BİR ŞEHİR MASALI-1

İÇERİ Mİ DÜŞTÜ?

 Bugün, fotoğraflar ile haşır haşır neşir olurken aklıma düştü, düşlerin ışığı yeni düştü. Masal mı olur, öykü mü? Bakalım!  Nereye doğru yol alacak…

Yıl, bilmem kaç iki bin, iki binlerin başı, saat gecenin ikisi, telefon acı acı çaldı;

Gecenin bu saatinde telefon pek hayırlıya çalmaz diyerek doğruldum yerimden, telefona koştum. Gözümün biri açıldı. Diğeri uyuyor. Gözün biri açılmasa da sesim endişeyle alo diyebildi.

Telefonda, İstanbul şivesi olmayan, tok bir adam sesi,  ‘Alarmlarınız çalıyor bayan, hemen gelin,’ dedi. Nasıl? Neden çalıyor desem de dinlemedi! Kapandı telefon. O saatte,  gözüm pek olsa da, dışarı çıkmak mı? Hem de kadın başıma! Pek uygun değil… Ne yapayım ne edeyim? Arayan komiserdi. İş başa düştü,  benim başıma düşse iyi, iş oğulcuğumun başına da düştü.

Vardım, uykusunun derininde uyuyan, oğulcuğumun yanına. ‘Oğul uyan,’ dedim. ‘Of saat kaç ki,’ dedi. Saat iki deyince ‘ya anne gece gece derdin ne ki’, dedi. ‘Oğul telefon geldi, alarmlar çalıyormuş, gitmemiz lazım şubeye.’ Hem söylendi, hem de döndürdü öbür yana yüzünü. ‘Ne telefonu ne alarm mı? Rüya mı görüyorum kâbus mu? Ne yahu?’

Aldırmadım gürlemesine, sarstım sarstım uyandırdım. Kızdı, kızdı duruldu.  Baktı, kızması çare olmayacak, anası durmayacak, mecburen kalktı sıcak döşeğinden.

Attı yorganı bir yana, pijamasını öte yana, çıktık yola gecenin kömüründe. Köşede polis çocuklar duruyordu, sordum, evlat karşılarda var mı bir vukuat? Bize gelen bir şey yok, dediler.  İçim acaba dese de arayan dalgacı Mahmut olamazdı, telefonu kapatmadan, şubenin, onlardaki kayıtlı isimlerini,  bir solukta sıralamıştı.

Geldik köprüye, köprü de nasıl rahat, ne trafik var ne araba. Deniz mavi, gök mavi,  hava temiz. Dolunay peşimizde. Yolumuzu aydınlatıyor. Burası abartılı mı oldu ne?  Şehrin ışıkları fırsat tanımıyor aya. Fırsat tanısa abartı olmayacak da.  Benim masalım bu yahu! Düşlerimin ışığına karışmayaydım iyiydi!

 

Keşke, her daim böyle olsa bu yollar, yarım saat dolmadan varacağız olay yerine…

O arada giderken başkalarıyla da görüştüm. Kimin nesi kimin fesi olduğu önemli değil. Doğruluyorlardı telefondaki adamı. Olay mahallindeyiz, mahal deyince; kendimi Sherlock Holmes gibi hissettim. Hiç kimseler yoktu şubenin etrafında. Açtım kapıyı, girdik içeriye. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Oğluma dedim, geri dur, var içeride biri.

Telefona sarıldım, arayacağım yeri aradım. Anlattım mahallin durumunu. Asma tavan, biraz inmiş masaya,  masadaki cam çerçeve paramparça her bir yerde.  Meramımı duyunca, bir bak etrafa, dedi. Olur.  Tabi.  Neden olmasın. Bakarız. Gözümüz pek ya. Mahal falan deyince, onlar beni, ben kendimi, olayın dedektifliğine de atadık.

Dedektifliği, kolay işmiş sandım.  Ya! Korku dağları aşa aşa baktım sağa sola.  Ahh! Ahh! Oğulcuğum da yanımda.  Daha, henüz yirmilerin en başında,  atamam onu tehlikeye! Nereye haber verecekseniz verin, dedim. Daha fazla dolanmadan, çıktık.  İçerideki, neyin nesiyse kilitledik kapıyı üstüne.

Çok geçmedi, az da geçmedi.  Siren sesleriyle geldiler. O, ona söyleniyor, öteki ona. Biraz önce gelmişler, şubenin camlarından bakmışlar, görememişler hiç bir şeyi.   Nasıl göremezsin, diye diye bir gürültü bir patırtı. Patırtılar arasında açtım kapıyı gelenlere. Girdik içeriye, başladılar aramaya.O muhitte gazeteciler de volta atıyor gecenin o saatinde; sosyetenin yeri ya, magazin haberlerinin peşindeler, kimi nerede, nasıl yakalarız diye.

Ekipler didik didik ararken içeriyi, kapıya doluştu magazin gazetecileri. Yasak! Yasak kardeşim. Giremezsiniz içeriye. Şubenin içini çekemezsiniz. Kime söylüyorum, dinleyen kim? Dinlemesinler, almadım ya içeriye!

Hazır kameralar varken vardı konuşmak onlarla; kız meşhur olacaktım, çıkacaktım televizyonlara! Serde mesleğin ciddiyeti var ya… Ne işim var magazin haberlerinde. Ertesi günün haberlerinde kıyıdan köşeden de olsa televizyon ekranına çıkmışım; istemesem de!  Amaaa, nasıl da bakıyorum, güzel çıkmışım mı diye; insanız işte…

 

Bulduk dediler, koştum o yana. Jeneratörün arkasındaymış. Havalandırmadan doğru girmişmiş içeriye. Onlar öyle dedi. Doğru değilse ben onların yalancısıyım. Ama öyle dediler, ne diyeyim!

Korkmuş, sinmiş, hareket etmezmiş. Anlamaya çalışırken kimin korktuğunu, sindiğini,

miyaaav, diye ses geldi.

Ah be canım! Tekir’im. Nasıl da korkmuş garibim.

Sanki ben korkmamışım gibi hayıflanıyorum kediciğe!

Valla, gökten elma-melma düşmedi; kedi düştü…

 

Güler Demir

2.6.2017/20.25

 

Resim: Ressam, R. Ogün Kızmaz

 

 

3 thoughts on “BİR ŞEHİR MASALI-1 İÇERİ Mİ DÜŞTÜ?/ Güler Demir/ Görsel: R. Ogün Kızmaz

  1. Bilge Ilgar dedi ki:

    Çok güzel dilegetitöişsin Güler’ciğim. Hepimizin buna benzer olaylar başımıza gelmiştir. Fedakarane koşturmuşuzdur. Ama yine de bir anı olarak hayatımıza renk veriyor.‍♀️

    1. Güler Demir dedi ki:

      Ne güzel sözler… Çok teşekkür ederim Bilge Hanımcığım. Var olun, sağ olun.

    2. Güler Demir dedi ki:

      Ne güzel sözler; çok teşekkür ederim Bilge Hanımcığım. Var olun, sağ olun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir