GALATEA MEKTUPLAR
Josef Kılçıksız

MEKTUPLARDAKİ FELAKETLER

Bu mektupları açtığımda kalp atışlarımın hızlandığını hatırlıyorum. Bir belgenin ilk okuyucusu olmak hiç başıma gelmemişti.

Size gönderilmeyen bir mektubu açmanın neredeyse aşırı röntgenci ve aynı zamanda dramatik bir tarafı vardır.

Dramatik, çünkü kadınların kocalarına, kız kardeşlerin erkek kardeşlerine, annelerin oğullarına yazdığı bu mektuplar aslında alıcılarına hiçbir zaman ulaşmadı.

Bunlar, görmeye alıştığımızın aksine aristokratların, burjuvaların ya da tüccarların değil, sıradan insanların yazdığı mektuplardı.
Bu mektuplar kadınlar tarafından yazılan ve dönemin zorlu yaşam koşullarına tanıklık eden belgelerdi.
Bu kadınlar genellikle erkeklerin yokluğunda evi tek başına idare eden, felaketlerine rağmen hayata tutunmaya çalışan denizci eşleriydiler.
Kiranın ya da faturaların ödenememesi, bir aile üyesinin defni, bir çocuğun doğumu, yalnızlık ve özlem gibi şeyler, bu mektupların yıkıcı malzemesinden biri olan kaygıyı arttıra dursun, zaman gecikmesi yokluğu ve sessizliği bine katlıyordu.
Peki bu mektuplar neden alıcılarına ulaşmadı?
Mart 1758’de 181 mürettebatıyla Pauillac’tan yola çıkan Fransız firkateyni “La Galatea”nın amacı, İngiliz ablukasını kırarak kuşatılan Fransız birliklerine ikmal yapmaktı.
Fransız birlikleri şimdiki adı Quebec olan yerde haftalardır kuşatma altındaydılar.
Ancak “La Galatea” hiçbir zaman kuşatma bölgesine ulaşamadı. Firkateyn Atlantik’te durdurulacak ve mürettebatıyla birlikte İngiltere’nin güneyindeki Portsmouth’a götürülecekti.
Bu mektuplar İngiliz Deniz Kuvvetleri nezdinde stratejik bilgiler içermedikleri için 250 yıl boyunca bir köşeye öylece atıldılar.
Zaman, dehrin topacının üstündeki kan izlerini silerek hızla geçedursun, savaşların yüzyılı (Yüzyıl Savaşı’na atfen) yerini uzlaşı ve barış yüzyılına bırakıyordu:
“Sevgili Leo;
Beni yiyip bitiren özlemin habis enerjileriyle yazıyorum sana.
Ayrılırken, beni öperek bana söz verdin, bana yemin ettin, sana inanıyorum, çok kötü bir şey olmasaydı mutlaka yazardın. Çünkü kalbin dili asla yanılmaz ve bana söz verdiğinde konuşan oydu.
Bu ölümcül sessizlik beni kahrediyor, ama bu senin hatan değil, biz sadece kaderimizi takip ettik.
Biliyorum, sözünü tutmayan sen değilsin. Benden uzaklaştırmak için seni orada alıkoyanlara andım olsun ki, göğün tüm yıldırımlarını boca etseler de üstüme, seller, tufanlar yutsa da beni, tüm ordularıyla üstüme gelseler de, seni ortak dünyamızın bağrından koparmalarına izin vermeyeceğim.
Seni görmeye o kadar çok ihtiyacım var ki; hayatımın geri kalanını, seninle on beş dakika boyunca en önemsiz şeyler hakkında konuşmak için verirdim.
Ben seni dış görünüşün ya da vücudun için sevmedim Leo, gerçekte kim olduğuna dair verdiği sözler ve vaatler için sevdim vücudunu; bu vaatler o kadar heyecan vericiydi ki, anlatamam.
Geriye kalan ömrümüz boyunca birbirimizi hem kalbimizle hem aklımızla seveceğimizi bilmek, beni biraz olsun rahatlatıyor.
Çektiğimiz kötülüklerden ve acılardan ancak bu sevginin yardımıyla iyileşebileceğimize inanıyorum.
Sevgili Leo;
Sen gider gitmez dünya hançerlerini ve uçurumlarını bize doğrultmaya başladı.
Sana söylemem gereken korkunç ve absürt bir şey var. Biliyorum, bu haberi duyduktan sonra daha çok üşüyecek, geceleri daha çok üzgün olacaksın. Biricik kızımız Manon’u kaybettik…
Kasabadaki salgın Fulbert amcanın oğlu gibi birçok bebeği de aldı.
Onun son gülümsemesini hafızamda tutmaya devam ediyorum.
Üzerimi bir mine gibi kaplayan son çağıldamalarının yankısını sonsuza kadar korumak için kimseyle konuşmak istemiyorum.
Giderken binlerce mum yanıyordu gözlerinin ateşinde; binlerce yakamoz. Onların ışığı dışında bir lambaya ihtiyacım yok…
Sevgili Leo;
Yarın öğleden sonra yanımızda olacakmışsın gibi hazırlık yapacağım; sevdiğin yemekleri pişirip süsleneceğim, fakat küçük kızımızın lüleli saçlarını tarayıp kırmızı kurdelesini takamayacağım için bağışla beni.
Göklerin uçurumları yoktur, değil mi? Orada baş okşamalarıyla dolu bin öpücük, öpücüklerle dolu bin okşama vardır, değil mi?
Tanrım kızımızı ne kadar çok sevdiğimi ona göstermem için bana yeni bir fırsat tanıyacağını söyledi; o günü sabırsızlıkla bekliyorum.
Neredeyse delireceğim, unutmak için deliler gibi çalışıyorum, sana yazıyorum, seni düşünüyorum, gözlerim yorulduğunda odanın içinde bir yarasa oluyorum, perdeye umarsızca yapışıp ölü taklidi yapan…
Sen ve kızımız kaderin bana bağışladığı iyiliksiniz, tek iyiliğim, tek değerli şeyim; onu savunmayı beceremedim, bağışla beni…
Artık bana ne olacağı umurumda değil; ölmeye ve seni hayatım boyunca sevmeye hazırım!
Sen olmasaydın, son büyük felaketten sonra muhtemelen cesaretimi kaybederdim. Bu düşmanca ve vefasız hayata karşı savaşmaya gücüm olmazdı.
Seni tanımazdan önce, bir gün hani aniden yeryüzünden kaybolursam, kimsenin yokluğumun yasını tutmaya bir dakikadan fazla bir süre ayırmayacağına inanırdım. Şimdi zihnime sonsuza kadar kazınmış bir isim var ve senin hatıralarında da benim adım…
Benim inancım aşktır sevgilim ve sen benim tek dogmamsın.
Seni, insanların birbirlerini Orta Çağ’da sevmeleri gibi, eski moda bir sadakatle seviyorum.
Seni böylesine sevmek yeni bir yaşamın ilkesidir.
Sana olan sevgimin gücünü biliyorsun. İnan bana, sana dair olmayan bir âna, sana koşulsuz teslimiyeti onaylamayan bir fikre sahip olmamak artık elimde değil.
Kalbin sana hep yanında olduğumu söylemiyor mu? Ayaklarının dibindeyim işte, cennetteyim.
Seni bir an bile görebilme umudu beni hayatta tutuyor. Boşluğun, sessizliğin ve hiçliğin olduğu yerde seni sevdiğimi oku.
Aşk kelimesini sıklıkla söylüyorsam bunun nedeni dostluk, şefkat ve tutku kelimelerinin sana karşı hissettiklerimin gerçek ifadesi olmamaları yüzündendir. Seni koşulsuz bir sevgiyle seviyorum ve ömrümden geriye kalan zaman bana, bunu sana yeniden gösterme olanağı versin.
Beni en zorlu hedeflere taşıyan, hayatın meydan okumalarına karşı güçlü kılan karmaşık ve derin bir şey bu; hayata dair tüm iştahlarımı tatmin eden, tüm boşunalığı gideren, tüm kibirlerimi okşayan bir şey…
Bedenimin ve kalbimin tek efendisi, geldiğinde bana yazdığın mektupları yanına al lütfen. Hastalığın bana olabildiğince kısa tutmak istediği ömür molalarında onları yeniden ve yeniden okumak istiyorum.
Döndüğünde başına konacak zafer tacı, büyük ve soylu adamların kazandığı taçların en yapraklısı, en çiçeklisi olsun.
Sen biriciksin ve hep öyle kalacaksın ve başka hiç kimseyle kıyaslanmayacaksın.
İyi uykular, Tanrı seni bana kavuştursun.”
Ne Leo geri dönebildi ne de eşinin ona yazdığı mektupları okuyabildi. Bütün bu gecikmelerden ayrı onların en büyük felaketi özlemdi.
Bu denemede tarihsel arka plan ve olaylar gerçek, eşinin Leo’ya yazdığı mektup ise tarafımdan birazcık estetize edilmiştir.

 

Kaynakça

https://www.lemonde.fr/sciences/article/2023/11/07/des-lettres-d-amour-jamais-ouvertes-depuis-265-ans-devoilent-leur-contenu_6198586_1650684.html

 

Diğer deneme yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazımızı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

 

3 thoughts on “MEKTUPLARDAKİ FELAKETLER / Josef Kılçıksız

  1. Nesrin Aykaç dedi ki:

    Böyle duygusal, hüzünlü mektuplar yazmayalı çok olmuş. Eskiden yazdığım mektupları anımsadım. Elli yıl önce eşim kısa devre askerlik yaparken birbirimize özlem dolu mektuplar yazmıştık. O zamanlar cep telefonu yoktu, Messenger, WhatsApp da… Keşke hiç olmasaymış. İki damla gözyaşılık romantizmimizi kaybettik sosyal medya yüzünden.
    İç acıtan öyküsüne rağmen mektuplar harika. Sayenizde tabii ki…
    Keyifle okundular.

  2. Filiz dedi ki:

    Okunmamış mektuplar diyorum ben bunlara, bazen postalansa da ulaşmayan, bazen de sadece yüreğe yazılıp hiç kağıda dökülmeyen. Ne acı sevdiğini, sevildiğini bilmeden ölmek. Umarım diğer tarafta buluşmuştur Leo ve eşi.

  3. Filiz Tezerdi dedi ki:

    Umarım Leo ve eşi diğer dünyada buluşmuşlardır.
    O yüzden okunmamış mektuplar biriktirmemek lazım yüreğimizde.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir