kaplumbaga
Güler Demir

BABAMDAN MASALLAR

Kaplumbağanın Sihri

 

Bir varmış bir yokmuş
Kaf dağının ardında, ülkenin birinde bir padişah
Padişahın da üç oğlu varmış
Oğullar büyümüş evlenme zamanı gelmiş.
Gelmiş gelmesine de hiç kimseyi beğenmezlermiş
Baba padişah çağırmış emrindeki vezirleri
Evlendirin bu üç hergeleyi!
Vezirler düşünmüş taşınmış.
Bulmuş vezirin biri, bir çare,
Çıkılacak kuleye,
Her birine bir yay, bir ok verile!
Ok atılacak şehre.
Atılmış ok şehre,
Büyük oğlanın oku
Gelmiş sadrazamın evine,
Sadrazamın kızıyla buyruktur evlene!
Atılmış ikinci ok şehre,
Ortanca oğlunun oku
Gelmiş vezirin evine,
Vezirin kızıyla buyruktur evlene!
Atılmış üçüncü ok şehre,
Küçükmüş oğlanın yaşı, atmış oku, olsa yaşı küçük de
Gelmiş kaplumbağanın üzerine,
Kaplumbağa ile buyruktur evlene!
Günler günleri kovalamış,
Baba padişah
Ne zaman gitse küçüğünün evine
Ev, hep temiz pak, envai çeşit yemek de hep masanın üstünde.
Bu döngüye anlam verememiş
Dönünce sarayına, emri vermiş,
Buyruğumdur! Gözetleyin bu evi…
Anlatın bana olan her bir şeyi.
Kapıkulları başlamış gözetlemeye;
Kaplumbağanın içinde
Yaşıyormuş bir Huri.
Eş evden gidince,
Çıkarmış kabuğundan, sabahın seherinde
Koşmuşlar, olanları anlatmışlar hep bir ağızdan Padişaha
Buyruğumdur! Çıkınca kabuğundan, yakalayın, tez getirin buraya
Ertesi günün seherinde, yakalamışlar Huri’yi; vurmuşlar kabuğuna
Kırmışlar kabuğunu; etmeyin eylemeyin diye yalvarsa da
Duymamışlar feryadını; güzel Huri’yi götürmüşler padişaha
Çıkarmışlar huzura
Padişah bakakalmış; sırım gibi boya, sırma saçlara,
Yosun gibi gözlere, kalem kaşlara.
Çok yalvarmış gelin Huri,
Bırakın gideyim oğlunuz arar beni
Olmamış, olamamış dinleyeni
Padişah uzatınca elini, gelin ısırmış bileğini…
Oğul, akşamın alacasında varınca evine
Yokmuş karısı evde,
Komşusu nur yüzlü yaşlı nine
Anlatmış olanları küçüğüne…
Oğul koşmuş saraya,  karımı ver baba,
Baba demiş, atıldı karın zindana
Çekecek cezasını ömrü boyunca
Duy sesimi, karımı ver baba!
Baba bakmış, oğul vazgeçmeyecek, demiş; isteğim bir salkım üzüm ola.
Üzümü ahali yiyecek ama bitmeyecek; getir onu bana,
Getirirsen onu bana, alır karını gidersin yola.
Peki demiş çaresizce,  düşmüş yollara
Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş,
Karşısında gök sakallı bir derviş belirmiş
Derviş demiş oğul nere, nedir bu gam kasavet üzerinde
Oğul olanları anlatmış. Derviş demiş dertlenme, derman oluruz gam yaptığın şeye.
Bak oğul. Kaf Dağı’ndan geçmen gerekir,
Bilesin, oralar tehlikenin bin biridir
Olsun demiş, geçerim, tehlike nedir
Yeter ki hür kalsın Huri’m
Sarp kayalardan, dar geçitlerden,
Debili suların aktığı dehlizlerden,
Ateşi sönmeyen yolların engebesinden,
Geçmiş oğul ürkmeden
Gelmiş bir vadiye,
Salkım salkım üzümlerle kaplı bağ bahçelerine
Koparıp koruktan bir salkım üzümü
Düşmüş tehlikenin yollarına
Varmış saraya, Getirdim baba. Ver karımı bana!
Bakmış, oğul vazgeçmeyecek, demiş; isteğim bir elek su ola.
Suyu ahali içecek ama bitmeyecek; getir onu bana,
Getirirsen onu bana, alır karını gidersin yola.
Peki demiş çaresizce, oğul düşmüş yine yollara
Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş,
Karşısında gök sakallı derviş belirmiş
Derviş demiş oğul yine nere. Nedir bu gam kasavet üzerinde
Oğul olanları anlatmış. Derviş demiş dertlenme, derman oluruz gam yaptığın şeye.
Bak oğul. Kaf Dağı’ndan geçmen gerekir,
Bilesin oralar tehlikenin bin biridir
Olsun demiş geçerim, tehlike nedir
Yeter ki hür kalsın Huri’m
Sarp kayaların dar geçitlerinde ejderhalar,
Debili suların aktığı dehlizlerde yarasalar,
Ateşi sönmeyen yolların engebesinde ateş püsküren canavarlar…
Ama oğul, her birini her seferinde def etmiş.
Gelmiş bir vadiye, göle akan çağlayanların, çağıldayan bahçesine
Baka kalmış sihirli suyun güzelliğine. İçmek için bir yudum su almış eline
İyi gelmiş sesine, nefesine sonra da doldurmuş çağlayandan suyu eleğe
Dönmüş tehlikenin yollarına yine,
Varmış saraya, Getirdim baba. Ver karımı bana!
Bakmış oğul vazgeçmeyecek demiş; isteğim bir top altın ola.
Topu dokundurdukça olacak her yer altın kaplama; getir onu bana,
Getirirsen onu bana, alır karını gidersin yola.
Peki demiş çaresizce, oğul yine yeniden düşmüş yollara
Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş,
Karşısında gök sakallı derviş belirmiş
Derviş demiş oğul yine nere. Nedir bu gam kasavet üzerinde
Oğul olanları anlatmış. Derviş demiş dertlenme, derman oluruz gam yaptığın şeye.
Bak oğul bu üçüncü gelişin. Bu işe bir son veresin… Kaf Dağı’ndan yine geçmelisin,
Bildin artık oraları. Dağın doruğundadır istediğin
Olsun demiş geçerim, tehlike nedir
Yeter ki hür kalsın Huri’m
Sarp kayaların, dar geçitlerin sonunda, başı bulutlara değen dağın doruğunda,
Dev adamların diyarında, kırılınca som altın olan, kaplumbağa kabuğu, devin avucunda
Dinlemiş olanları dev adam, kıyamamış, uzatmış Huri’nin kabuğunu gariban oğula
Yine dönmüş tehlikenin yollarına,
Varmış saraya, Getirdim baba. Ver karımı bana!
Veremem karını sana! Çeksin! Bana karşı gelmenin cezası kalmaktır zindanlarda
Çocuk okunu çekmiş, Baba atın bunu da zindana demiş.
Padişahın elindeymiş, top altına dönüşen sihirli kabuk, sihirli kabuk dile gelmiş; Meramına ulaşacaksın, haydi, oğul başla demiş
Oğul götürülürken zindana babasına seslenmiş. Birinci istediğini yerine getirdim,
Vermedin karımı bana;
Dizine kadar som altın olasın!
Padişah, dizlerine kadar som altın olmuş
Çocuk yetti baba demiş, İkinci istediğini yerine getirdim,
Vermedin karımı bana;
Beline kadar som altın olasın!
Baba, beline kadar som altın olmuş
Üçüncü istediğini de yerine getirdim,
Yetti!  Bitmedi hırsın, bitmedi zalimliğin.
Doymadı gözün. Doymadı elin… Doyasın altına, tümden som altın olasın!
Gaddar padişah kaskatı kalmış, som altın olmuş!
Ahaliyi bir korku almış
Oğul, korku yok! Korkmayın diyerek gülümsemiş.
Zarar gelmez benden size, buralar sizin, buralar bizim,
Bitti artık bu zalimlik, bitti artık bu çilekeşlik… Demiş
Çıkarmışlar karısını zindandan
Mutluluk türküleri söylemişler hep bir ağızdan…
Gökten üç mutluluk elması düşmüş,
Biri Huri’yle oğula
Biri özgürlüğüne kavuşan ahalinin başına,
Biri de özgür ruhlara…
Güler Demir
11.8.2013
*Can babam, masalcı babam; senden bana kalan üç masal; Yerin altından çıktı dile geldi, dinlensin-dillensin diye… Söz benden oldu, öz senden. Usumda kalan öz buydu. Masalın özü, umarım sözümle yerli yerine oturdu… Ruhun şad olsun!
3.12.2020

Daha fazla masal okumak için lütfen buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

 

 

Related Posts

8 thoughts on “KAPLUMBAĞANIN SİHRİ / Güler Demir

  1. Bülent dedi ki:

    Cok guzel eline saglik

    1. güler demir dedi ki:

      Sağ olasın…

  2. Gülbahar Demir dedi ki:

    Ne güzel yazmışsın Guler… Kutluyorum..

    1. güler demir dedi ki:

      Teşekkür ederim ablam. Var olasın…

    2. güler demir dedi ki:

      Var olun. Ben de yayında emeği geçen sizlere çok teşekkür ederim…

  3. panzehir_dergi dedi ki:

    Emeğinize sağlık, çok güzel…

  4. güler demir dedi ki:

    Ben de yayında emeği geçen sizlere çok teşekkür ederim…

  5. Dursun dedi ki:

    Çok güzel. Özlemişim bu anlatımı. Teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir