başkasının eşidir.”

2 Nisan 2021 faili meçhul cinayetinin 73. Yılı. Onu yok etmek isteyenler çoktan yok olup gitti.  Ama O, eserleriyle hala canlı, dimdik ve hayatta…

Anısına saygıyla.

Kaynak:

Sabahattin Ali Bütün Şiirleri / Atilla Özkırımlı YKY

Sabahattin Ali  Yaşamı, Sanatı, Eserleri / Asım Bezirci /Evrensel Basım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir