İstanbul, Hasanpaşa’da, Işık ve Gölge Kültür Evi’nin penceresinden dışarıya bakıyorum. Salgın hastalık yüzünden işler durdu, gönlümü eğleyecek bir şeyler bulmalıyım… Buldum!

Sol çaprazda, Karikatür Evi’nin karşısında üç yolun kesiştiği üçgen bir ada var. Dar bir alan fakat güvercinler burayı kendilerine yer edinmişler. Gelen giden de yemediği ekmekleri buraya atıyor. Kimi de karşıdaki kuruyemişçiden buğday alıp serpiyor. Sayıları çoğaldı, kalabalık oldular, artık adaya sığamıyor, yola iniyorlar. Arabalar gelince kaçışıyorlar. Geceler çevredeki evlerin damlarında, Kadıköy Belediyesi yapısının bahçesindeki ağaçlarda geçiyor. Gündüz buradalar.

Bir ara oraya güvercinler konsun diye ahşap bir aparat konmuş ama hiçbiri bu yabancı şeyi kullanmamıştı. Onlar karikatür kahramanı Avanak Avni ile Oğuz Aral’ın –heykelleri var burada- tepesine konmayı tercih ettiler.

Üreme ayinleri var. Erkek güvercin gelir kukurdayarak, olduğu yerde dönerek dişi güvercine serenat yapar. Dişi oralı olmaz, kaçar durur ama kaçış bir yere kadar. Onların kuzenleri guguk kuşları öyle değildir ama. Hep çift gezerler ve birbirlerine sadıktırlar. İkisi de yaptığı işten hoşlanır, dişi, erkeği uğraştırmaz.

Antakya’da iken bulunduğum yerden Asi Nehri’ne doğru bakınca görürdüm, karşı tarafta bir yerden güvercinler havalanırdı. Sanırım birileri onları besliyor, bakıyordu. Bir adam, ucuna bez bağlanmış bir sopayı havada bayrak sallar gibi sallardı. Güvercinler hep birlikte o sopanın yakınlarında daireler çizerek uçar, fazla uzaklaşmazlardı. Nasıl akıllanmışlarsa –bir liderleri mi vardı yoksa?- bir süre sonra adamın yakınlarına iner, gözden kaybolurlardı. Başka yerlerde de görmüştüm, bunlar paçalı denen cins güvercinlerdi. Bilerek mi yoksa aerodinamik yapıları nedeniyle mi bilmiyorum, havada takla atabilirlerdi. Yerde, -sanki güzelliklerinin farkındaymış gibi – kasıla kasıla yürürlerdi.

Hasanpaşa’dakilerin öyle bir özelliği yok, sıradan bildiğimiz güvercinler. Dişisi kara renkli, erkeği biraz daha iri, biraz süslü, boyun tüyleri ışıkla renk değiştiriyor. Arada bir farklı renkli, beyaz-gri olanlar var. Kimse bakmıyor onlara, bütün dertleri hayatta kalmak ve çoğalmak.

Güvercin figürü aynı zamanda barış için kullanılır nedense. Bir savaştan sonra barış güvercini uçurmak gelenek olmuştur. Gagasında zeytin dalı tutan bir güvercin barış anlamına gelir.

Kurtuluş umududur. Nuh’un Gemisi Ağrı dağında karaya oturmadan önce uçurulan güvercin ağzında bir dalla geri dönerek artık suların çekilmeye başladığını Nuh’a haber vermiş.

Habercidir. Eskiden sms mesaj, whatsapp, telefon hatları yok iken ayağına bağlanmış mesajla yakın yerlere haber taşırmış. Dünya savaşlarında da kullanmışlar hayvanları. Biliyor yani yolu, yordamı.

Güvercinler için en güzel besteyi yakınlarda kaybettiğimiz Timur Selçuk yapmıştı. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın sözleri ile anılarımızda yer etti bu müzik parçası.

Beyaz Güvercin

Süzülüp, mavi göklerden yere doğru
Omzuma bir beyaz güvercin kondu
Aldım elime, usul usul okşadım
Sevdim, gençliğimi yeniden yaşadım

Bembeyazdı tüyleri öyle parlaktı
Açsam ellerimi birden uçacaktı
Eğildim kulağına, dur gitme dedim
Hareli gözlerinden öpmek istedim

Duydum, avuçlarımda sıcaklığını
Duydum benden yıllarca uzaklığını
Çırpınan kalbini dinledim bir süre
Ve uçmak istedim onunla göklere

Ak güvercinin iri gözleri vardı
Güzelliği fışkıran bir pınardı
Soğuk sularından içtim serinledim
Çağlayan bir nehrin sesini dinledim

Belki buydu sevmek belki buydu
Işıl ışıldım gözlerim dopdoluydu
Bir name yükseldi sevinçten ve hazdan
Bir name yükseldi güzelden beyazdan

Uzattı sevgiyle pembe gagasını
Birden öğrendim hayatın manasını
Kaderde sevgiyi sende bulmak varmış
Seninle bir çift güvercin olmak varmış

Ümit Yaşar Oğuzcan

Son zamanlarda güvercin mezatları açılmış. Paçalı bir güvercin 90 bin liraya sayılmış, lüks araba fiyatına.

Güvercinin bir tanesi yolda yatıyor. Araba ezmiş, kaçamamış, içi dışına çıkmış. Uzaktan görünüyor. İki araba arasında bir karga geldi, bir parçayı gagasına aldı, havalandı, götürdü. Sonra bir martı geldi, o daha iyisini yaptı. Gövdeyi kaldırdığı gibi adaya çıkardı, başladı kekelemeye.

Mehmet Sinan Gür

4.12.2020
(devam edecek)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir