Felsefe profesörü Nermi Uygur satırları arasında  dolaşmaya başlayalı yaklaşık 25 yıl oldu. Deneme türündeki kitapları “Tadı Damağımda” ile kitap sevgim, “Başka Sevgisi” ile farklı olana karşı hoşgörüm arttı.  “Yaşama Felsefesi” başucu kitabım oldu ve “Dilin Gücü” ile yazarın önsözde belirttiği gibi yönü, amacı, kapsamı, başarısı ne olursa olsun, insanın yürüdüğü görünür-görünmez tüm yolların dilden geçtiğini; çepeçevre insan varoluşunun ana koşulunun dil olduğunu öğrendim.

Başka bir başyapıtı “Felsefenin Çağrısı”. İlk bölümünün başlığı “Bir Felsefe Sorusu Nedir”’i görünce, o yaşlardaki ben biraz ürktü tabi. Öylesine güzel bir çağrıydı ki, gizem dolu, bilgi dolu, apaydınlık… Kapıldım gittim.

Bir seramik sanatçısı gibi, eserlerinde yansıttığı düşünceleri ile, okuyan, düşünen, sorgulayan her bireyi yoğuruyor ve sonunda kim ne kadar şekil alabiliyorsa öyle bir ürün çıkıyor ortaya. Sevgili Nermi Uygur’un pek çok şaheserler ortaya çıkardığına eminim.

En iyisi bize kendini Nermi Hoca anlatsın. Kendi ifadesiye o bile zorlanırken bunda bir başkasının hakkıyla aktarabilmesi imkansız.

Bunalımdan Yaşama Kültürü önsözünden  – Nermi Uygur

Keşke yazmasaydım Bunalımdan Yaşama Kültürü’nü: Nice acıların ürünü çünkü. Gene de seviniyorum yazabildiğime; o acıların ardından yer yer yazabilecek duruma geldim. Bir sevinç daha katılıyor bu sevince: Bunalım yaşamış olsa bile bunalım bilincine yönelmeyenlere, bazı şeyler söyleme fırsatına erişiyorum. Sunduğum, onlara dileklerini sağlamasa da iç genişletebilir.

İnsan kendine yaraşan yaşam ile düşünmeyi gerçekleştirmedikçe, amacı, aracı, nedeni, dürtüsü ne olursa olsun güdük kalır yaşama ile düşünce. Kişiden kişiye, toplumdan topluma, çağdan çağa değişse de, insana yaraşan ölçülerde yaşayıp düşünmek, bunalımla elden geldiğince kapsamlı hesaplaşmaya götürür; kaçınılmazlıkla bu böyle. Düzeyi durumu ne denli değişiklikler gösterirse göstersin, kültür’süz bir insan varlığı tasarlanmaz; kültür ortamı, bir deyime doğallıkla, bir şeyi düşünme ortamı insanın. Kültürse, bilinçli yaşamayı gerektirir; bilinçli yaşama da er geç bunalım bilincini.

Ne yönden bakarsak bakalım, apaçık kılmadan edemeyeceğimiz bir gerçek var, o da şu: bunalım bilinci olmadan bilinç yok. Bu bilinci nasıl sağlamalı?

Bir tekne

Bandırası meneviş meneviş yaşam-bunalım

Adı mı

Bir bordada Yaşa Gitsin

Öbüründe Bata Çıka

İskele sancak belli değil

Heey Gezgin!

Felsefenin Çağrısı 1. baskı önsözü – Nermi Uygur

Bu kitap felsefenin felsefesi üzerine beş denemeyi kapsıyor. Amacı bakımından: “Felsefe nedir?” sorusuna belli bir aydınlık getirmeye savaşıyor. Ondan, doğrudan doğruya felsefenin incelediği tek tek soruları çözmekten çok, temel yapısıyla tüm felsefenin kuruluşunu konu diye almakta; dolayısıyla, tek tek felsefe sorunlarının da içini daha iyi görmeyi sağlamaktadır. Şu var ki konusunu çepeçevre işlemekten uzak. Deştiği birkaç kesitle yetiniyor. Gene de, felsefeyle ilgili birçok can alıcı güçlüğe parmak basmaktan geri kaldığı ileri sürülemez. Özel bir bilme alanı olarak felsefenin bağımsız varlığını girdi-çıktısıyla göz önüne seriyor yeryer. Yöntemi: bu varlığı anlamaya, felsefeyi felsefe yapan nitelikleri, her kez ayrı bir yaklaşmayla önyargısız betimlemeye dayanıyor. Onun için, bu kitabın, gerekince, felsefeyle ilgili doğru diye bellenmiş bazı yanlış sanılara aykırı düşmekten kaçınmadığını şimdiden söyleyeyim. Ama bu umduğum gibiyse, okunmasını zorlaştırmak şöyle dursun epeyce kolaylaştırır. Öyle ki, bu kitap yalnız filozoflara değil genel okurlara da seslenmektedir.

Kuram – Eylem Bağlamı: Çözümleyici Bir Felsefe Denemesi giriş bölümünden – Nermi Uygur

Beni bu kitabı yazmaya iteleyen dürtü, “kuram ile eylem arasındaki ilişkiler” başlığı altında toplanabilecek olan birçok soru, kaygı, merak, tedirginlik, çekicilik ve şaşmanın gittikçe artan bir basınçla yaşayıp düşünme gündemimde iyiden iyiye ağır basması oldu. Sonra sonra anlamaya başladım, kendimi bildim bileli beni doğrudan ya da dolaylı uğraştırmış olan önemli soruların bir tutamıymış meğer kuram-eylem bağlamı…

…Herkes, hem kendisinin hem başkalarının ne dediğini, ne düşündüğünü, ne istediğini, ne yaptığını bilince ulaştırırken, eninde sonunda kuram ile eylemle hesaplaşmak zorundadır.

Yazımızı Nermi Uygur’un Başka Sevgisi, Yaşama Felsefesi ve Dilin Gücü kitaplarından alıntılarla bitirelim.

“Bilgi işi, bilme işi değil, söz konusu olan, bilgiden çok yüreklilik işi. “Biliyorum” demekle olmaz “yapmak” gerekir.”

“Bana özgü, sana özgü, ona özgü davranışlar öylesine az ki. Yaşama deyince ortada: herkesçe bilinenler, herkesçe yapılagelenler var yalnız. Önemsiz ayrıntı gözüyle bakılıyor ötesine.

Verdiğimiz sözler varoluşumuzu biçimler. Şimdiye dek verdiğiniz sözlerden belli başlı  birkaçını söyleyin bana, size kim olduğunuzu söyleyeyim.”

“Bitmez bir konuşma susmayı aratır.  Sürekli bir susma kendi varlığını bile ortaya koyacak güçten yoksundur. Ancak konuşması ile bir şey söyleyen susması ile de bir şey söyleyebilir. İnsana yakışan susma ile konuşmayı ustaca bağdaştırmaktır.”

 

“Dikkatlerimizi sevgiye çevirir çevirmez, aşınmış laf kalıplarının ağına takılıp kalmak istemiyorsak; bayat düşünceleri geveleye geveleye her şeyi sulandırmak istemiyorsak, tadına acısına vara vara, elden geldiğince ayık ve tutarlı bir tutumla sevgiye yönelmeliyiz. Gel gör ki, sanki yazgıymış gibi, elden düşme duygu ve düşüncelere bırakıp gidiyor çoğu kişi kendini…”

Saygıyla anıyoruz…

Sedef Ergürbüz

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir