Ömrünü Şiire Adayan Yalnız Adam Ahmet Hamdi Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar yazı dizimizin üçüncü gününde sizlere şair Tanpınar’dan söz etmek istiyorum. Ömrünü en mükemmel dizeleri yazmaya adayarak, yaşamını çıkmaz bir sokak haline getirmiş olan sevgili Şairimizin şiirlerinden bazı örnekleri hatırlatarak bu yazıyı tamamlamak istiyorum.

Yeni Türk Edebiyatı’nın önde gelen temsilcisi Ahmet Hamdi Tanpınar yazın yaşamı boyunca her daim kendini en iyi şiirde ifade ettiğini düşünmüştür. Derbeder geçen ömründe üstlendiği her işte, lise edebiyat öğretmenliği, üniversite öğretim üyeliği görevlerini, edebiyat tarihçisi, romancı ve eleştirmen olarak yazdığı metinleri hep şiir yazmasına maddi olanak sağlayacak ek işler olarak görmüş, bu konularla ikincil derecede ilgilenmiştir.  Tanpınar edebi kişiliğinde şair yanını her zaman daha çok önemsemiş, şair olarak tanınmayı istemiştir.

Yüksek Öğretmen Okulundan yatakhane ve okul arkadaşı Hasan Âli Yücel’e 1958 yılında  yazdığı bir mektupta Tanpınar özellikle şiirleri sayesinde unutulmamayı, şiirleriyle her dönemde hatırlanmayı istediğini yazmıştır. “Elimde bir romanla, şiirler var. Vakit daraldı, elli sekizimdeyim. Ölmeden şu şiirlerime bir çeki düzen verirsem çok mesut olacağım. O benim asıl makyajım, tıraşım, tuvaletim olacak. Gülünç bulma sakın bunları. Bir kere bir halt etmişim, angaje olmuşum. Ortaya bir isim atılmış, iddialara girişmişim. Geçen gün Boğaz’dayım. Aşık olduğum, yalnız gezdiğim günleri düşündüm. Ve kendi kendime ‘Yarabbim dedim, acaba genç bir aşık bir gün buralarda tıpkı benim on, on beş sene evvelki halimde dolaşırken benden bir mısra okuyacak mı?’ Ebediyet işte bu! Eğer böyle bir şey olursa vallahi mezarımda dönerim.”

Gelin, hep birlikte Tanpınar’ın öğrencilik günlerine uzanalım ve genç şair Ahmet Hamdi’ye yakından bakalım.

Ahmet Hamdi Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Bölümü öğrencisidir. Hayranı olduğu büyük şair Yahya Kemal Beyatlı hocasıdır. 1921 yılında öğrenci arkadaşları ile birlikte Yahya Kemal’in etrafında toplanarak, onun gözetiminde dönemin en dikkate değer yayını olacak “Dergah Mecmuası”nı çıkarırlar. Derginin hazırlık çalışmaları gençler için ciddi bir edebiyat deneyimi olur. Tanpınar’ın yazmış olduğu ilk dönem şiirlerinin on biri bu dergide yayınlanır.

 

Tanpınar’ın şair yönüne biraz daha yakından bakmak ve değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yahya Kemal’e büyük hayranlığına rağmen Tanpınar’ın şiir anlayışının ve tarzının Ahmet Haşim’e daha yakın olduğu genel kabul görmektedir.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiiri önemli bir noktada Yahya Kemal’den ayrılmaktadır. Hocası ve üstadı büyük şair Yahya Kemal aşk ve tabiatla beraber tarihe de şiirlerinde yer vermiştir. Tanpınar ise dil ve mısra mükemmelliğini örnek aldığı Yahya Kemal’in tarih görüşüne şiirlerinde değil düz yazılarında yer vermiştir. Yahya Kemal’in aksine şiirlerinde tarihi olaylara ve siyasi görüşlerine yer vermeyi düşünmemiş, bütün ömrünce saf şiirin peşinde koşmuştur. Şiirlerinin bir müziği ve ahengi olmasına önem vermiş, hece vezni ile yazdığı halde aruz vezninin sesini şiirlerine başarıyla taşımıştır.

Tanpınar şiirde sosyal meselelerin dile getirilmesine tümüyle karşı olmuştur. Şiirin bir mesajı olmasını kesin bir dille reddetmiştir.  Katı gerçekleri ifade etmek için şiirin araç olarak kullanılmasına Tanpınar güçlü bir dille itiraz etmiştir.

O salt güzelliğin ve saf duyguların peşindendir. Şiirlerinin fonunda rüya aleminden ve hayallerden oluşan bir tül perde uçuşmaktadır.

Sadece “Bursa’da Zaman” şiirinde bu tutumunun dışına çıkmıştır. Çok bilinen, sevilen ve edebiyat ders kitaplarına da alınmış olan Bursa’da Zaman şiirinde tarih sevgisiyle vatan, mimari, musiki, din gibi değerlerin aşk ve estetik duygularıyla çok güzel bir sentezini yapmış ama bu üslubu bir daha denememiştir.

Bursa’da Zaman

Bursa’da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar…
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.

Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.                                             
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı hikayesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin
Nakleder yâdını gelen geçene.

 

Titizlik ve mükemmeliyet arayışı, şairin işini zorlaştırmıştır. Tanpınar da, Yahya Kemal gibi az yazmış; yazdıklarını yayımlatmakta çok çekingen davranmıştır. Kendisi de bu tutumundan  hiç hoşnut değildir ve arkadaşlarına yazdığı mektuplarda, az yazmasından duyduğu sıkıntıyı sıklıkla  dile getirmiştir: “(…) Bütün bu ıztırap, mahrumiyet, hayat çeşmesinin başında bir yudum su bile içmeden beyhude bekleyişler, hepsi hepsi boşuna mı gidecek? (…) Beni asıl müteessir eden kupkuru kalışımdır. Goethe benim iki manzumeyi yarım yamalak yazabildiğim bir sene içinde, 3-4 eser, hem de bütün Avrupa’yı birden sarsan 3-4 eser yazıyordu. Çalışmak… Yarabbim, bu şifayı bana ne vakit göndereceksin?”

Eski asistanı ve kürsü arkadaşı Prof. Dr. Mehmet Kaplan Tanpınar’ın şiirlerini değerlendirdiği 1963’de yayınlanan Tanpınar’ın Şiir Dünyası adlı kitabında onun bu çekingenliğinin “Yahya Kemal’i aşamamak korkusundan geldiğini” iddia etmiştir.

Yazar ve eleştirmen Enis Batur da YKY arasında çıkan bir kitabında Tanpınar’ın şairliğinin Yahya Kemal’in gölgesinde kalmasını, onu aşamamasını ve tarihten çok ‘an’a yakın olmasını ve yazmakta olduğu Yahya Kemal monografisini bir türlü bitirememesini Oidipus Kompleks’ine bağlamıştır. (Enis Batur, “Tanpınar’ın Yahya Kemal’i/Tanpınar’ın Durmuş Saati/Tanpınar İçin Bir Portre Denemesi”, Yazının Ucu, Yapı Kredi Yayınları, İst. 1993, s. 50-57)

Tanpınar şairin bir sosyal konuyu şiirinde dile getirmesini doğru bulmaz. Şiirin sosyal meseleleri tartışmak gibi bir görevi olmasını kabul etmez. Tanpınar, lise edebiyat derslerinde öğrendiğimiz ünlü “sanat, sanat içindir” tanımlamasına şiirlerin iyi şiir olduğuna inanmaktadır. Şiirin bizatihi kendinden başka, yani bir şiir olmanın dışında başkaca bir amacının ve işlevinin olmaması gerektiğini düşünmektedir.

Ahmet Hamdi Tanpınar şiirde mükemmelliği aramaktan hiç vazgeçmemiştir.  Şiirlerini büyük bir titizlikle yazmış, her sözcük üzerinde sayısız kere durmuştur. Ölümünden sonra arşivinde yapılan çalışmalarda aynı şiirin üzerinde defalarca durduğunu, bir dergide yayınlandıktan sonra bile o şiiri defalarca gözden geçirip, üzerinde değişiklikler yaptığını gösteren çeşitli notlar ve taslaklar bulunmuştur.

Tanpınar şiirin bir amacının değil bir bütünlüğünün olması gerektiğine, şiirin güzelliğinin bizatihi onu oluşturan musikiden, hayallerden ve rüyalardan geldiğini, şiirin öneminin de buradan geldiğine inanmış, şiir hakkındaki çeşitli yazılarında bu görüşünü vurgulamıştır.

O, şiiri bir gayeye, amaca, politik ve ideolojik fikirlere alet etmemiş, güzelliği şiirin kendi bünyesinde aramıştır. Bu anlayışı ile o, saf şiir peşinde olan Ahmet Haşim’e yaklaşmıştır. Tanpınar’ın şiir estetiğini rüya ve musikî oluşturur. O, şiirlerinde herhangi bir duygu ve düşünceyi, rüyâ ve musikî vasıtasıyla gün ışığına çıkarır. Tabiat, onun şiirlerinde karşısına geçilip seyredilen bir obje gibidir. Bu anlayışı ile empresyonistlere yaklaşır. Tanpınar’ın birçok şiirine hakim olan atmosfer ile empresyonist resmin büyülü havası, durgunluğu ve iyimserliği örtüşür.

Tanpınar’ın şiirinde müzik başlı başına bir ana unsur bir yapı taşı olarak bulunmaktadır. Tanpınar’ın şiirlerinin dikkate değer bir müzikalitesi olmakla birlikte asıl şairliği düz yazılarında ortaya çıkmıştır. İlk düz yazı metni 1930 yılında yayınlanan  Şiir Hakkında I” adlı makaledir. Bu ilk makalesinde şiir konusundaki sarsılmaz görüşlerini ayrıntılı olarak anlatmıştır. Huzur adlı romanında da müziğin özel bir ağırlığı vardır. Son dönemlerde bazı eleştirmenlerin Huzur için müzikal roman değerlendirmesine bulunduklarını okumaktayız.

Şiir yazarken gösterdiği titizlik düz yazılarına da yansımıştır. Sözcük seçimindeki özeni, duygu ve düşüncelerini bütün yönleriyle anlatma çabası ve sağlam üslubuyla okura ulaşmayı başarmıştır. Doğu ve Batı kültürlerini yakından tanıyan, sanatta mükemmellik arayışından taviz vermeyen, mutlak güzelliğe tutkun olan, felsefe, sanat, mitoloji ve tarih konusunda zengin bir birikime sahip olan Tanpınar’ın deneme ve romanlarında kullandığı dil ve titizlikle seçtiği sözcükler her dönemdeki okurlarına şiir tadı vermektedir.

Asistanı ve yakın çalışma arkadaşı Prof. Dr. Mehmet Kaplan Tanpınar’ın şiirlerini üç ana başlıkta sınıflandırmaktadır. Birinci gruba giren şiirler Tanpınar’ın henüz estetik anlayışı olgunlaşmadan önce yazmış olduğu gençlik dönemine ait olan şiirlerdir.

Mükemmellikten ödün vermeyen Ahmet Hamdi Tanpınar 1961’de basılan, sadece 37 şiirinin yer aldığı Şiirler adlı ilk ve tek şiir kitabına 1928 yılından önce yayınlanmış şiirlerini almamıştır.

Tanpınar’ın ilk şiirlerinde Ahmet Haşim’in sembolist şiirlerinin etkisi görülür. Çünkü hem Ahmet Haşim Fecr-i Ati şairleriyle birlikte dönemin sanat hayatına damgasını vurmuştur hem de Tanpınar gibi annesini Dicle kıyılarında kaybetmiştir. Ahmet Hamdi’nin annelerinin kaybındaki bu benzerlik nedeniyle de Haşim’e özel bir yakınlık duyduğu bilinmektedir.

Annem İçin

Seni gömdük anne yıllarca evvel
Gözyaşlarımızla bu ıssız yere
Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel
Matem dağıtırken hasta kalblere.

Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun
Hüznüyle erirken Dicle’de sessiz,
Öksüzlük denilen acıyla vurgun
Bir başka ölüydük bu toprakta biz.

 

1921-26 yılları arasında Degah mecmuasında yayımlanan ilk şiirlerinden sonra 1927-1928 yıllarında  Hayat mecmuasında 6 şiiri daha çıkar. Bunlar Dergah’ta yer alan şiirlerine  göre daha olgundur. Mısra yapısı ve üslubu sonraki şiirlerine daha yakındır.

 

Rıhtımda Uyuyan Gemi

N’olur bir sabah vakti
Çağırsa bizi sonsuzluk
Birden demir alsa gemi
Başlasa güzel yolculuk.

Yırtılan yelkenler gibi
Enginle baş başa kalsak.
Ve bir şafak serinliği
İçinde, uykuya dalsak.

Rıhtımda uyuyan gemi
Hatırladın mı engini?
Gidip de gelmeyenleri
Beyhude bekleyenleri?

 

Tanpınar’ın şairliğinin ikinci dönemi Ankara’da bulunduğu dönemde Fransız şair Valery’nin eserlerini okuduktan sonra estetik anlayışının olgunlaşıp, netleşmesiyle başlamıştır. Valery’nin şiirini o sıralarda Paris’ten yeni dönmüş olan Ahmet Kutsi Tecer aracılığıyla tanımıştır. Tanpınar, Ahmet Kutsi ile ömür boyu sürecek yakın bir arkadaşlık kurmuştur.

Edebiyat tarihçilerine göre Valery ve Tanpınar’ın ortak noktası zekâ ve aydınlıktır. Tanpınar, Valery’den sanatta ebediliğe, mükemmellik yoluyla ulaşılabileceğini öğrenmiştir. Ona göre estetiği veya şiir anlayışını, rüya kelimesi ve şuurlu çalışma fikirleri etrafında toplamak mümkündür. Tanpınar, Valery’nin “Velev ki rüyalarını yazmak isteyen adam bile azami şekilde uyanık olmalıdır” sözünü değiştirmiş, “En uyanık bir gayret ve çalışma ile dilde rüya halini kurmak” şekline getirmiş ve bunu kendi şiir anlayışı olarak açıklamıştır.

 

Bir Gün İcadiye’de

Belki en hulyalısı duyduğun masalların
O şafak saltanatı korularda dalların
Her ufku tek başına bekleyen eski camlar
Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,
Ardıçla kestanenin her yıllık macerası
Harap mezarlıklarda ölülerin duası
Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka
Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka.

 

Tanpınar şiiri üzerine Denizli’deki Pamukkale Üniversitesi Öğretim Görevlisi Elif Emine Özer, “Tanpınar’ın Şiir Anlayışı ve Şiirinin Kaynakları Üzerine Bir İnceleme” başlıklı makalesinde şöyle diyor:

“Şiirlerinin biçimsel ve içerik oluşumunun geçmişe yönelik zengin temelleri olduğu gibi, kendisi de bu birikimleri hatıra ve izlenimleriyle yoğurarak üstün bir yorumun ifadecisi olmuştur.  Şiirde düşünceden ziyade duyuşa ve musikiye yaklaşması, dilde mükemmeliyet araması, psikanalistlerle buluşma, rüyaya yöneliş,  zamanda sonsuzluk kavramlarına ulaşma ve sonuçta zıtlıkları bir dengede buluşturmasıyla bütün kuşakların her defasında yeni bir zenginlik keşfettiği tükenmez bir madendir.”

Tanpınar, Yaşadığım Gibi kitabının ilk baskısında bulunan ve ikinci baskıya alınmayan “Türk Şiirinde Büyük Ürperme: Hamid”  başlıklı yazısında, Hamit için  “Hâmid’e her zaman bir zengin madene dönülür gibi dönülecektir”  der. Gerçekte  “her zaman bir zengin madene dönülür gibi dönülecek”  olan, Tanpınar’dır.

Tanpınar’daki Bergson’dan gelme zamanın ötesine geçme ve sonsuzluk temleri ile Valery’den aldığı karanlıktan aydınlığa geçme temlerini Ne İçindeyim Zamanın ve Bursa’da Zaman isimli şiirlerde bulabiliriz. Freud etkisi pek çok şiirinde sıkça geçen rüya kavramı ve özellikle “Rüyalar” hikâyesinde açıkça bellidir. Tanpınar’ın estetik ve poetikasını yansıtan şiirleri ve Antalyalı gence mektubunun yanında, bu hikâye de onun karanlıktan aydınlığa, karmaşadan düzene, kasvetten ferahlığa geçmeyi esas alan hayat ve sanat anlayışına ilişkin önemli bir belgedir.

“Ne İçindeyim Zamanın” şiirinde Tanpınar, Bergson’un zıtlık ve uzlaşma görüşleri ile Bachelard’ın denge arayışını,  İslâm tasavvufunun zamanı ve mekanı aşma anlayışı ile birleştirerek modern bir mistik görünümü çizer.”

Ne İçindeyim Zamanın

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

 

Bir garip rüya rengiyle

Uyuşmuş gibi her şekil,

Rüzgarda uçan tüy bile

Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten

Uçsuz bucaksız değirmen;

İçim muradına ermiş

Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık

Olmuş dünya sezmekteyim,

Mavi, masmavi bir ışık

Ortasında yüzmekteyim.

 

Ahmet Hamdi Tanpınar şairliğinin bu ikinci döneminde yazdığı şiirlerinde derin bir melankoliyle realite aynı anda yer vermiştir. Şiirlerinde  rüya, hayat ve ölüm, akşam ve sabah, karanlık ve ışık, fırtına ve dinginlik, bütün alem içinde yalnızlık, hem mekân içinde hem de dışında olmak gibi karşıtlıkları işlemiş, bunu yaparken  musikiyle bütünleşen felsefî ve mistik bir denge kurmaya çalışmıştır.

 

Tanpınar’ın üçüncü şairlik dönemi 1949 yılından itibaren dergilerde yayınladığı ve ayrı bir kitap halinde bastırmayı düşündüğü serbest vezinle şiir yazdığı dönemdir. Şairimiz bu dönemi ölümünde sonra yayınlanan Yahya Kemal incelemesinde şöyle ifade etmektedir: “Biz şiire başladığımız zaman iki kişi vardı: Yahya Kemal ve Ziya Gökalp: Aruz ve hece. Biz ortadaydık”. Bu sözleriyle kendi zamanında “hece ve aruz” vezinlerinin önemsendiğini, kendisinin ise uzlaştırıcı ve dengeci bir kişilikle “ortada” olduğunu ifade etmektedir.

Kış Bahçesinden

Ne güzeldi o kış bahçesinde
Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu
Sana bir bahar hazırlamak için.

Dallar, filizler, eski masal dilberleri gibi
Hüzne ve hülyaya gömülmüş
Doğmamış çocuklara
Ninni söylüyorlardı sanki…

 

Ahmet Hamdi Tanpınar değişik dergilerde ve gazetelerde yayınlanmış şiirlerini bir kitap halinde yayınlamaya uzun yıllar boyunca bir türlü yanaşmamıştır. 1961 yılında, yakın çevresinin baskısına daha fazla dayanamayarak, şiirlerinin bir kitap halinde yayınlanmasına razı olmuştur. Zaten hiç dinmeyen para sıkıntısı nedeniyle Yeditepe Yayınlarının sahibinden basılacak şiir kitabı için çoktan avans da almış olduğu için sonunda kitabın yayınlanmasını kabul etmek zorunda kalmıştır.

 

Şiirlerini kitap halinde bir araya getirmeye çalışırken onları tek tek ve son derece eleştirel bir bakışla gözden geçirdiğini 10 Şubat 1959 tarihli günlük sayfasında not etmiştir.

Tanpınar,  özellikle şiir söz konusu olduğunda hiçbir zaman yazdığıyla yetinemeyen biridir. O şiir veya düz yazı hangisi olursa olsun asla çalakalem yazan birisi değildi. Onun sözcüklerle vedalaşması çok zordu ve uzun zaman alıyordu. Tavizsizdir, zor beğenir, emin olmadığı hiçbir şeyi yayımlamak istemez. Hatta yayımladığı şiirler ve metinler üzerinde bile yeniden basılabilir düşüncesiyle defalarca yeniden çalışır, düzeltir, değiştirir, geliştirir. Bir yandan da kendi döneminin isim yapmış şair ve yazarlarını kıskanır, onları beğenmez. Gelin günlüklerinden birkaç satır daha okuyalım:

“Daima derinleştim. Sıfırdan başlamış gibiydim. Bu sıfır Yahya Kemal ve Haşim hariç Türk şiirinin değer seviyesiydi. Eğer burada genişlemeğe razı olsaydım benim de hiç olmazsa Faruk (Nafiz Çamlıbel) kadar bir şöhretim olurdu. Biraz kaysaydım Orhan (Veli Kanık) ve Cahit’ten (Sıtkı Tarancı) fazla sevilen adam olurdum. Yapamadım. Hakikaten sıfırdan başladım.” “Kırk yaşında tek oda müstakil evim oldu. Her şey, hayatımda her şey geç oldu. İlk nesir kitabım kırk yaşında çıktı. Hala ikinci romanım Remzi’de bekliyor…”

Tanpınar’ın çeşitli mecralarda yayınlanan şiirlerinin arasından büyük bir titizlikle seçtiği hece ölçüsü ile yazılmış otuz yedi şiirini kapsayan ilk ve tek şiir kitabı ancak ölümünden bir yıl önce basılabilmiştir. Kitap çok sade bir başlıkla “Şiirler” adıyla 1961’de okura ulaşmıştır.

Tanpınar, aruzla başladığı şiir hayatında hece ile uzun bir süre şiirler verdikten sonra, 20.yüzyılın ilk yarısında artık Türkiye’de kesin zaferini ilan eden serbest vezinle de şiirler yazmış ama bu şiirlerin etki gücüne yeterince güvenemediği için sadece serbest vezinle yazılmış bir iki şiirini dergilerde yayınlatmıştır. Serbest biçimli şiirlerini, hece vezni ile yazmakta olduğu ve üzerinde çok uzun zaman çalıştığı Eşik şiiri ile birlikte ayrı bir kitap halinde yayınlamayı istediği için 1961’de basılan “Şiirler” adlı kitabına da almamıştır. Ancak ömrü ikinci şiir kitabı hayalini gerçekleştirmeye yetmemiştir.

Tanpınar’ın ömrünün son dönemini hasrettiği, defalarca geri dönüp üzerinde çalıştığı ve en güzel şiiri olmasını ümit ettiği Eşik şiirini bu yazının sonuna ekliyorum.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şairliği üzerine ilk inceleme kitabı eski asistanı ve kürsü arkadaşı Prof. Dr. Mehmet Kaplan tarafından yayınlanmıştır.

Kaplan’ın hocasının ölümün hemen ardından hazırladığı Tanpınar’ın bütün şiirlerini psikolojik yöntemlerle incelediği Tanpınar’ın Şiir Dünyası adlı kitabı 1963 yılında İstanbul Üniversitesi Yayınları arasında çıkmıştır. Kaplan bu kitabında Tanpınar’ın şiirleri hakkında değerlendirmelerde bulunmuş ve ‘Tanpınar’ın Basılmamış İki Yazısı’ bölüm başlığı altında “Kerkük Hatıraları ve “Antalyalı Bir Genç Kıza Mektup”u da kitabına eklemiştir.

Mehmet Kaplan Dergah Yayınları tarafından Ekim 1982’de yapılan 2. baskıya Tanpınar’ın ölümünden 13 gün önce 11 Ocak 1962 tarihinde günlüğüne not düştüğü ‘sükut suikastı’ iddiasının da yer aldığı sayfalarıTanpınar’ın Hatıra Defterinin Son Satırları” başlığı altında eklemekte bir sakınca görmemiştir. (sh:21-23) Söz konusu kitap 2020’de 8. baskıya ulaşmıştır.

Prof. Dr. Mehmet Kaplan, ölümünden sonra geride kalan kişisel arşivinde asistanları ile birlikte yaptığı taramalarda Tanpınar’ın henüz hiçbir yerde yayınlanmamış başka şiirlerini de ortaya çıkarmıştır.

Kaplan Hoca, Tanpınar’ın 1961’de basılmış olan Şiirler kitabındaki 37 şiire yeni bulunan şiirleri de eklediği yeni şiir kitabını basım için hazırlamıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın toplam 74 şiirinin yer aldığı Bütün Şiirleri adlı kitap 1976 yılında Dergah Yayınları tarafından basılmıştır.

Daha sonraki yıllarda Kaplan’ın eski asistanı Prof. Dr. İnci Enginün Tanpınar’ın arşivi yeniden taramış ve Büyük Usta’nın dergi sayfaları arasında unutulmuş bazı şiirlerini daha gün ışığına çıkarmıştır. İnci Enginün, Mehmet Kaplan’ın 1976’da yayınladığı kitabın bölümlerine sadık kalarak, Tanpınar’ın yeni bulunan şiirlerini de ekleyerek Bütün Şiirleri yeniden yayına hazırlamıştır.

İnci Enginün’ün hazırlamış olduğu bu kitapta Ahmet Hamdi Tanpınar’ın daha önce basılmış olan şiirleri ile hiç yayınlanmamış olan şiirleri ve de yarım kalmış olan şiirlerinden oluşan toplam 100 şiir yer almıştır. Bütün Şiirleri adlı bu eserin 3. baskısı 1989 yılında gene Dergah Yayınları tarafından yapılmıştır. Kitabın 27. baskısı ise Ağustos 2020’de gerçekleşmiştir.

Ahmet Hamdi Tanpınar düşünceleri ve yaşam tarzı nedeniyle hiçbir kesim tarafından benimsenmemiş, yalnız bırakılmış, yaşadığı dönemde tam olarak anlaşılamamış, hatta görmezden gelinmiştir.

Abdullah Uçman ve Handan İnci, Bir Gül Bu Karanlıklarda/Tanpınar Üzerine Yazılar adlı kitapta şairin yalnızlığını bakın, nasıl anlatmışlar: “Ahmet Hamdi’nin yaşarken anlaşılamadığını biliyoruz; kendi deyimiyle ‘sükût suikastı’na uğruyor. Yakın çevresinin, sanatçı kimliğine olan ilgisizliği ve suskunluğu ile ilgili olarak Tanpınar’ın günlüklerine düştüğü şu satırlar insanın içini burkuyor:’Ya şiirlerim? Hâlâ hiç kimse ‘Deniz’ manzumesinden bahsetmedi. ‘Deniz’ manzumesi ki Türkçenin beş on manzumesinden biridir. Buna eminim.’  

Nazlı Eray’ın Aydaki Adam Tanpınar romanını değerlendiren Cihat Zafer, Netgaste internet sitesinde 2 Ekim 20104 tarihinde yayınlanan “Aydaki Adam” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Ne Yahya Kemal’di Tanpınar, ne Haşim. Necip de olamazdı, Nazım da. Çok daha tutarlı, çok daha korkak, çok daha utangaç. Kırtıpil Hamdi. Estet, incelikler adamı, sanatçı ama 52 yaşına kadar Paris’e gitmenin yolunu bulamayacak kadar beceriksiz. Aşk arıyor ama tutuk, edepli belki de. Parasız ama kumarbaz. Paltosunu ters yüz ettiriyor parasızlıktan. Borç içinde”

Mehmet Kaplan’ın asistanlarından Zeynep Kerman’ın Tanpınar’ın makalelerini gözen geçirerek, yayına hazırlamış olsuğu Edebiyat Üzerine Makaleler isimli kitapta Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiir konusundaki görüşlerini toplu olarak bulmak mümkündür. 1969 yılındaki ilk baskısından sonra bu kitabın yeni baskıları Eylül 1977’de yapılan 2. baskıdan itibaren Tanpınar külliyatının basım ve yayım hakkını elinde bulunduran Dergah Yayınları tarafından gerçekleştirilmiştir. Kasım 2020’de 14. baskıya ulaşan bu kitapta Tanpınar’ın şiir ile ilgili makaleleri şu başlıkları taşımaktadır: Şiir Hakkında I, Şiir Hakkında II, Şiir ve Rüya I, Şiir ve Rüya II, Şiir ve Dünya Ölçüsü, Şiirin Peşinde.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiir estetiğinin nasıl geliştiğini çeşitli konulardaki yazı ve makalelerinin ölümünden sonra Prof. Dr. Birol Emil tarafından bir araya getirilerek yayına hazırladığı Yaşadığım Gibi adlı kitaptan, bizzat kendi ifadesinden öğreniyoruz. Tanpınar söz konusu kitapta yer alan “Kerkük Hatıraları” (sh:384) ile  “Antalyalı Gence Mektup” (sh:394) başlıklı yazılarında şiire yaklaşımını ve şiir estetiği konusundaki görüşlerini ayrıntılarıyla anlatmıştır.

Antalyalı Gence Mektup başlıklı yazısında Tanpınar şunları söyler:

“Şiirde ve fikirde ilk ve galiba yüzünü gördüğüm son hocam Yahya Kemal oldu. Haşim’i daha evvel okumuştum ve sevmiştim. Bu iki şair bana kendilerinden evvelkileri unutturdular. Yahya Kemal’in derslerinden –fakültede hocamdı-ayrıca eski şiirin lezzetini tattım. Yahya Kemal’in üzerimdeki asıl tesiri şiirlerindeki mükemmeliyet fikri ile dil güzelliğidir. Dilin kapısını bize o açtı. Bazıları bu tesiri başka türlü görüyorlar. Hakikatte estetiğimiz aynıdır. Yalnız millet ve tarih hakkındaki fikirlerimde bu büyük adamın mutlak denecek tesirleri vardır.”

Antalyalı Gence Mektubunun sonunda yer alan ve Tanpınar’ın Bergson ile Freud’dan etkilendiğini gösteren ifadelere bakalım: “Şiir ve sanat anlayışımda Bergson’un zaman telâkkîsinin mühim bir yeri vardır… Rüya meselesi beni Freud’a ve psikanalistlere götürdü.”

Bu mektup Zeynep Kerman tarafından derlenen Tanpınar’ın Mektupları adlı kitapta ise  “Antalyalı Bir Genç Kıza Mektup” başlığıyla yer almıştır.

Bu yazıyı tamamlamadan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Fransız şairlerden çokca esinlendiği, hatta intihalde bulunduğu  iddialarına da kısaca değinelim.

 

Erdoğan Alkan 1995 yılında yayınladığı “Şiir Sanatı” adlı kitabında Tanpınar’ın bazı Fransız şairlerin şiirlerinden esinlendiğini belirtiyor. Örneğin kitabın 429. sayfasında “...Tanpınar Fransız şairlerinden dize aktarma konusunda rahattır… Tanpınar. En çok da Nerval’i yağmalamış. Öyle ki bazen Nerval’in bütün bir şiirini parçalayıp çeşitli şiirlerine bölüştürmüştür” diyor.

 

Edebiyat tarihimiz intihal, esinlenme ve çalıntı iddiaları ile doludur. Özellikle Cumhuriyet dönemi şairlerinin hemen hepsinin Fransız şairlerden çokça esinlendiği, bazı mısralarını, imgelerini, sesini, sözcük oyunlarını, kurgularını kendi şiirlerine aktardıkları bilinmektedir.

Zamanında kimsenin üzerinde durmadığı bu konu son yıllarda gündeme gelmiş ve Erdoğan Alkan yukarda söz ettiğimiz değerli inceleme kitabında çok sayıda ünlü şairimiz için bu iddialarını kanıtlamak için esinlene ve alıntı yapılan Fransız şairlerin şiirlerinden tek tek, mısra, mısra örnekler vermiştir.

Fransız şiirinde vezin olmadığından, Türk şairler, esinlendikleri dizeleri çevirerek, bazı sözcüklerin yerini değiştirerek ve vezin ekleyerek şiirlerinde kullandıkları bilinmektedir.

Bugünden bakıp, şöyle düşünüyorum. “Keşke, Tanpınar mükemmel şiir yazmak için kendini bu kadar hırpalamasaydı, o unutulmaz dizelere ulaşmak için bu denli yorulup üzülmeseydi ve düz yazıy yoğunlaşarak, bize daha çok sayıda roman ve makale bıraksaydı.

Keşke, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’e bu kadar takılmayıp, şiirde biçime bu denli önem vermeseydi ve çağdaşları gibi vezinsiz ve kafiyesiz yazma konusunda daha cesur davranabileydi. Belki de daha muazzam şiirler yazacaktı ve şiirleri bugün de dillerde dolaşacaktı.

Necati Cumalı Tanpınar’ın “Şiirler” kitabını değerlendirdiği Varlık Dergisindeki 15 Nisan 1961 tarihli yazısında; “40 yıldır şiirle uğraşan biri için kitapta yer alan 37 şiirin sayı olarak çok az olduğunu ama 40 yıl boyunca yazılmış olan bu şiirlerin kalitesinde bir düşme olmadığını” söylemektedir. Tanpınar’ın şairliği için“fildişi kule şairi“ tanımlamasını yapmakta ve Ahmet Haşim’den aldığı şiir geleneğine yeni hiçbir şey eklemediğini vurgulamaktadır.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirleri üzerine Necati Cumalı’nın kaleme aldığı tarafsız ve gerçekçi değerlendirme yazısına ait linki buraya eklemek yerinde olacaktır.

Necati Cumalı – Tanpınar’ın Şiirleri | A.H. Tanpınar (tanpinarmerkezi.com)

 EŞİK

Bu yekpâre akış, durgun, derinden…Her aynada yalnız kendi görünen Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın Kendi cevherinde mahpus bir ânın Dağıttığı dünya hep yaprak yaprak, Dalgın, unutulmuş sesleri uzak Bir uykudan bana tekrar dönenler, İçimde, dışımda hep aynı çember!Bin elmas parıltı oyun ve halka Küçük ve hiç değişmez dalgalarla Bende bana meçhul akşamlar yoklar!Gülen ve gömülen gölge ufuklar Acayip davetlerin rüzgârında Her lâhza yine kendi sularında!… Uzakta, aya çok yakın bir yerde,Çılgın ve muhteşem harabelerde, Büyük sükûtların fırtınası var. Mermer duvarlarda kırılmış sazlar,Çok genç uçuşunda ve hangi haşinYıldıza gülerek çarptığı içinAlnında bir siyah nokta gecedenKovulanlar ışık bahçelerinden, Bütün ayrılıklar hepsi oradaBu çıplak, ümitsiz  ve saf duada.Ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü Göğsünde kanıyan bir zaman gülü Mahzun bakışlarla dinler derindeOlup olmamanın eşiklerinde. Garip telâşını, binlerce fecrinOcağında nezir güvercinlerin Hülyâm o kıvılcım ve kül yağmuru Çırpınır bu beyaz mahşere doğru!Ey hiç şaşmayan göz, büyük atmaca Gölgesi güneşin üstünde uçanDişi kuyruğunda ebedî yılan,Ve üstüste  rüyâ!                

Bir ses yavaşça, Bir ses, bin uykudan mahmur ve zengin Zümrüt usaresi maviliklerin Suların üstünde arar kendini Yoklar, ömrün bütün sahillerini Çizgiler silinir, ufuk bir beyaz Çin kâsesi olur, toprak, yosun, saz Hep birden tutuşur, nârin kemerlerAlevden sütunlar, altın, mücevher, Ah bu çılgın yağma…Orman çatırdar Ve çıplak aynası ufkun tekrarlar Büyük masalını aydınlıkların. Elele bir oyun bugün ve yarın Bütün pınarlara koştum cevap yok Tekrar bana döndü her attığım ok Her çığlık önümde tutuştu, yandı Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı,Yabanî otlarla örtüldü duvar…İlhamlı çehresi hilkatin sular Kaç kere değişti önümde böyle, Birbiri ardınca gün ve mevsimle…Ve kaç kere bahar güldü derinde Güllerin kanıyan bekâretinde Taze gülüşüyle toprağın suyun…Tılsımlı kadehi her susuzluğunEy şafaktan, sırdan, arzudan hayâl Yıldızların bize ördüğü masal Kaç kere yarattım tenhada seni Beyaz kollarını, sıcak buseni…Bakışın, gülüşün, neş’en ve hüznünAy altında bir gül nağmesi yüzün… Evet çok bekledim, kaç kere hazan,Dinç atlar koşturdu boş ufuklardan Yeleler alevli, ağız köpüklü, Bulutlar bir kanlı hiddetle yüklü Geçtikçe batıya doğru önümden Zâlim ümitlerle ürperirdim ben, Duyardım her an uzlette bir yeni Âlemin yıkılıp devrildiğini Çılgın mahşerinde ses ve renklerin…Benden sor sırrını mesafelerin Benden sor ve benden dinle akşamı…Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadı… Bir ses yavaşça der, bırak yalvarsın, Hayat bu kapıda…ne çıkar varsın, Nakışlar gülmesin beyaz taşında Ölüme benzeyen bu susuzluğun Çağlayan hayâller yeter başında…Bir fikir, bir şekil dalında olgun Bu ağır sallanan hazan meyvası, Gurbet, mendillerin çırpınan yası,Yüzler ki bir uzak müjdeye benzer, Her türlü ışığa kapanmış gözler, Her şey, hepsi, gülen, susan, kamaşan Rengiyle toplanır bende ve akşamRüzgârla tarümar, mevsimle sarhoş Gelir ta kalbimde düğümlenir…                                             

-Boş…Boş ve ümitsizdir akşamın hüznü Bu tenha çeşmede bir an yüzünü Seyredenler altın sazlar içinde Ruh muammasının ürperişinde Kaybolmuş sanırlar kendilerini…Bırak bu tesadüf bahçelerini…Hakikat çok uzak, karanlık, derin  Bir dille konuşur, büyük köklerin Toprakla ezelden karışmış dili!Geceyle ölümdür asıl sevgili Bu ikiz aynada toplanır yollar Karanlık yaratır, ölüm tamamlar.Kaçalım seninle biz de geceye Ölümün kardeşi saf düşünceye…Yeter büyüsüne aldandığımız Güneşin…biraz da yalnızlığımız Kendi aynasında gülsün, gerinsin Güvercin topuklu sükût gezinsin. 

 

Birsen Karaloğlu

2 thoughts on “Ömrünü Şiire Adayan Yalnız Adam Ahmet Hamdi Tanpınar / Birsen Karaloğlu

  1. Erdal Karabaş dedi ki:

    Sevgili Birsen , Emeğine sağlık , bir solukta okudum. Yazını okurken , sanki , Kelimeleri telefuzun kullaklarımda çınladı ,
    Ahmet Hamdi TANPINAR’ın nasıl bilindiğini kendi üslübunla aktarmışsın. Emeğine sağlık çok beğendim. Tebrik ediyorum. Whatsapp Grubumuzda , senin sesinden bu çalışmanı dinlemekten eminim ki , tum arkadaşlarim çok mutlu olacaktir.
    Sevgiyle Kal !

  2. Birsen Karaloğlu dedi ki:

    Sevgili Dost,
    Bu sımsıcak yaklaşımın, samimi ilgin günümü aydınlattı. Bugünlerde birbirimize fiziken bu denli uzak kalmışken, çok eskilerden, taa 1977-79’ların Mülkiye’sinden ulaşan sesin hala hiç bir şeyin bitmediğini, henüz kişisel hücrelerimizin yalnızlığına hapsedilmediğimizi, ruhun hala yaşıyor olduğunu muştuluyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir