Sülbiye Yıldırım

MODERN GOTİK ROMAN “YABANCI KUCAK”

Yabancı Kucak Ian McEwan’ın 1981 yılında yazdığı ikinci romanı. Yapıtın gerilimi yüksek psikolojik anlatımı, modern gotik türünün en iyi örneklerinden biri olarak nitelendirilmesini sağlamış. Okuru huzursuz eden, irkilten anlatım dili, yarattığı tekinsiz atmosfer, bu atmosfere uygun karakterleri, başarılı olay örgüsü romanın kurgusunu güçlü kılan önemli unsurlar. Pınar Kür’ün okumayı nitelikli kılan çevirisi de yazarın kurguda yakaladığı başarıyı duyumsamamızı sağlayan önemli etmenlerden.

Roman, tatil için deniz kıyısında bir kente giden İngiliz çift Colin ve Mary’nin hikâyesini anlatmakta. İlişkilerinde durağanlık yaşayan sevgililer, birlikteliklerine yeniden heyecan katmayı, eski tutkulu günlerine kavuşmayı umut ederek başlarlar tatile. Ama çekilmez sıcağıyla kent onları fazlasıyla miskinleştirir, birbirleriyle olan etkileşimlerini kısıtlar. Kaldıkları otel odasında zamanlarını, yan yana ama bir o kadar da birbirlerinden uzakta, kendi iç dünyalarına dönük geçirirler.
Birbirinin tekrarına dönüşen günler aynılık içinde sürerken, beklenmedik bir karşılaşma yaşamlarının akışını değiştirir. Ne zaman gezmeye çıksalar kayboldukları kentte, akşam yemeği için lokanta ararken yine kaybolurlar ve Robert’la tanışırlar.
Bu tanışma her şeyi birden bire değiştiren bir dönüm noktası olur.
Robert onları önce sahip olduğu bara, sonrasında da evine davet eder, eşi Caroline’le tanıştırır. Colin’le Mary, konuşma tarzı ve davranışlarıyla onları kuşatan adama karşı koyamazlar, akşam yemeği davetini kabul ederler. Farkında olmadan etkisine girdikleri ev sahiplerine boyun eğerler. Ev sahipleri gibi tuhaf ve ağır havası olan, dışarıyla ilişkisi kesilmiş, malikâne eskisi, müze gibi evde yemeğe kalırlar. Yemek uzar, içkiyi de fazla kaçırınca otele dönemezler. Geceyi orada geçirirler.
Bu tuhaf çift, bundan sonrasında Colin ve Mary’nin yaşamlarının ortasına adeta çökerler.
Hiç istemeseler de bu tuhaf çiftle ilişkileri sürer. Hatta ilerleyen zamanda rahatsız edici hal almaya başlar. Evin ve ev sahiplerinin tedirgin edici çekim gücüne karşı koyamazlar. Bu arada, o geceden sonra Colin’le Mary arasındaki soğukluk yerini, istedikleri gibi ateşli birlikteliklere bırakır ama yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Robert’la Caroline’nin çekimine karşı koyamazlar.
Biri evli, diğeri sevgili, iki çiftin ilişkilerinin odağında kurgulanan roman ilerledikçe irkilten, rahatsız eden gotik havasını koyulaştırır, psikolojik gerilimi yükselen bir ivme kazanır. Gerek karakterlerin davranışları, gerekse en az karakterler kadar kurguya dâhil olan kent, öykünün tekinsiz atmosferini yüksek tutar, ritmini artırır.

                                                                   
Ian McEwan romanında, psikolojik gerilimi yoğunlaştıran, olayları adeta kışkırtan kentin adını vermez. Üstelik ona, romanın güçlü bir karakteri olarak sürekli dinamik, olay örgüsünde etkili olacak özellikler yükler. Gotik atmosferi ve kurgudaki heyecanı yüksek tutma işi, kentin ve öyküde geçen diğer mekânların omuzlarındadır. Yazarın gerilim yüklü yoğun anlatı dili kentin kasvetli, ürkütücü özelliklerini yansıtmakla kalmaz, yarattığı tekinsiz havayla okuru da içine çekip huzursuz eder.
Bir şeyler olacak ama iyi şeyler değil hissi, romanın sonuna kadar peşinizi bırakmaz.
Deniz kıyısında olduğunu bildiğimiz kent, çekilmez yaz sıcağı, nemli ve ağır havası, labirent gibi daracık sokaklarıyla, boğucu, kasvetli, yön duygusunu kaybettiren bir mekân olarak betimlenir. Karakterler için kaçışı zorlaştıran, onları adeta tuzağa çeken bu yer, sessiz ve terk edilmiş meydanlarıyla her ikisi üzerinde klostrofobik etki yaratır.
Robert’la karşılaştıkları gün de kent sanki onları kaçamayacakları bir tuzağa sürüklemiş gibidir. Sokaklar sanki bilinçli bir varlıkmış gibi çiftimizi hapseder, Robert’la karşılaşmalarını sağlamak için onları yönlendirir. Klasik gotik romanın “şatoda mahsur kalma” temasına benzeyen süreç, Yabancı Kucak’ta da modern mekânlar vasıtasıyla işlemeye başlar. Robert’ın evinde kaldıkları, insanda hapsedilmiş hissi yaratan, eşyasız yatak odasında, labirentimsi sokaklarda İngiliz çiftimiz, kaçışsız ve tehditkâr mekânların kapanına kısılmış gibidirler. Üstelik Robert da tıpkı adını bilmediğimiz kent gibi, gizemli, tehditkâr bir karakter olarak, kentin tekinsiz doğasının bir parçası gibi çıkmıştır karşılarına.
Yazar, Robert’ın evini şehrin dar ve karanlık sokaklarında, lanetli bir malikâne gibi yaratarak okuru ona karşı hem doldurur, hem de uyarır. Romanın en başarılı yanlarından biridir mekân yaratımı.
Ian McEwan adını sır gibi sakladığı kenti, hem karakterlerin iç dünyasını yansıtan bir metafor, hem de onları yöneten ve yönlendiren, tuzağa düşüren, oyun kurucu, kötücül bir karakter olarak kurgulamıştır romanda. Mekân ve psikoloji arasındaki güçlü bağ, romanın gerilim yönünü güçlendirir, doğallaştırır. Sonuçta da kent, tıpkı Robert gibi Colin ve Mary’ye güvenli görünüp içine çeken, sonrasında da yavaş yavaş tehditkâr yüzünü gösteren biri olarak varlığını hep hissettirir.
Roman, yabancı bir ortamda güvende hissetme yanılsaması, güç dinamikleri, cinsellik ve şiddet gibi temaları işlemekte.
McEwan, yalnızca fiziksel şiddeti değil, aynı zamanda yıkıcı etkisi olan, önemli bir şiddet türüne, psikolojik şiddete de dikkat çekmekte. Robert karakterinin hem karısı Caroline, hem de İngiliz çiftimiz üzerindeki psikolojik kontrolü, psikolojik şiddeti başarılı yansıtmakta. Roman boyunca insanın kendi arzularına esir düşmesini, otoriteye ve bilinmeyene duyulan çekiciliğin nasıl tehlikeli bir hal alabileceğini gören okur, karakterlerle birklikte rahatsız edici sona sürüklenmekten kurtulamaz.
Romanın, cinsellik, güç ve ölüm temaları etrafında şekillenen öyküsünde yazarla birlikte okur da insan psikolojisinin en karanlık yönlerini keşfe çıkar.
Özellikle öldürme dürtüsü ve cinselliğin iç içe geçtiği dinamikler, McEwan’ın kurgusal dilinin yaratıcılığında, karakterler aracılığıyla rahatsız edici bir şekilde işlenmekte. Bu da romanın gotik yönünün ne kadar güçlü olduğunun göstergesi.
Robert’ın cinselliğe bakış açısı, geleneksel erkek egemenliğine dayalı anlayışa yaslanır. Bu anlayış, romanda Caroline’in Mary’le ikili konuşmalarında kendini açıkça belli eder. Caroline konuşmalarında kadınların zayıf yaratılışlarının, erkeğin üstünlüğünü haklı kıldığı vurgusu yapar. Ona göre erkekler acı verir, kadınlar acı çeker. Bu acı aynı zamanda kadını ve erkeği hazzın doruklarına çıkarır. Bu çok doğaldır, çünkü erkek güçlüdür. Güç zevk kaynağıdır. Bu anlamda cinsellik romanda sadece bir tutku unsuru değil, aynı zamanda güç ve kontrol mekanizmasının bir parçası olarak da var edilir.
McEwan, cinselliğin bazen sadistçe ve mazoşistçe arzularla nasıl birleşebileceğini, kontrolü sağlayan yıkıcı hal alacağını göstererek, okuru huzursuz edici sorgulamalara iter.
Cinsel imgelemin bireysel ve kültürel faktörlerden etkilendiği, biyolojik determinizmle tamamen açıklanamayacağı gün gibi aşikârdır. Kadınlar ve erkekler arasında biyolojik farklılıklar olsa da, acı verme veya acı çekme eğilimleri, doğuştan gelen evrensel sabitler değildir, daha çok toplumsal inşaların bir sonucudur. Robert ve Carolin çiftinin bireysel yaşamları düşünüldüğünde bunun doğrulandığını görürüz.
Robert karakteri, öldürme dürtüsü ile cinselliği iç içe geçmiş şekilde deneyimleyen bir figür olarak öne çıkarken, okur da şiddetin onun için sadece bir saldırganlık biçimi değil, aynı zamanda erotik bir tatmin aracı haline gelişine de tanıklık eder.
Küçük yaşta babası tarafından otoriter ve katı kurallarla büyütülmüş olan Robert, çocukluğunda, babasının kadınlara yönelik kontrolcü tavırlarını içselleştirmiş ve zamanla bunu kendi sapkın arzularının tatminine dönüştürmüştür. Robert’in uyguladığı şiddet, yalnızca bir güç gösterisi değil, aynı zamanda bastırılmış cinsel dürtülerinin de bir yansımasıdır.
Romanın sonunda yaşanan şok edici cinayet sahnesi Ian McEwan’ın karakterlerin psikolojisini derinlemesine irdelediği bir zirve noktasıdır.
Bu sahnede şiddet, yalnızca fiziksel bir eylem olarak değil, aynı zamanda duygusal ve cinsel bir doruk noktası olarak da sunulur. Cinayetin önceden planlanıp törensel bir havada gerçekleştirilmesi, öldürme eyleminin sıra dışı bir haz aracı haline geldiğini gösterir. Bu bölümde yazar, okuru insan doğasının en karanlık noktalarını keşfe çıkarır, ahlaki ve psikolojik sorgulamalara sürükler.
Yabancı Kucak, ilk bakışta konusu çok da ilginç olmayan, hatta klişe sayılabilecek bir roman.
Ama bir kez daha yinelemek isterim ki özgün anlatım dili, güçlü karakter ve atmosfer yaratımı, kurgusu, olay örgüsüyle, romanı roman yapan her şeyi ustaca kullanan Ian McEwan, ilk sayfasından son sayfasına dek okuru diri ve merakta tutan sert tonuyla çok iyi bir, psikolojik gerilim romanı ortaya çıkarmış. Romanı sadece bu özellikleriyle nitelemek yanlış olur. Her Ian McEwan romanının olmazsa olmazı, felsefi sorgulamalar Yabancı Kucak’ta da var. Bu romanda da cinsellik odağında şiddet, şiddetin psikolojisi, sadizm ve mazoşizm üzerinden “insanı” sorgulatıyor okura.
Değerlendirmeme son noktayı da Yabancı Kucak’la Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm romanları arasındaki metinler arası diyaloğun varlığını belirterek koymak isterim.
Aralarında önemli paralellikler bulunan her iki roman, temelde yabancı bir şehirde geçen, takıntılı bir arzu ve ölümcül sonla biten hikâyelerdir. Her iki romanın da ana karakterleri tanımadıkları bir şehirde dolaşırlar. Şehrin tekinsizliği, kurgunun ana karakterlerinden biri olması ve diğer mekânsal özellikleri aynıdır. Bundan dolayıdır ki Yabancı Kucak romanına mekân olan kent, ismi verilmediği halde Venedik olarak algılanır.
Venedik’te Ölüm, sanatsal tutku, yaşlanma ve ölüm karşısında duyulan korku gibi derin psikolojik ve estetik meseleleri ele alırken, Yabancı Kucak daha çok gerilim ve şiddet unsurları üzerinden insanın karanlık yönüne odaklanır.
McEwan’ın romanı, olayları ve karakterleri özelinde, gotik ve psikolojik gerilim ögeleri taşıyan bir hikâyedir. Mann’ın eseri daha klasik ve edebi bir yapıya sahipken, McEwan’ın anlatımı modern ve daha serttir. Yabancı Kucak, Venedik’te Ölüm’den etkilenmiş olabilir, ancak onu basit bir kopya veya kötü bir taklit olarak göremeyiz. McEwan kendi tarzı içinde, insan doğasının karanlık yönlerini irdeleyen özgün bir eser ortaya koymuştur.
Yabancı Kucak’a geri dönerek romanın ana karakterlerinden biri olan Mary’den bir alıntıyla bitirmek isterim:
“… cinsel imgelem, yani erkeklerin acı verme, kadınların ise acı çekme konusunda çağlar öncesinden kalma hayalleri, öylesine güçlü ve tek bir örgütleyici ilkeyi biçimlendirmektedir ki bu, tüm ilişkileri, tüm gerçeği çarpıtmaktadır” (sf:104)*
*Yabancı Kucak, Ian McEwan, Yapı Kredi Yayınları, 4. Baskı 2024

Daha fazla Panzehir Söyleşiye  buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir